İçinde yaşadığımız bugünkü dünyada ne tahrif edilmiş dinler, ne de beşerî sistemler bu yolu anlatmaya muktedirdirler. Halbuki İslâm, en mükemmel şekilde bu yolu anlatan ve yaşatan ilâhî bir dindir. Onun için tasavvuf, insanın Yaratıcısının yolunda olması hadisesidir. Denilebilir ki, İslâm ve tasavvuf, insanın Rabbını kendinde bulması ve mahviyetini ilân ederek, Rabbının gücünü ilân etmesi olayıdır. O halde asıl iktidar, mü'mindedir. İslâm, insana evvela kendi nefsine âmir olmayı, sonra da etrafına rahmetle muamele etmeyi emreder. Onun için İslâm'ın olduğu her toplumda, rahmet ve adâlet vardır. İslâm'ın olduğu yerde kesinlikle zulüm olmaz.
Tasavvuf, insanın gönül yoluyla Allah'a gitmesidir. Buna "seyr ü sülûk" da denir. Seyr, daha evvel bu yolları geçmiş kâmil bir insanın tavassutu ile yapılır. Bir nehri bile vasıtasız geçemeyen insanın, Allah'a vasıtasız ulaşacağını düşünmek muhaldir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bile Cebrail'e uyarak, bunu nefsinde yaşamıştır. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Mûsâ'nın, Hızır (as) ile olan dostluğu bu nükteyi ifade etmektedir. Yine Kur'ân'da; "Vesileye sarılınız!" diye buyuruluyor. İşte bu vesile, odur.
Yaradılışından dolayı bütün mahlukat, seyr halinde kendini Yaratan'a koşar. Bu koşuşun adı aslında zikirdir. Nitekim bir âyet-i kerimede: "Gökte ve yerde ne varsa hepsi Felek'te yüzerler." buyurulurken başka bir âyette de: "Gökte ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı zikrederler." diye buyurulmaktadır. Kısaca özetleyecek olursak, varlık âlemi, varlığının gereği olarak, kendini Yaratan'ı tesbih eder. Eşyanın dilinden anlayan ârifler, onların lisan-ı hal ile Allah'ı zikrettiğini ifade buyururlar.
Yaradılış gayesi Allah'ı tanımak ve bilmek olan insanın zikrinin daha kâmil anlamda olması zarurîdir. Kur'ân-ı Kerim'de; "Ben insanları ve cinleri ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım" buyuruluyor. İnsanın varlık âlemine gelişindeki maksat, Allah'ı bilmektir. Bizim literatürümüzde münevver, Allah'ı bilen aydın insan demektir. Bir başka anlamda, geldiği Rabbına kalp yoluyla gidip, O'nun tecellilerini gönlünde seyreden insan, nura, yani aydınlığa kavuşmuş demektir. Onun için münevver, İslâm'ı yaşayan ve gönlünde Hakk'ı bulandır. O halde bu nurdan mahrum olan insana münevver demek sadece bir deyimden ibarettir. İnsan, esasen münevver olmak mecburiyetindedir de. Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. MEVLANA
Tasavvuf, insanın gönül yoluyla Allah'a gitmesidir. Buna "seyr ü sülûk" da denir. Seyr, daha evvel bu yolları geçmiş kâmil bir insanın tavassutu ile yapılır. Bir nehri bile vasıtasız geçemeyen insanın, Allah'a vasıtasız ulaşacağını düşünmek muhaldir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bile Cebrail'e uyarak, bunu nefsinde yaşamıştır. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Mûsâ'nın, Hızır (as) ile olan dostluğu bu nükteyi ifade etmektedir. Yine Kur'ân'da; "Vesileye sarılınız!" diye buyuruluyor. İşte bu vesile, odur.
Yaradılışından dolayı bütün mahlukat, seyr halinde kendini Yaratan'a koşar. Bu koşuşun adı aslında zikirdir. Nitekim bir âyet-i kerimede: "Gökte ve yerde ne varsa hepsi Felek'te yüzerler." buyurulurken başka bir âyette de: "Gökte ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı zikrederler." diye buyurulmaktadır. Kısaca özetleyecek olursak, varlık âlemi, varlığının gereği olarak, kendini Yaratan'ı tesbih eder. Eşyanın dilinden anlayan ârifler, onların lisan-ı hal ile Allah'ı zikrettiğini ifade buyururlar.
Yaradılış gayesi Allah'ı tanımak ve bilmek olan insanın zikrinin daha kâmil anlamda olması zarurîdir. Kur'ân-ı Kerim'de; "Ben insanları ve cinleri ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım" buyuruluyor. İnsanın varlık âlemine gelişindeki maksat, Allah'ı bilmektir. Bizim literatürümüzde münevver, Allah'ı bilen aydın insan demektir. Bir başka anlamda, geldiği Rabbına kalp yoluyla gidip, O'nun tecellilerini gönlünde seyreden insan, nura, yani aydınlığa kavuşmuş demektir. Onun için münevver, İslâm'ı yaşayan ve gönlünde Hakk'ı bulandır. O halde bu nurdan mahrum olan insana münevver demek sadece bir deyimden ibarettir. İnsan, esasen münevver olmak mecburiyetindedir de. Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. MEVLANA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.