-Pala, Palaaaa...
-Celirem (gelirem).
-Nerede galdın. Öçüzler tarlaya irir. Cet hemen çıkar ola koş... (Öküzler tarlaya giriyor. Git...)
Bekir Bey kendi şivesiyle oğlu Mustafa'ya bağırıyor... Bekir, meşhur nüktedan Ağali Çavuş'un oğludur. Çok çalışkan biridir. Gün doğmadan tarlasına gider. Yılmadan usanmadan çalışır.
Tırpan, tırmık, dürgen (diren), örs, çekiç, urgan emeğinin oyuncaklarıydı adeta...
Hanımı Mehriye yemek, bulaşık, temizlik, süt sağımı derken kerpiçten evinde tam otuz yılını geride bıraktı.
Bekir Bey 1973-74 yılı İstanbul'a göç etti. Kimse onun bu çalışmayı bırakıp İstanbul'a gitmesine ihtimal vermiyordu.
Pendik Dolayoba'da briketten bir gecekonduda gaz lambası altnda Bekir Bey konduğu dalda tutunmaya çabalıyordu.
Gözüpekliği, gayreti burada da onu muvaffak etti. Bir fabrika sahibi, Bekir Bey'in işine sadakatini görünce yanına almıştı. Yıllarca hem arkadaş hem dost olacağı Bekir Bey fabrika sahibini çok memnun etmişti.
Bekir Bey emekli olana kadar fabrikada çalışırken biriktirdiği paracıklarıyla ev yaptı. Bahçesi de vardı. Ağaçlar dikildi. Meyveler olgunlaştı.
Üç kız, üç de erkek çocuğu olan Bekir Bey bir akşam vakti yemekten sonra balkonda çay içip sohbet ediyor. Bakalım ne diyor:
- Mustafa yarın ustalar gelecek. İşimiz çok. Betonu atalım da hayırlısıyla duvarlar da başlasın örülmeye.
Ertesi gün ustalar gelmiş. Bir heyecan vardır ki sormayın. Evin betonu atılıyor. Yani tavanı örtülüyor. Bekir Bey ve çocuklar da kan ter içinde çalışıyorlar. Mehriye Hanım yemek hazırlıyor. Su, ayran, çay fasılları eksik bırakılmıyor.
Akşam serinliğinde Bekir Bey yere oturmuş, sırtını duvara yaslamış, derin derin evin yeni atılan betonuna bakıyor. Kerpiçten bir evi vardı. Şimdi betonarme bir eve kavuşmuştu. Hem de Allah nasib ederse üzerine iki kat daha çıkacak.
Mehriye Hanım bahçede uğraşıp durur. Ne de olsa domates ekmiş, biber, patlıcan, fasulye bir de maydanoz var. Akşama kadar usanmadan bahçeyle uğraşır. Bir de tavuklarla. Bakın bakın Bekir Bey'e kahvaltıda taze yumurta pişirmiş sapsarı...
Mustafa da (köydeki ismi Pala) işe girmiş çalışıyor. Kardeşi de okulu bitirince Bekir Bey bir işe yerleştirecek.
Bekir Bey evde yok. Nerede acaba? Köye gitmiş. Niye mi? Babası Rabbine kavuştu. Anne yoktu babadan da yetim kaldı Bekir Bey...
Hastalık, sıhhat, telaşe, üzüntü, sevinç, beklenti, umut, heyecan derken yıllar geçti. Hem de göz açıp kapayana kadar.
İşte Mustafa evlenmiş, çocukları da var. Ablaları, kardeşleri ev bark sahibi olmuş.
Bekir Bey de emekli... Şu an kabrinde hayır dualar bekliyor.
Mehriye Hanım Bekir Bey'in vefatından sonra sevgi dağlarının hasret karları erirken adeta ciğeri kavruluyordu. Anadolu sevdası bu... Yüreklerin doruklarını hangi ölçüm aletiyle ölçeceksiniz. Sevginin, vefanın, merhametin nabzını sadece yaşayan ve gönülden hissedenler bilir.
Mehriye Hanım evvelki gün sessiz, sedasız bu dünyadan göç etti. Adeta "ölüm en güzel vaazdır" sözüne canlı misal olarak bu ulvi hakikate boyun bükerek sessizce ayrıldı.
1974-2001 yılları arasında köyden geldiler. Kondular, yuva kurdular. Çoluk çocuk, torun sahibi oldular ve göçtüler, ebedi aleme rıhlet ettiler.
Makamları cennet olsun.
Allah cümle geçmişlerimize rahmet eylesin.
Neslimize ve nefsimize rızasına uygun amellerle bir ömür yaşatsın.
İbret alalım. Ayık olalım. Bizden önce gidenlerden.
Mehriye Hanım'ın cenazesini kaldırıp Kur'an-ı Kerim okundu.
Bu satırları yazanın yengesiydi.
Bekir Bey de amcası...
