Bekleme odasında 63 yıl
üyelik için başvuran Türkiye, müzakerelere ancak 2005 yılında başlayabildi
YENİ MESAJ - ANALİZ
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için yaptığı resmi başvurunun üzerinden tam 25 yıl geçti. 14 Nisan 1987 yılında, o dönemki adıyla Avrupa Topluluğu'na üyelik için başvuran Türkiye, müzakerelere ancak 2005 yılında başlayabildi. Kıbrıs Rum Kesimi ile Fransa'nın 35 müzakere başlığından en önemlileri olan 17'sini engellemeleri nedeniyle süreç bugün artık neredeyse donmuş durumda.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, AB uzmanı ve taraftarı Cengiz Aktar, Türkiye'nin AB sürecinde 1959 yılında beri hep bir çifte standart olduğuna işaret ederek, "Batı Avrupalılar bugüne kadar Türkiye'yi hiçbir zaman, tam anlamıyla bir ortak olarak değerlendiremediler ve bugün de değerlendiremiyorlar. Ama bu demek değil ki tüm hata Avrupa tarafında. Türkiye'de de bu işler, siyaseten inişli çıkışlı bir çizgi izledi siyaseten” diyor.
Terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın 16 Şubat 1999'da Türkiye'ye CIA- MOSSAD operasyonuyla Türkiye'ye teslim edilmesinin ardından 11 Aralık 1999'da AB liderlerinin “aday ülke” olarak kabul ettiği Türkiye, hızlı bir reform sürecinin ardından 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı. Yapılan anketlere göre, 1999-2005 yıllarında Türkiye kamuoyunun yaklaşık yüzde 70'i tam üyeliğe destek verirken, bu oran son yıllarda yüzde 30'ların altına indi.
Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin (ATAUM) 2010 yılında yaptığı kapsamlı bir ankete göre, Türk halkının yüzde yüzde 32.8'i "AB üyeliğinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini” düşünüyor. Kamuoyunun yüzde yüzde 83.9'u, AB'nin Türkiye'ye karşı güvenilir ve samimi davranmadığına inanıyor.
ATAUM uzmanı Erhan Akdemir'e göre, bu durum, “Türkiye kamuoyunun, AB konusunda hem kafa karışıklığı yaşadığı, hem de aldatılmış hissine sahip olduğunu” gösteriyor.
Seri engeller
Türkiye'nin AB üyesi olabilmesi için, müktesebat olarak adlandırılan, 30 bin sayfayı aşan AB norm ve standartlarını kendi sistemine aktarması gerekiyor. Bu norm, standart ve politikalar, sağlıktan eğitime, enerjiden dış politikaya 35 ayrı ana başlıkta ele alınıyor. Türkiye müzakere sürecinde bugüne kadar yalnızca bir başlıkta uyumu başarıyla tamamlamış durumda. 8 başlığın müzakereleri Kıbrıs sorunu nedeniyle askıya alındı. Fransa, tam üyelik öngördüğü gerekçesiyle 5 müzakere başlığının açılmasını engelliyor.
Türkiye kamuoyunda AB'yi sarsan ekonomik krizin ardından artık Avrupa kuşkuculuğunun (Euroscepticism) yerini “Avrupa alaycılığı” E(uro-sarcasm) olarak adlandırılabilecek bir tavrın almaya başladığı tespitinde bulunan AB uzmanı Dr. Aktar, şunları kaydediyor: “Avrupa zor durumda. Avrupa'ya yardım edelim! Avrupa'da neymiş gibi bir yaklaşım giderek yaygın. Ama şunu da unutmamak lazım. Ben yine de son tahlilde Türkiyelilerin, Avrupa Birliği'nin norm, standart ve ilkelerinin kötü bir şey olmadığını, aksine kendi gelecekleri ve çocuklarının geleceği açısından çok hayırlı ve değerli standartlar olduğunu düşündüklerine inanıyorum.”
Hiçbir adaya böyle muamele yapılmadı
Dr. Cengiz Aktar'a göre, yaşanan tüm sorunlara karşın, Türkiye'nin AB sürecini canlandırmak mümkün. Bunun için ise öncelikle, AB'nin iki lokomotif ülkesi, Fransa ve Almanya'da yapılacak seçimlerin sonuçlarını beklemek gerekiyor. Dr. Aktar, Fransa'da Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin ardından, gelecek aylarda iktidar yapısının değişmesi durumunda, Türkiye politikasında “180 derecelik bir değişim beklediğini” söylüyor. Almanya'da iktidarda bulunan Angela Merkel liderliğindeki Hrıstiyan Demokrat Birlik partisi, Türkiye'nin tam üyeliğine karşı olmakla birlikte, müzakerelerin “ucu açık” bir şekilde devam etmesini destekliyor. Almanya'da da 2013 sonbaharında yapılacak seçimlerde iktidarın değişmesi ihtimali bulunuyor.
AB uzmanı Aktar, “Bu seçimlerin ardından yapılması gereken, artık etekteki taşları dökecek şekilde bir karşılıklı oturup durum değerlendirmesi yapmaktır. Bu iş böyle gitmez. Hiçbir aday ülke böyle bir muamele ile karşılaşmadı” görüşünü kaydediyor. Dr. Aktar, “Türkiye'nin sürecini kurtarmanın olmazsa olmaz koşulu, Türkiye'ye makul, altını çizerek söylüyorum, makul bir katılım yılı telaffuz etmektir. Ben yılardır, 2023'ün çok makul bir yıl olabileceğini düşünüyorum, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılı... Türkiye zaten daha önce hazır olamaz. Çok büyük bir ülke. Çok yapacak iş var. Zaten AB'de de önümüzdeki 2014-2020 bütçe döneminde, Türkiye'nin üyeliğini dikkate alan bir bütçe planlaması yapılmadı ve yapılmayacak da. Dolayısıyla Avrupalılar Türkiye'yi 2014-2020 arasında üye farz etmiyorlar."