Beceriksizliğin adı soğukkanlılık oldu!

Aslında maalesef bile dememek lazım, bekleniyordu, 7,5 saatlik maratonun ardından beklenen de oldu. Çok daha önceleri söylemiştik:
“Fransa’nın TC’ne karşı kullandığı Ermeni kartı daha önceki yıllarda sadece Fransa solu tarafından dillendirilirken, şimdilerde ise, belki de ilk defa Fransız Sosyalistleriyle sağın bu konuda güç birliği yaparak birlikte hareket ediyor hale gelmiştir.”
“Soykırım İnkâr Yasa Tasarısı” Fransız Senato’sunda yasalaştıktan sonra, Dışişleri Bakanı Alan Juppe bile, bu tür bir yasayı uygun bulmadığını söyledi. Söylemesine söyledi ama bu konuda daha fazla da yorum yapmaktan da kaçındı. Adeta birilerine verilmiş olan söz yerine getirildiği için ne kadar sevinçli olduklarını gördünüz. Her ne pahasına olursa olsun İsrail’in Mavi Marmara olayıyla ilgili Türkiye’den özrü unutturulmalıdır. Maalesef unutturulmuştur. Koskoca Fransa Ermeniler tarafından kullanılmıştır. 2001’de kabul edilen “Ermeni Soykırım” yasasıyla Türk milletinin tüm fertlerinin “katil” olduğuna hükmedilmiştir. Maalesef biz bundan ders almadık. “Tarihten alınacak en büyük ders ondan ders almamaktır.” 23 Ocak 2012 tarihinde Fransız Senatosunda kabul edilen yasayla da “Türkler katil değildir” denilmesi suç olarak sayılmıştır. Hemen ilk bakışta söylemek gerekir ki, hem ülkemizin, hem de halkımızın onuru ayaklar altına alınmıştır. Peki, şimdi bakalım mı, iğne çuvaldız meselesine. Sormak lazım değil mi, “eller aya bizler yaya” giderken, karınca kararınca biz ne yaptık diye? Hatırlayın, “Soykırım Yasası”nda da “şunu yaparız, bunu yaparız “deyip, hiç bir şey yapmamıştık ve de bu yasa tasarısı Fransız Senato’sunda olduğu gibi geçmiş ve yasalaşmıştı.
Bundan sonra, Türkiye’nin çıkarlarını savunmamayı meslek haline getirmiş, III. Meşrutiyetçi medya erbabı ortaya çıkmış ve halkın gazını almak için bir şeyler yazmış, çizmişti. Şimdilerde ise bilinen medya erbabı “Başbakan”ı hedef almış durumdalar, bu defa da kılıf bulmuşlar. Ne diyorlar? “Başbakan soğukkanlı hareket ediyor” bana sorarsanız, zafiyet ve beceriksizliğin adı soğukkanlılık oldu, ya! Sizler de iç sesinizden ne demek istediğimi anladınız. Duyduk duymadık demeyin, Fransa’da yasalaşarak yürürlüğe giren “Soykırım İnkâr Yasası”ndan sonra, zafiyet ve beceriksizliğin adı soğukkanlılık oldu ey halkım! Dış sesiniz duysun diye, bir kez daha açıkça ilan ediyorum.
Sevgili okurlar, Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan belli değil miydi? Çok uzak değil, hafızanızı tazeleyin, anımsayın. Hani, “Soykırım İnkâr Yasası” Fransa Ulusal Meclisinde oylanmasından birkaç gün önce TBMM’den Dış İlişkiler Komisyonu, TÜSİAD ve TOBB yöneticilerinin “Lobicilik” yapmak üzere Paris’e gitmişlerdi de, konuşma yapacakları otelin salonunun parasını bile ödememişlerdi. Nasıl yani? Böyle şey olur mu? demeyiniz. İnanın, bunlar, Başbakanlık tanıtım fonundan para beklemişlerdir, alamamışlardır da salon kirasını ödememişlerdir. Bunların ceplerinde daima akrepler bulunur, vatan millet devlet dediniz mi, kaçarlar. Hani bunlar, dünyanın, –neredeyse evrenin diyecekler– 16. büyük ekonomisinin Türk kamuoyu nezdinde anlı şanlı sivil toplum kuruluşları değiller miydi? İnanın bana bu millet vergilerimizden, bunların yurt dışı yolluk ve harcırahlarını bile ödemiştir, hiç şüpheniz olmasın.
