Bütün ibadetlerde esas Allah rızasıdır
Bütün ibadetlerde olması gereken esas Allah rızasını elde etmektir. Yani fiiller görüntü bakımından ne kadar güzel olursa olsun mahiyet itibarıyla bizi Allah’a taşıması, Allah’ın ondan razı olması niyetini bizim taşımamız lazım
13.09.2024 08:24:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bütün ibadetlerde olması gereken esas Allah rızasını elde etmektir. Yani fiiller görüntü bakımından ne kadar güzel olursa olsun mahiyet itibarıyla bizi Allah'a taşıması, Allah'ın ondan razı olması niyetini bizim taşımamız lazım.
Yani, Allah bizden razı olsun ki bizim bu yaptığımız ibadetinde bir değeri bir kıymeti olsun dolayısıyla burada niyet çok mühim. Onun için; "İnnemel âmalu binniyat." Ameller niyetlerine bağlıdır. Niyetlere göredir.
Çok güzel böyle, şekli olarak yaptığınız ibadet gibi görünse de eğer onun içini niyet olarak doldurmuyorsanız, hiçbir mana ifade etmez.
Niyetimiz sağlam olacak. Bu cümleden olmak üzere şimdi bazen insanlar iyi işler yapsa ibadet yapmış olur şeklinde son zamanlarda oryantalizmin ortaya attığı bir iddia var.
Bu ölçüden olaya baktığımız zaman görürüz ki, bu tamamen İslamiyet'in içini boşaltmak için saçma sapan bir düşünceden ibaret bir iddiadır.
Hangi amel yani ibadet olursa olsun mutlaka orada Allah'ın rızasını kulun gözetmesi lazım; "Allah benden razı olsun ki, ben bu ameli icra edeyim." Niyeti bu olacak...
Onun için Allah'ın emirlerinde iki cihet vardır. Bir Allah'ın emri olduğu için onu biz ifa ederiz, eda ederiz, yerine getiririz. Yerine getirdiğimizde niyet olarak amel işlediğimizden dolayı bu yaptığımız ameller ibadetler bizim olgunlaşmamıza manen yükselmemize, yücelmemize vesile olur.
Yani iki cephesi var meselenin; bir kul açısından kıymet kazanır. Ne demek? Kul Allah'ı memnun ettiği içinde o yaptığı ibadetten nefsine düşen pay vardır. O payla artık mesela orucu düşünürsek orucu kabul edersek nefsimizi tezkiye ederiz.
Nefis temizlenir, temizlenen nefis Allah'a kendini daha yakın görür. Yani nefsin temizlenmesiyle ruhun yücelmesi eşanlamlıdır bu manada.
Ama hangi manada? Bunu eğer siz Allah rızası için böyle yaparsanız ruhunuz yücelir. Aksi takdirde basit bir beden hareketi tarzında mütalaa edip bu işin içerisine girerseniz yaptığından hiçbir şey olmaz.
Manevi kazanç olarak belki bedenini geliştirebilirsin, fiziki birçok kabiliyetler elde edebilirsin ve fakat orda niyetin Allah rızasını kazanıp ibadet etmek olmadığı içinde manen hiçbir şey kazanamazsın.
Kulluk yoluna girebilmenin ilk şartı bu niyettir. Kul olmanın da asıl gereği itaattir. Allah'ın emirlerine boyun eğmektir.
Ayet-i kerimede de yüce Rabbimiz: "İnsanları ve cinleri ancak bana kul olsunlar ibadet etsinler, beni tanısınlar diye yarattım" buyuruyor. Esteuzü billahi "vema halaktul cinne vel inse illa liya'budun."
Burada ubudiyyetten kasıt, arifi billah olmak, Allah'ı tanımak "beni bilsinler diye, tanısınlar diye yarattım" diyor.
İbadet etsinler yani beni tanısınlar. Onun için ibadet; bu ayet-i kerimeden yola çıkarak diyoruz ki, aynı zamanda bir ilim dalıdır.
Yani öyle bir ilim dalı ki; bir gözle okuyarak elde ettiğiniz bilgi var, iki yaşayarak elde ettiğiniz ibadetlerle elde ettiğiniz bir ilim dalı var.
İbadetlerle elde ettiğiniz ilmin adına hal ilmi denir ve bu yolda terakki edip nihai noktaya varan insana da arif denir.
Arif-i billah yani Allah'ı bilen tanıyan bir insan ne kadar kitap okursa okusun arif-i billah olabilmesi için mutlaka kalp ayinesinde o ayine-i ilahiyi cilalaması, "Ben yere göğe sığmam mümin kulumun kalbine sığarım."
