Tasavvuf dilinde aşk kelimesi, gerçeklik, ölümsüzlük, olarak anlatılır. Bunun için aşk yolu, aşk ateşi, aşkın pazarı, aşkın gözü gibi sıfat ve anlamlar vardır.
Fuzuli, 'Aşk imiş her ne var ise âlemde/İlim bir kıl u kal imiş ancak' der.
Nesimi aşk ehlini tarif eder:
"Aşk ehli ölmez
Yerde çürümez
Yanmayan bilmez
Ateş-i aşka."
Aşk, âşık, seven, candan geçenler denince Yunusların şiirlerinde, Mevlanaların mesnevilerinde, yazarların satırlarında, ariflerin gönlünde, hatiplerin hitaplarında Leyla ve Mecnun vardır.
Muhterem Hocamız Prof. Dr. Haydar Baş Bey, aşkın, muhabbetin, sonsuz ve hakiki sevginin izahını yaparken Leyla ve Mecnun misalleri verirdi. Mecnun'a kolunu keseceğiz derler. Kestirmez, 'O Leyla'nın kolu' dediğini anlatırdı.
Şeyh Sadi Şirazi Gülistan'da Mecnun'un aşkından bahseden bir hikâyesi var. Anlatacaklarımızı özetliyor:
Arap padişahlarından birine (tarihlere göre Abdülmelik b. Mervan) Leyla ile Mecnun arasındaki aşkı anlattılar. Onun, lisanı çok iyi kullanan, kelimelerle ustaca oynayan güçlü bir şair olduğunu, lâkin Leylâ'nın aşkıyla irade dizginini elinden kaçırıp zavallı bir halde çöllere düştüğünü söylediler.
Melik, Mecnun'un getirilmesini söyler onu bulup huzuruna çıkarırlar.
Melik, Mecnun'u tepeden tırnağa süzüp perişan haline bakarak şöyle konuştu: "İnsanlığın şerefinde ne kusur gördün de, hayvanca yaşamaya özendin. Issız çöllere dalıp insanca hayatı terk etmeye utanmıyor musun?"
Mecnun inleyerek cevap verdi: "Nice dostlarım, Leylâ'yı sevdiğim için beni ayıpladılar. Ama onu görmüş olsalardı, bunda benim bir kusurum olmadığı anlaşılırdı.
Bende ayıp arayanlar, ne olurdu bir kerecik olsun, yüzünü görebilseydiler.
Beni kınayanlar, onun güzelliğini görselerdi, karşılarında (Hz. Yusuf'u (a.s) gören kimseler gibi) turuncu kesecekleri yerde, parmaklarını keserlerdi. Böylece benim davamın doğruluğuna şahitlik ederdi. Ben de (Cenab-ı Hakk'ın Hz. Yusuf (a.s) hakkında Züleyha'nın ağzından buyurduğu gibi), 'Kendisi için beni kınadığınız güzel budur' diyeydim."
Melik, Mecnun'un ağzından bu sözleri dinledikten sonra, Leylâ'yı çok merak etti: "Şu Leylâ'yı da bulun bakalım. Bunca perişanlığa sebep olan şu sevgiliyi bir de biz görelim."
Halifenin adamları ülkenin dört bir tarafını dolaşıp uzun aramalardan sonra, Arap kabilelerinden birinde Leylâ'nın izini buldular ve apar topar onu da sultanın huzuruna getirdiler.
Arap meliki, Leylâ'yı görünce hayretler içinde kaldı. Esmer, kara kuru, gösterişsiz bir kızdı. Onu hiç gözü tutmadı. Vezirine dönerek şöyle mırıldandı: "Bunun neresi güzel!"
Mecnun, sultanın bakışlarından, Leylâ'yı gözünün tutmadığını anladı ve
"Ey Melik, Leylâ'ya Mecnun'un gözüyle bak. Ta ki ondaki görünüşün sırrı, ondaki ince güzellik, sana tecelli etsin, onun hakikatini göresin" dedi.
"Siz, benim derdimi anlayamazsınız. Benim halimi ancak, benimle aynı derdi paylaşan biri anlayabilir. Öyle birini bulmalıyım ki, gece gündüz onunla konuşayım, acılarımı onunla paylaşayım.
İki odun, birlikte daha güzel yanar.
Cananın yurduna dair kulağıma değen sözleri o yurdun güvercinleri duysalar benimle sayha ederlerdi.
Hey dostlarım, afiyette ve selamette olan kimseye söyleyin, 'Sen dertli kimsenin yüreğinde ne olduğunu bilmezsin' deyin.
Sağlamlarda yara derdi bulunmaz. Ben derdimi hemdert olandan başkasına söylemem.
Ömründe kendisini arı sokmamış olan kimseye, arıdan bahsetmek boş şeydir. Bizim gibi bir halin olmadıkça bizim halimiz sana göre masal olur.
Benim yanıklığımı başkasına kıyas etme. Başkası tuzu elinde tutuyor, benim yarama ekilmiştir."
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021