Anımsayınız, hani bunlar, canım lobicilik yapma adına “dostlar alışverişte görsün” kabilinden Aralık ayındaki ilk oylama öncesi Paris’e gitmişlerdi de  “az iş–çok alışveriş” yapıp, bavullarını  “Lacoste, Givenchy, Pierre Cardin, Yves Saint Laurent” lerle doldurup gelmişlerdi ya… “TÜSİAD’ın ülke lehine hiç bir şey yapmamak için adeta ant içmiş Başkaniyesi de neredeyse Sedan marka bir yerli otomobil fiyatına Louis Vuitton çantasını koluna takıp ülkemizi ziyarete gelmişti ya. Daha havaalanındayken, şu demeci patlatmamış mıydı?
“Boykotlar bir şeye yaramıyor” naklen yayın arabalarını havaalanına göndereceksin, bavullarını açıp halka göstereceksin. O zaman anlaşılacak Vehbi’nin kerrakesi…
Sevgili okurlar, bunların derdi gurur, onur meselesi değil, çok açık söylüyorum, bunların aklı fikri, ceplerini doldurmaya devam meselesi... Söylediklerine bakar mısınız? Türkiye–Ermenistan İhtilafı, sanki bu efendilerin, patronların meselesi değil de, çalışanların, biz ölümlülerin sorunu. Bunu da öyle takdim ediyorlar… Ey Efendi, bunu böyle söylersen, bunun anlamı, Fransa’ya önceden söz vermişsindir, demektir. Turgut Özal gibi, bir yerlere “Bunlar balık hafızalıdır, nasılsa unuturlar” demişsindir. Şimdi, bunu böyle söyleyince, Türkiye’nin Fransızlar üzerinde hiç bir caydırıcılığının olamayacağı açıkça ilan etmiş olmuyor musun? Tüccarın, halkın böylesine duyarsız olursa, Fransız Cumhurbaşkanı senin Cumhurbaşkanı’nın telefonuna yanıt vermeye tenezzül eder mi? Tabii ki etmez. Fransa’ya karşılık vereceksen, onun ekonomik çıkarlarını hedef almaktan başka hangi yolla onun canını nasıl yakabilirsin ki.
Bu pehlivan tefrikası gibi “Paris’te Son Tango” lobicilik faaliyetlerinin en ilgincini de bizzat TBMM Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı tarafından söylenilmişti, hatırladınız değil mi?  Yaptıkları işin zayıflığına dikkat çekerek, birkaç gün öncesinden “Ne yazık ki bu tasarı geçecek!” diyerek yasa tasarısının Fransız Ulusal Meclisinden geçeceğini açık bir dille ifade etmekten kendini alamamıştı. Heyhat ki, ne heyhat…
İnsan anımsamadan edemiyor, zamanımızın, Devletler Hukuku Profesörü Prof. Dr. Seha Meray (1924–1977)’ın derslerinde söylediği o veciz “Mütekabiliyet” ifadesini.
“Eğer güçsüz değilsen, misli ile mukabele edersin.”
Sana bir ülke zarar verirse karşılığını vereceksin. Buna “Misliyle Mukabele”, “Kısasa Kısas” (tit for tat) denir. Sana vize mi uyguluyorlar. Aynısını yapacaksın, güçlüysen yaparsın. Turizm sektörünü, filan düşünmezsin. Gururun, onurun her şeyden önce gelir. Gelen turist, gelir zaten. Onlarca eziyete rağmen, ABD’ ye, İngiltere’ye koşa koşa giden binlerce Türk yok mu? İnkâr Yasası Fransa Ulusal Meclisinde geçtikten sonra binlerce Türk Paris’e yılbaşı tatili için gitmedi mi? Fransız Perrier suyu içmeden yemeğe başlamayan, Lacoste, Givenchy, Pierre Cardin, Yves Saint Laurent, Etam, René Derby, Sonia Rykiel, Cacharel, Daniel Hechter’dan giyinen, neredeyse Sedan marka bir yerli otomobil fiyatına Longchamps, Lancel, Louis Vuitton çantalarıyla dolaşan yeni yetme ve “Tatlısı Türk Zenginler” imiz yok mu? Yoksa halkım, “Danone Yoğurdu” yese ne olur, yemese ne olur? Fransa 2001 yılında ilk soykırım yasasını kabul ettiğinde karşılıklar verilmeliydi. Tabii, kendini güçlü hissedebiliyorsan, kuvvetli görebiliyorsan.