Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın İman ve İnsan tezinden arayış ve kutsal hasret konusuna devam edeceğiz.
"Kara sevda diye nitelendirilebilen bu arayış bütün insanlara şamil ve bütün insanlara ortaktır. Kâfiri mümini putperesti paganisti…vs. her biri bu arayışın içindedir.
Bu öyle bir sevda ve muhabbettir ki madde aleminde 'hayır sen yoksun ben varım' diyerek ilahlık iddiasında bulunan Nemrutlar, Firavunlar ve hatta madde alemini aydınlatan biricik hakikat güneşi Hz. Muhammed'in karşısına çıkan Ebu Cehil bile O güzele o hüsnü mutlaka ve gerçeğe "evet sen bizi yaratansın" demiş onun uluhiyetini tasdik ve kendi aczini kabul etmiştir. (Ancak Muhammed'i peygamber olarak kabul etmeyip inadi küfrüne devam etmiştir.)
İman ve İnsan tezinin dayanak noktalarını izaha, arayıştaki hikmet nedir sorusunun cevabını İman ve İnsan eserinden aktarmaya devam ediyoruz. Bu bölümde de arayıştaki hikmet konusunu izaha çalışacağız inşallah.
ARAYIŞTAKİ HİKMET NEDİR?
Vakta ki Allah (cc), murad-ı ilâhîsine muvafık olarak bir imtihan sırrının bilinmesi için insanı denemek üzere bu denî âleme, dünyaya göndermiştir; insan ile kulu olmağa söz verdiği Rabbi arasına çok muazzam bir perde çekilmiş; O "Güzel", O "koku", O "nida" birçok perdelerle perdelenmiş, kendini gizlemiştir. Gizlemiştir ama, O'nun vecd sarayından kopan ruh ne hâle gelmiştir! Elbette altın kafes içine konulan kuş gibi "ah vatan, ah!" diyerek "Kalû Bela"nın hasretini çekegelmiştir".
İnsanın derûnundan yükselen bu şiddetli arayışına ve kutsal hasretine cevap olarak Allah, âdemoğlunu kendi haline bırakmamış; ona, kendine dönüşü kolaylaştıran bir yol, bir cadde açmıştır. Bu cadde ise İslam'dır. İlk insandan günümüze, peygamberlerin ve Allah'ın seçkin kullarının önderlik ettiği bu cadde hep "İslâm" ismiyle anılagelmiştir.
Fakat insanda itiraz kuvveti olarak nefsin varlığı bir vakıadır. O cevherde itiraz kuvveti nefis olduğu için de şımarmasın, yanılmasın, düşmesin, kaybolmasın diye, yine insan cinsinden ve fakat seçilmiş, sevilmiş, takdir ve tasdik edilmiş peygamberler, peygamberlerin yolunda giden veliler gönderilmiş, lütfedilmiştir. Bu sebepledir ki ilk insan aynı zamanda ilk peygamberdir.
Bu ise insan terbiyesini kolaylaştıran bir ilahi nimet olmuştur. Zira, insanın terbiyesi ve irşadı için onun iç tabiatının bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi zaruridir. İnsanın iç tabiatı ise fıtratından kaynaklanır. O halde insanın eğitimi ve irşadı ancak onun fıtri özelliklerine göre gerçekleşecek demektir.
İlmen, aklen, naklen ve tecrübe ile sabittir ki, insan fıtratı köklü bir arayış içindedir. Aslında insanın aradığı Allah' tır. İnsan her şeyi ile O'ndan gelmiş yine O'na dönecektir.
"Biz Allah için varız. Ve biz sonunda O'na döneceğiz" (Bakara / 156) ayet-i kerimesi bu evrensel hakikati vurgulamaktadır.
İnsan fıtratı Hakk'ı arama istidadı ile donatılmış; bu hal onda köklü bir sevdaya dönüşmüştür. Bu meyli, bu iştiyakı kırmak veya kökünü kesmek mümkün değildir. Tek çare bu arayışı, fıtratın yöneldiği ve istediği istikamete (sırat-ı müstakim yoluna) kanalize etmektir. Aksi halde fıtratı tahrip eden ve insanı mutsuz kılan bir uygulama ile karşı karşıya kalınmış demektir." (Dr. Haydar Baş / İman ve İnsan / Temmuz 1994 / sayfa 21-24)
(Devam edecek…)
"Kara sevda diye nitelendirilebilen bu arayış bütün insanlara şamil ve bütün insanlara ortaktır. Kâfiri mümini putperesti paganisti…vs. her biri bu arayışın içindedir.
Bu öyle bir sevda ve muhabbettir ki madde aleminde 'hayır sen yoksun ben varım' diyerek ilahlık iddiasında bulunan Nemrutlar, Firavunlar ve hatta madde alemini aydınlatan biricik hakikat güneşi Hz. Muhammed'in karşısına çıkan Ebu Cehil bile O güzele o hüsnü mutlaka ve gerçeğe "evet sen bizi yaratansın" demiş onun uluhiyetini tasdik ve kendi aczini kabul etmiştir. (Ancak Muhammed'i peygamber olarak kabul etmeyip inadi küfrüne devam etmiştir.)
