Tansiyonun zirveyi test ettiği son hafta içinde 'biz yoksak istikrar da yok', 'ülke bir haftada fakirleşti' gibi söylemler ile 'aba altından Türk Halkına 'ekonomik kriz' sloganları eşliğinde 'tehditler savuran Ali Babacan'a seslenmek ve bazı sorular sormak istiyorum... Buna geçmeden 2006 Mart başına yani 'Merkez Bankası Başkanı atanması' sürecine dönerek ve özellikle 'iç siyasi riskin piyasaya bulaştığı' dönemi hatırlatmak ve öyle sorularıma geçmek istiyorum. Sayın Babacan; 2006 Mart ayından bugün yani partinizin 'piyasalara ideolojik dayatmayı bulaştırdığı' günden bugüne Türkiye sizce ne kadar fakirleşti? Dünya piyasaları adeta 'uçarken' her ay yeni zirveler yaparken ve bu süreçte maalesef Türk sermaye piyasası gördüğü son zirveyi bile geçemezken, Türk sermaye piyasasındaki şirketler ve ortakları acaba ne kadar zarar ettiler? Bu şirketler genleşemezken, Türkiye dünya dinamiğinden payına düşeni alamazken, bu Türk ekonomisine nasıl yansıdı? Bu noktada bir de şu soruya cevap atayın; 2003 Mart başında Türkiye'de dolar bozup hazine bonosu olan bir Yunan emeklilik fonu ne kadar zenginleşti?.. Sevgili dostlar, bana inanmayın hatta 'bu kadar da olmaz' deyin, deyin ama ben yerim olmadığı için aktaramıyorum, siz lütfen bulun ve bakın; gelişmekte olan hatta gelişmiş diğer piyasalar ile İMKB grafiklerindeki 'farkı' net olarak göreceksiniz... 2006 sonrası dünya piyasaları son 100 yılın en büyük performansını gösterirken Türkiye'nin 'ne kaybettiği' çok açık. Grafikler üzerinde gördüğünüz gibi 'Mart 2006 döneminde yani Merkez Bankası Başkanı atanamama süreci ile 48.192 üstünden başlayan satış borsa endeksini 31.500'lere kadar sürükledi'. Bu dönemde yabancı yatırımcıların aklında ve dilinde tek bir cümle vardı; Merkez Bankası atama sürecine ideoloji bulaşmışsa bu dinamik mutlaka Cumhurbaşkanlığına da yansıyacaktır. İşte böyle bir algılama içinde 2006 Mart başından bugüne 'dünya borsaları yeni zirveler yaparken', bizim borsamız ancak 2006 Mart dönemindeki zirveyi test etti fakat aşamadı... Yani 'siyasi risk ile enfekte olmuş bir yapı' gördük ve 'dünyadaki performans bu enfeksiyon yüzünden bize yansıyamadı'... Sonuç 1: Babacan son günlerde halkı yanıltmak amacıyla 'biz yoksak' diyerek aba altından değnek göstermeye çalışsa bile; terk bir gerçek var; 2006 Mart başından itibaren bu Hükümet piyasaların önünde duran bir engeldi. Türk piyasaları, Hükümetin 'Cumhurbaşkanı da benden olacak' tezini dayatması ile dünya piyasalarındaki 'harekete uyum sağlayamadı' ve 'dünya son 100 yılın en büyük genleşmesini' yaşarken, Türkiye kaybetti... Sonuç 2: 2003 sonrasında ortaya çıkan dünya düzenini ve dünya piyasalarının ana trendini buradan size 'yaşananların Hükümet ile alakası yok hatta önünde engel' diyerek size uzun süredir aktarmaya çalıştım. Geldiğimiz noktada çok açık; erken seçime giden ve önünü bile göremeyen bir ülkede 'piyasalar' Hükümetin en güçlü olduğu döneme göre daha olumlu tepki veriyorlar. Sonuç 3: 2003 sonrası dünya piyasaları rekorlar kırarken Türkiye bu dinamiğe uyamadığı gibi 'elinde ne varsa satan tek ülke' oldu. Türkiye ile aynı kategoride olan ülkelerin hiçbiri 'bu kadar çok kamu ve özel sektör' varlığını yabancı sermayeye teslim edip açık kapamak zorunda kalmadı. Bu açıdan değerlendirince varolan yapının ülkeyi nasıl fakirleştirdiği çok daha açık. Son söz: Babacan'ın tavrını bir vatandaş olarak içime sindiremiyorum. Bu bir göz boyama ve hedef saptırmaydı. Bundan yola çıkarak 'yukarıdaki cümleleri' bugün çıkan bütün yorum ve yazılarımda aktardım. Umarım Babacan bir TV programında bu sorulara bizim de olduğumuz bir ortamda cevap verir ve kaygılarımızı boşa çıkarır...Yiğit Bulut
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.