Avrupa borç krizine büyük telaş içinde çözüm arıyor. Aktörler arasına Uluslararası Para Fonu (IMF) da katıldı. Kesin olan, durumun son derece kritik, zamanın da tükenmek üzere olduğu
YENİ MESAJ - BERLİN Avrupa'da içinden geçtiğimiz süreçte kimin, hangi önerilerle borç kriziyle mücadele ettiğini anlayabilmek zor. Yıldırım hızıyla yeni çözümler üretilip, Euro Bölgesi'nin dağılmaktan nasıl kurtarılabileceğine dair fikirler ortaya atılıyor. Avrupa'nın 1.5 yıldır nasıl bir hayatî kriz geçirmekte olduğunu idrak edememiş olanların, resmi ve özel zirve buluşmalarının hangi slogan altında düzenlendiğine bakmaları yeter. Kimse "panik" yakıştırmasını yapmak istemiyor ama gerçekler Avrupa'nın uçurumun eşiğinde olduğunu gösteriyor.
Kurallara uyulmayınca...Eleştiri oklarını çeken finans piyasası, kendi koyduğu kurallara uyması için Avrupa'yı sıkıştırıyor. Euro Bölgesi adındaki seçkinler kulübünün üyesi olabilmek için kamu borç stokunun ve yıllık borçlanma miktarının belli sınırlar içinde kalması gerekiyor. Bu kurallar çoktandır Maastricht Antlaşması'nda var. Ama bu kurallara hiçbir zaman uyulmadı. Ortaklarına akıl hocalığı yapan Almanya da uymadığı Maastricht kriterlerini sulandırmayı bilmişti. Finans piyasaları Avrupa'ya verdikleri güven avansını disiplinsizlik yüzünden kaldırınca, Euro Bölgesi kendi koyduğu kuralları hatırlayıverdi. Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy son Paris buluşmasında bundan farklı bir şeyi konuşmadı. Hafta sonundaki olağanüstü Avrupa Birliği zirvesine de farklı önerilerle gitmeyecekler. 1 Ocak 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması'nda kurallar net: Bir üye ülkenin kamu borcu Milli Gelirinin yüzde 60'ını geçmeyecek, benzer şekilde bütçe açığı da milli gelirin yüzde 3'ünü aşmayacak!
Milli egemenlikler kaybolacakAmaç, Avrupa antlaşmalarına kamu borçlanmasıyla ilgili hukukî bağlayıcılığı olan üst sınırlar yerleştirmek. Öncelikle de, ulusal parlamentoların egemenlik haklarını kısıtlarcasına, yaptırımların otomatikman devreye girmesini sağlamak. Milli bütçeleri Avrupa Birliği'nin denetimine açmak ve Brüksel'den itiraz gelmesi durumunda bütçeyi değiştirmek de değişen birlik antlaşmalarında yer alacak. Yani, Euro'yu kaybetmek istemeyen Avrupa ülkeleri milli egemenliklerinden fedakârlık edecekler. Yaptırımlar kataloğunda ise hangi cezaların bulunacağı henüz tartışmalı. Örneğin borçlulara Brüksel'in teşvik fonlarından yapılan ödemelerin kesilmesi üzerinde duruluyor. Avrupa kurumlarındaki oy hakkının askıya alınması da öneriler arasında. Bütçesinin iki yakasını bir araya getirmemekte ısrar eden Euro ülkelerinin Avrupa Adalet Divanı'na verilmesi de bir başka muhtemel yaptırım. Ama bütün bunlar önümüzdeki ayların konuları. Bir an önce finans piyasalarının güvenini yeniden kazanmak öncelik taşıyor. Bunun için de iki araç gündeme getiriliyor: Bütün Euro ülkelerinin borçlara birlikte kefil olması ve kriz ülkelerinin borç senetlerinin sınır konmadan Avrupa Merkez Bankası tarafından satın alınması. Almanya, Avrupa anlaşmalarının değiştirilmesinde kullanabileceği son baskı aracı olduğu için her iki formüle de şimdilik karşı çıkıyor.
