Kamil insanın kalbi nazargah-ı ilahidir; ve rabıta insan-ı kamilin etine, kemiğine yani kalıbına değil; Allah'ın tecellisine, o üflenen ruhadır.
İnsan, 'kul' olunca eşref-i mahlûkattır, hazret-i insandır. Kur'an'da bu mana şöyle anlatılmaktadır: "Ben ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın" (Hicr, 29). Burada kastedilen, Adem'dir. Yani çamur kalıbını hakikatte terk etmiş, özüne, asıl cevherine dönmüş insan... Başka bir ifade ile Hakk'ın varlığında ölümsüzlüğe ulaşmış, hayat bulmuş insan...İblis, bu asıl ve öz cevheri kavrayamadı, ondaki üstünlük ve şerefi anlayamadı. Bu sebeple onu küçümsedi; bu hal onu, Hakk'a itaatten mahrum etti. Bu mahrumiyet Kur'an'da şöyle anlatılır: "Meleklere, 'Adem'e secde edin' demiştik. Hemen secde ettiler, yalnız İblis diretti, böbürlendi, inkarcılardan oldu" (Bakara, 34).Aslında burada kendisine secde edilmesi istenen şey, Adem'in çamur kalıbı değil, o kalıba üflenen ruhtur. Melekler bu nükteyi kavradılar, ancak, İblis, o çamur kalıbı araya koydu, ona takıldı. Ve; "Beni ateşten yarattın..." (Araf, 12) diyerek üstünlük iddiasına kalktı; neticede helak oldu.Bu nüktede rabıtanın mahiyetine işaret vardır. Nitekim rabıta, insan-ı kamilin etine, kemiğine yani kalıbına değil; Allah'ın tecellisine, yani o üflenen ruhadır. Çünkü, insan-ı kamil, Cenab-ı Hakk'ın (cc) zat tecellisine mazhar olarak, kendi çamur kalıbını yırtmış, içindeki hazineyi açığa çıkarmış, yani aslına, öz cevherine dönmüştür. Rabıtadan maksat aynı tecellilere mazhar olmaya çalışmaktır. Nitekim bir hadisi şerifte bu konuya işaretle "Allah sizin cisimlerinize ve suretlerinize bakmaz, kalplerinize nazar eder" (Buhari, Müslim, Ebu Davut) buyurulmaktadır.
İnsan, 'kul' olunca eşref-i mahlûkattır, hazret-i insandır. Kur'an'da bu mana şöyle anlatılmaktadır: "Ben ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın" (Hicr, 29). Burada kastedilen, Adem'dir. Yani çamur kalıbını hakikatte terk etmiş, özüne, asıl cevherine dönmüş insan... Başka bir ifade ile Hakk'ın varlığında ölümsüzlüğe ulaşmış, hayat bulmuş insan...İblis, bu asıl ve öz cevheri kavrayamadı, ondaki üstünlük ve şerefi anlayamadı. Bu sebeple onu küçümsedi; bu hal onu, Hakk'a itaatten mahrum etti. Bu mahrumiyet Kur'an'da şöyle anlatılır: "Meleklere, 'Adem'e secde edin' demiştik. Hemen secde ettiler, yalnız İblis diretti, böbürlendi, inkarcılardan oldu" (Bakara, 34).Aslında burada kendisine secde edilmesi istenen şey, Adem'in çamur kalıbı değil, o kalıba üflenen ruhtur. Melekler bu nükteyi kavradılar, ancak, İblis, o çamur kalıbı araya koydu, ona takıldı. Ve; "Beni ateşten yarattın..." (Araf, 12) diyerek üstünlük iddiasına kalktı; neticede helak oldu.Bu nüktede rabıtanın mahiyetine işaret vardır. Nitekim rabıta, insan-ı kamilin etine, kemiğine yani kalıbına değil; Allah'ın tecellisine, yani o üflenen ruhadır. Çünkü, insan-ı kamil, Cenab-ı Hakk'ın (cc) zat tecellisine mazhar olarak, kendi çamur kalıbını yırtmış, içindeki hazineyi açığa çıkarmış, yani aslına, öz cevherine dönmüştür. Rabıtadan maksat aynı tecellilere mazhar olmaya çalışmaktır. Nitekim bir hadisi şerifte bu konuya işaretle "Allah sizin cisimlerinize ve suretlerinize bakmaz, kalplerinize nazar eder" (Buhari, Müslim, Ebu Davut) buyurulmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.