İman ve İnsan tezinin dayanak noktalarını izaha, arayıştaki hikmet nedir sorusunun cevabını İman ve İnsan eserinden aktarmaya devam ediyoruz. Bu bölümde de arayıştaki hikmet konusunu izaha çalışacağız inşallah.
ARAYIŞTAKİ HİKMET NEDİR?
Vakta ki Allah (cc), murad-ı ilâhîsine muvafık olarak bir imtihan sırrının bilinmesi için insanı denemek üzere bu denî âleme, dünyaya göndermiştir; insan ile kulu olmağa söz verdiği Rabbi arasına çok muazzam bir perde çekilmiş; O "Güzel", O "koku", O "nida" birçok perdelerle perdelenmiş, kendini gizlemiştir. Gizlemiştir ama, O'nun vecd sarayından kopan ruh ne hâle gelmiştir! Elbette altın kafes içine konulan kuş gibi "ah vatan, ah!" diyerek "Kalû Bela"nın hasretini çekegelmiştir".
İnsanın derûnundan yükselen bu şiddetli arayışına ve kutsal hasretine cevap olarak Allah, âdemoğlunu kendi haline bırakmamış; ona, kendine dönüşü kolaylaştıran bir yol, bir cadde açmıştır. Bu cadde ise İslam'dır. İlk insandan günümüze, peygamberlerin ve Allah'ın seçkin kullarının önderlik ettiği bu cadde hep "İslâm" ismiyle anılagelmiştir.
Fakat insanda itiraz kuvveti olarak nefsin varlığı bir vakıadır. O cevherde itiraz kuvveti nefis olduğu için de şımarmasın, yanılmasın, düşmesin, kaybolmasın diye, yine insan cinsinden ve fakat seçilmiş, sevilmiş, takdir ve tasdik edilmiş peygamberler, peygamberlerin yolunda giden veliler gönderilmiş, lütfedilmiştir. Bu sebepledir ki ilk insan aynı zamanda ilk peygamberdir.
Bu ise insan terbiyesini kolaylaştıran bir ilahi nimet olmuştur. Zira, insanın terbiyesi ve irşadı için onun iç tabiatının bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi zaruridir. İnsanın iç tabiatı ise fıtratından kaynaklanır. O halde insanın eğitimi ve irşadı ancak onun fıtri özelliklerine göre gerçekleşecek demektir.
İlmen, aklen, naklen ve tecrübe ile sabittir ki, insan fıtratı köklü bir arayış içindedir. Aslında insanın aradığı Allah' tır. İnsan her şeyi ile O'ndan gelmiş yine O'na dönecektir.
"Biz Allah için varız. Ve biz sonunda O'na döneceğiz" (Bakara / 156) ayet-i kerimesi bu evrensel hakikati vurgulamaktadır.
İnsan fıtratı Hakk'ı arama istidadı ile donatılmış; bu hal onda köklü bir sevdaya dönüşmüştür. Bu meyli, bu iştiyakı kırmak veya kökünü kesmek mümkün değildir. Tek çare bu arayışı, fıtratın yöneldiği ve istediği istikamete (sırat-ı müstakim yoluna) kanalize etmektir. Aksi halde fıtratı tahrip eden ve insanı mutsuz kılan bir uygulama ile karşı karşıya kalınmış demektir." (Dr. Haydar Baş / İman ve İnsan / Temmuz 1994 / sayfa 21-24)
(Devam edecek…)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Hüseyin Baş’ın hukuk davası, bir ifade hürriyeti davasıdır / 06.09.2025
- Hariçten gazel okuyanlar bilsin ki Muhammed’siz din olmaz / 05.09.2025
- Muhammed-i Aşk sırrına erenlere selam olsun / 04.09.2025
- Hüseyin Baş Lozan’da oynanmak istenen İngiliz oyununu anlattı / 03.09.2025
- Zafer sadece savaşla değil, ekonomi ile de kazanıldı / 02.09.2025
- Ölüme hazırlık nasıl olur? / 01.09.2025
- Atatürksüz Zafer Bayramı kutlamanın anlamı olmaz / 30.08.2025
- Millete rağmen bir şey yapmak ayıptır günahtır / 29.08.2025
- Allah ile kulu arasındaki yakınlık / 28.08.2025
- Şüphesiz Rabbim duayı işitendir / 27.08.2025
- Hariçten gazel okuyanlar bilsin ki Muhammed’siz din olmaz / 05.09.2025
- Muhammed-i Aşk sırrına erenlere selam olsun / 04.09.2025
- Hüseyin Baş Lozan’da oynanmak istenen İngiliz oyununu anlattı / 03.09.2025
- Zafer sadece savaşla değil, ekonomi ile de kazanıldı / 02.09.2025
- Ölüme hazırlık nasıl olur? / 01.09.2025
- Atatürksüz Zafer Bayramı kutlamanın anlamı olmaz / 30.08.2025
- Millete rağmen bir şey yapmak ayıptır günahtır / 29.08.2025
- Allah ile kulu arasındaki yakınlık / 28.08.2025
- Şüphesiz Rabbim duayı işitendir / 27.08.2025