YENİ MESAJ - BERLİN Avrupa'da içinden geçtiğimiz süreçte kimin, hangi önerilerle borç kriziyle mücadele ettiğini anlayabilmek zor. Yıldırım hızıyla yeni çözümler üretilip, Euro Bölgesi'nin dağılmaktan nasıl kurtarılabileceğine dair fikirler ortaya atılıyor. Avrupa'nın 1.5 yıldır nasıl bir hayatî kriz geçirmekte olduğunu idrak edememiş olanların, resmi ve özel zirve buluşmalarının hangi slogan altında düzenlendiğine bakmaları yeter. Kimse "panik" yakıştırmasını yapmak istemiyor ama gerçekler Avrupa'nın uçurumun eşiğinde olduğunu gösteriyor.
Kurallara uyulmayınca...Eleştiri oklarını çeken finans piyasası, kendi koyduğu kurallara uyması için Avrupa'yı sıkıştırıyor. Euro Bölgesi adındaki seçkinler kulübünün üyesi olabilmek için kamu borç stokunun ve yıllık borçlanma miktarının belli sınırlar içinde kalması gerekiyor. Bu kurallar çoktandır Maastricht Antlaşması'nda var. Ama bu kurallara hiçbir zaman uyulmadı. Ortaklarına akıl hocalığı yapan Almanya da uymadığı Maastricht kriterlerini sulandırmayı bilmişti. Finans piyasaları Avrupa'ya verdikleri güven avansını disiplinsizlik yüzünden kaldırınca, Euro Bölgesi kendi koyduğu kuralları hatırlayıverdi. Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy son Paris buluşmasında bundan farklı bir şeyi konuşmadı. Hafta sonundaki olağanüstü Avrupa Birliği zirvesine de farklı önerilerle gitmeyecekler. 1 Ocak 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması'nda kurallar net: Bir üye ülkenin kamu borcu Milli Gelirinin yüzde 60'ını geçmeyecek, benzer şekilde bütçe açığı da milli gelirin yüzde 3'ünü aşmayacak!
Milli egemenlikler kaybolacakAmaç, Avrupa antlaşmalarına kamu borçlanmasıyla ilgili hukukî bağlayıcılığı olan üst sınırlar yerleştirmek. Öncelikle de, ulusal parlamentoların egemenlik haklarını kısıtlarcasına, yaptırımların otomatikman devreye girmesini sağlamak. Milli bütçeleri Avrupa Birliği'nin denetimine açmak ve Brüksel'den itiraz gelmesi durumunda bütçeyi değiştirmek de değişen birlik antlaşmalarında yer alacak. Yani, Euro'yu kaybetmek istemeyen Avrupa ülkeleri milli egemenliklerinden fedakârlık edecekler. Yaptırımlar kataloğunda ise hangi cezaların bulunacağı henüz tartışmalı. Örneğin borçlulara Brüksel'in teşvik fonlarından yapılan ödemelerin kesilmesi üzerinde duruluyor. Avrupa kurumlarındaki oy hakkının askıya alınması da öneriler arasında. Bütçesinin iki yakasını bir araya getirmemekte ısrar eden Euro ülkelerinin Avrupa Adalet Divanı'na verilmesi de bir başka muhtemel yaptırım. Ama bütün bunlar önümüzdeki ayların konuları. Bir an önce finans piyasalarının güvenini yeniden kazanmak öncelik taşıyor. Bunun için de iki araç gündeme getiriliyor: Bütün Euro ülkelerinin borçlara birlikte kefil olması ve kriz ülkelerinin borç senetlerinin sınır konmadan Avrupa Merkez Bankası tarafından satın alınması. Almanya, Avrupa anlaşmalarının değiştirilmesinde kullanabileceği son baskı aracı olduğu için her iki formüle de şimdilik karşı çıkıyor.