Yani tecelli ederim. Orada kulumu severim. Kulumda beni oradan sever, oradan görür. Neyle ulaşırsın bu noktaya, bu hale? İbadetle.
Onun için ibadetsiz insanın Allah'ı tanıması bulması mümkün değildir.
Ben hiç unutmam bir delikanlı birtakım eserler okuyordu. Ona "Feridun senin Allah'ı da, zikretmen lazım. Evet, güzel oku aklını geliştir ama hiçbir zaman kalbi yönden Allah'a yürüyemezsin. Kendini avutursun" dedim.
"Yok" dedi "benim bunlara ihtiyacım yok." Bunun üzerine sen bilirsin dedim.
Bir gün geldi, "Senin dediğinin doğru olduğunu kabul ederek 'Allah', ismini okumaya devam edeceğim, 'la ilahe illallah' demeye devam edeceğim" dedi.
"İyi bir seçim yaptın" dedim.
Aradan çok geçmedi, bir ay geçti. Bir akşam, hiç unutmam Ayasofya'da bir sohbetteyiz arkadaşlarla birlikte.
"Hocam benim bir maruzatım var" dedi.
"Buyur" dedim.
"Yahu benim içimden bir ses -Allah yoktur- diyor bana" dedi.
Tabi ben güldüm. Hani Feridun senin, nefsin iman etmişti? Sen demiyor muydun bana ki -benim nefsim iman etti. Allah'ı zikre, tevhide gerek yok' dedim.
"Evet" dedi.
Peki, bu sonuç ne onu söyle bana. Şimdi olayın aslı şu; bugüne kadar nefsin seni kandırdı. -Kitap oku bu işi hallettin- senin de hoşuna gitti, işine kolay geldi. Yaptın, o yolda yürüdün.
Ama ne zaman, 'la ilahe illallah' kelime-i tevhidi ile 'Allah' İsm-i Celali ile ona vurmaya başladın.
O, "yoook" dedi.
"Musa, Musa ama bu kadar! Uzun boylu Musa değil. Kalktı, isyan etti, ben de varım, dedi.. Ne demek sen, Allah diyorsun, la ilahe illallah -benim- dedi" dedim.
İşte burada o, 'beni' devreden çıkartabilmek için ibadet şart. Orayı geçeceksin. Onu geçmedin mi, efendim elli sene kitap okudun, yüz sene kitap okudun, ordasın.
Sen birinci basamakta takılır, kalırsın geçemezsin. Onun bir kuralı var. İbadetle orayı geçmediğin müddetçe takılır kalırsın. Birinci basamaktasın. Bunun için insanı arif yapan, Allah'ı bilmenin kapısına getiren, taşıyan, Allah ilmini insana öğreten ibadettir." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetleri)
Yani, Allah bizden razı olsun ki bizim bu yaptığımız ibadetinde bir değeri bir kıymeti olsun dolayısıyla burada niyet çok mühim. Onun için; "İnnemel âmalu binniyat." Ameller niyetlerine bağlıdır. Niyetlere göredir.
Çok güzel böyle, şekli olarak yaptığınız ibadet gibi görünse de eğer onun içini niyet olarak doldurmuyorsanız, hiçbir mana ifade etmez.
Niyetimiz sağlam olacak. Bu cümleden olmak üzere şimdi bazen insanlar iyi işler yapsa ibadet yapmış olur şeklinde son zamanlarda oryantalizmin ortaya attığı bir iddia var.
Bu ölçüden olaya baktığımız zaman görürüz ki, bu tamamen İslamiyet'in içini boşaltmak için saçma sapan bir düşünceden ibaret bir iddiadır.
Hangi amel yani ibadet olursa olsun mutlaka orada Allah'ın rızasını kulun gözetmesi lazım; "Allah benden razı olsun ki, ben bu ameli icra edeyim." Niyeti bu olacak...
Onun için Allah'ın emirlerinde iki cihet vardır. Bir Allah'ın emri olduğu için onu biz ifa ederiz, eda ederiz, yerine getiririz. Yerine getirdiğimizde niyet olarak amel işlediğimizden dolayı bu yaptığımız ameller ibadetler bizim olgunlaşmamıza manen yükselmemize, yücelmemize vesile olur.
Yani iki cephesi var meselenin; bir kul açısından kıymet kazanır. Ne demek? Kul Allah'ı memnun ettiği içinde o yaptığı ibadetten nefsine düşen pay vardır. O payla artık mesela orucu düşünürsek orucu kabul edersek nefsimizi tezkiye ederiz.
Nefis temizlenir, temizlenen nefis Allah'a kendini daha yakın görür. Yani nefsin temizlenmesiyle ruhun yücelmesi eşanlamlıdır bu manada.