-Celirem (gelirem).
-Nerede galdın. Öçüzler tarlaya irir. Cet hemen çıkar ola koş... (Öküzler tarlaya giriyor. Git...)
Bekir Bey kendi şivesiyle oğlu Mustafa'ya bağırıyor... Bekir, meşhur nüktedan Ağali Çavuş'un oğludur. Çok çalışkan biridir. Gün doğmadan tarlasına gider. Yılmadan usanmadan çalışır.
Tırpan, tırmık, dürgen (diren), örs, çekiç, urgan emeğinin oyuncaklarıydı adeta...
Hanımı Mehriye yemek, bulaşık, temizlik, süt sağımı derken kerpiçten evinde tam otuz yılını geride bıraktı.
Bekir Bey 1973-74 yılı İstanbul'a göç etti. Kimse onun bu çalışmayı bırakıp İstanbul'a gitmesine ihtimal vermiyordu.
Pendik Dolayoba'da briketten bir gecekonduda gaz lambası altnda Bekir Bey konduğu dalda tutunmaya çabalıyordu.
Gözüpekliği, gayreti burada da onu muvaffak etti. Bir fabrika sahibi, Bekir Bey'in işine sadakatini görünce yanına almıştı. Yıllarca hem arkadaş hem dost olacağı Bekir Bey fabrika sahibini çok memnun etmişti.
Bekir Bey emekli olana kadar fabrikada çalışırken biriktirdiği paracıklarıyla ev yaptı. Bahçesi de vardı. Ağaçlar dikildi. Meyveler olgunlaştı.
Üç kız, üç de erkek çocuğu olan Bekir Bey bir akşam vakti yemekten sonra balkonda çay içip sohbet ediyor. Bakalım ne diyor:
- Mustafa yarın ustalar gelecek. İşimiz çok. Betonu atalım da hayırlısıyla duvarlar da başlasın örülmeye.
Ertesi gün ustalar gelmiş. Bir heyecan vardır ki sormayın. Evin betonu atılıyor. Yani tavanı örtülüyor. Bekir Bey ve çocuklar da kan ter içinde çalışıyorlar. Mehriye Hanım yemek hazırlıyor. Su, ayran, çay fasılları eksik bırakılmıyor.
Akşam serinliğinde Bekir Bey yere oturmuş, sırtını duvara yaslamış, derin derin evin yeni atılan betonuna bakıyor. Kerpiçten bir evi vardı. Şimdi betonarme bir eve kavuşmuştu. Hem de Allah nasib ederse üzerine iki kat daha çıkacak.
Mehriye Hanım bahçede uğraşıp durur. Ne de olsa domates ekmiş, biber, patlıcan, fasulye bir de maydanoz var. Akşama kadar usanmadan bahçeyle uğraşır. Bir de tavuklarla. Bakın bakın Bekir Bey'e kahvaltıda taze yumurta pişirmiş sapsarı...
Mustafa da (köydeki ismi Pala) işe girmiş çalışıyor. Kardeşi de okulu bitirince Bekir Bey bir işe yerleştirecek.
Bekir Bey evde yok. Nerede acaba? Köye gitmiş. Niye mi? Babası Rabbine kavuştu. Anne yoktu babadan da yetim kaldı Bekir Bey...
Hastalık, sıhhat, telaşe, üzüntü, sevinç, beklenti, umut, heyecan derken yıllar geçti. Hem de göz açıp kapayana kadar.
İşte Mustafa evlenmiş, çocukları da var. Ablaları, kardeşleri ev bark sahibi olmuş.
Bekir Bey de emekli... Şu an kabrinde hayır dualar bekliyor.
Mehriye Hanım Bekir Bey'in vefatından sonra sevgi dağlarının hasret karları erirken adeta ciğeri kavruluyordu. Anadolu sevdası bu... Yüreklerin doruklarını hangi ölçüm aletiyle ölçeceksiniz. Sevginin, vefanın, merhametin nabzını sadece yaşayan ve gönülden hissedenler bilir.
Mehriye Hanım evvelki gün sessiz, sedasız bu dünyadan göç etti. Adeta "ölüm en güzel vaazdır" sözüne canlı misal olarak bu ulvi hakikate boyun bükerek sessizce ayrıldı.
1974-2001 yılları arasında köyden geldiler. Kondular, yuva kurdular. Çoluk çocuk, torun sahibi oldular ve göçtüler, ebedi aleme rıhlet ettiler.
Makamları cennet olsun.
Allah cümle geçmişlerimize rahmet eylesin.
Neslimize ve nefsimize rızasına uygun amellerle bir ömür yaşatsın.
İbret alalım. Ayık olalım. Bizden önce gidenlerden.
Mehriye Hanım'ın cenazesini kaldırıp Kur'an-ı Kerim okundu.
Bu satırları yazanın yengesiydi.
Bekir Bey de amcası...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021