Ama hangi manada? Bunu eğer siz Allah rızası için böyle yaparsanız ruhunuz yücelir. Aksi takdirde basit bir beden hareketi tarzında mütalaa edip bu işin içerisine girerseniz yaptığından hiçbir şey olmaz.
Manevi kazanç olarak belki bedenini geliştirebilirsin, fiziki birçok kabiliyetler elde edebilirsin ve fakat orda niyetin Allah rızasını kazanıp ibadet etmek olmadığı içinde manen hiçbir şey kazanamazsın.
Kulluk yoluna girebilmenin ilk şartı bu niyettir. Kul olmanın da asıl gereği itaattir. Allah'ın emirlerine boyun eğmektir.
Ayet-i kerimede de yüce Rabbimiz: "İnsanları ve cinleri ancak bana kul olsunlar ibadet etsinler, beni tanısınlar diye yarattım" buyuruyor. Esteuzü billahi "vema halaktul cinne vel inse illa liya'budun."
Burada ubudiyyetten kasıt, arifi billah olmak, Allah'ı tanımak "beni bilsinler diye, tanısınlar diye yarattım" diyor.
İbadet etsinler yani beni tanısınlar. Onun için ibadet; bu ayet-i kerimeden yola çıkarak diyoruz ki, aynı zamanda bir ilim dalıdır.
Yani öyle bir ilim dalı ki; bir gözle okuyarak elde ettiğiniz bilgi var, iki yaşayarak elde ettiğiniz ibadetlerle elde ettiğiniz bir ilim dalı var.
İbadetlerle elde ettiğiniz ilmin adına hal ilmi denir ve bu yolda terakki edip nihai noktaya varan insana da arif denir.
Arif-i billah yani Allah'ı bilen tanıyan bir insan ne kadar kitap okursa okusun arif-i billah olabilmesi için mutlaka kalp ayinesinde o ayine-i ilahiyi cilalaması, "Ben yere göğe sığmam mümin kulumun kalbine sığarım."
Yani tecelli ederim. Orada kulumu severim. Kulumda beni oradan sever, oradan görür. Neyle ulaşırsın bu noktaya, bu hale? İbadetle.
Onun için ibadetsiz insanın Allah'ı tanıması bulması mümkün değildir.
Ben hiç unutmam bir delikanlı birtakım eserler okuyordu. Ona "Feridun senin Allah'ı da, zikretmen lazım. Evet, güzel oku aklını geliştir ama hiçbir zaman kalbi yönden Allah'a yürüyemezsin. Kendini avutursun" dedim.
"Yok" dedi "benim bunlara ihtiyacım yok." Bunun üzerine sen bilirsin dedim.
Bir gün geldi, "Senin dediğinin doğru olduğunu kabul ederek 'Allah', ismini okumaya devam edeceğim, 'la ilahe illallah' demeye devam edeceğim" dedi.
"İyi bir seçim yaptın" dedim.
Aradan çok geçmedi, bir ay geçti. Bir akşam, hiç unutmam Ayasofya'da bir sohbetteyiz arkadaşlarla birlikte.
"Hocam benim bir maruzatım var" dedi.
"Buyur" dedim.
"Yahu benim içimden bir ses -Allah yoktur- diyor bana" dedi.
Tabi ben güldüm. Hani Feridun senin, nefsin iman etmişti? Sen demiyor muydun bana ki -benim nefsim iman etti. Allah'ı zikre, tevhide gerek yok' dedim.
"Evet" dedi.
Peki, bu sonuç ne onu söyle bana. Şimdi olayın aslı şu; bugüne kadar nefsin seni kandırdı. -Kitap oku bu işi hallettin- senin de hoşuna gitti, işine kolay geldi. Yaptın, o yolda yürüdün.
Ama ne zaman, 'la ilahe illallah' kelime-i tevhidi ile 'Allah' İsm-i Celali ile ona vurmaya başladın.
O, "yoook" dedi.
"Musa, Musa ama bu kadar! Uzun boylu Musa değil. Kalktı, isyan etti, ben de varım, dedi.. Ne demek sen, Allah diyorsun, la ilahe illallah -benim- dedi" dedim.
İşte burada o, 'beni' devreden çıkartabilmek için ibadet şart. Orayı geçeceksin. Onu geçmedin mi, efendim elli sene kitap okudun, yüz sene kitap okudun, ordasın.
Sen birinci basamakta takılır, kalırsın geçemezsin. Onun bir kuralı var. İbadetle orayı geçmediğin müddetçe takılır kalırsın. Birinci basamaktasın. Bunun için insanı arif yapan, Allah'ı bilmenin kapısına getiren, taşıyan, Allah ilmini insana öğreten ibadettir." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetleri)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.