Dün sabah erken saatlerde evden çıktım, Şirinevler metrobüs durağına doğru yürüyorum.
Fetih caddesinde ilerlerken, emekli oldukları yaşlarından belli iki vatandaştan biri, belli ki sabah sabah şahit olduğu bir manzara karşısında, vay benim memleketim vay, ne hallere kaldık, diye yüksek sesle sitem ediyor.
Yanındaki, ahlak yok oldu, haya kalktı, diye yakınıyor etraf duyacak şekilde.
Selam verdim, ardından; sizin de az vebaliniz yok emice, dedim, böylesini siz istediniz, iki makarna paketine, birkaç faizli banka promosyonuna razı geldiniz.
Yüz yüze durduk cadde üstünde?
Vebaliniz bundan çok daha ağır, diye sürdürdüm.
Devam ettim: Haydar hocayı bilirsiniz değil mi, Prof. Dr. Haydar Baş'ı? 5 bin lira asgari ücret, 1000 lira vatandaşlık maaşı, 1 500 lira ev hanımı maaşı verecekti, hesabını yaptı, kitabını yazdı, önünüze koydu; elinizin tersiyle ittiniz. Bu koca milleti, ecnebinin faizli borcuna ve elin haram parasına mahkum ettiniz. Faizin, haram lokmanın gırla gittiği yerde, ahlak mı kalır, haya mı kalır, huzur mu kalır, namus mu?
Doğru söylersin evlat, dedi, biri? Ektiğimizi biçiyoruz, diye ekledi ötekisi.
Aklımızı başımıza almaz, incir kabuğunu doldurmayacak işler yüzünden dalaşmaya ve kafalarımızı tokuşturmaya devam edersek; iş, ektiğimizi biçmekle kalmayacak, hepimizi biçecekler, başka gidecek yurdumuz da yok? Doğru mu, dedim. Vallahi doğru, dediler.
Öyleyse; bari şimdi Meltem TV'yi, Mesaj TV'yi, Haydar hocayı dinleyin, kulak verin, Allah'a yakarın da, belki işimiz-akıbetimiz güzele döner, dedim, ayrıldım.
Metrobüse doğru adımlarımı hızlandırırken, yaşlı amcanın, vay denim memleketim vay, yakınması şaklamaya devam ediyor zihnimde.
Büyük işlerle uğraşırken, küresel oyunlarla, bölgesel belalarla cebelleşirken, eskilerin tabiriyle viran olası hâneyi adeta unutmuşuz? Küçük iş olmuş hânedekiler.
Halbuki teröre yahut sınır ötesine kurban vermiyoruz sadece, öz hanelerimizde can çekişiyoruz.
Can evimizde can veriyoruz.
Toplumun en küçük yapıtaşı ve hücresi mesabesindeki aile kansere yakalandı.
Birçok şeyi dahi göremeyen ve ölçemeyen resmi istatistiklerin görebildiği kadarıyla bile netice şu:
Aile yapımız çürüyor, dağılıyor, çöküyor.
Anayasamızın 41. maddesi, aile, Türk toplumunun temelidir, diyor ve devlete ciddi görevler yüklüyor: Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Devlet dediğin, tüzel kişiliktir; hepimiziz, millettin tüzel kişiliğidir, milletin iradesidir.
Biz hakkıyla görevimizi yapmayınca ve irademizi yerli yerinde kullanmayınca, özümüz çürüyor, ailemiz çöküyor, devlet ve milletimizin yapıtaşı yok oluyor.
Çeyrek asırdır fena dağıldık.
Boşanmalar yüzde 37,
Fuhuş yüzde 790,
Adam öldürme yüzde 261,
Çocukların cinsel istismarı yüzde 434,
Uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678,
Cinsel taciz yüzde 449,
Kadın cinayetleri yüzde bin 400 arttı.
2002'de 2 bin 301 kişi intihar ederek ölürken, 2015'te 3 bin 211 kişi intihar ederek can verdi. İntihar edenlerin yüzde 51'i ise evli? 51. Ulusal Psikiyatri Kongresi'nde konuşan Doç. Dr. Mehmet Yumru, intihar oranı ülkemizde yüzde 50 artış göstermiştir, diyor.
Kokuşma istatistiklerini daha fazla sunarak içinizi hepten çürütmek istemiyorum. Lakin bu meselenin hayati olduğunu görmemiz gerekiyor.
Yokluğumuz, yoksulluğumuz da içimizde, yitik cennetimiz de?
Tevhid ve imandan şirke ve dinler arası diyalog fitnesine,
Anamızın ak sütü gibi helal rızıktan faize ve haram lokmaya,
Adaletten zulme,
İçtenlikten dalkavukluğa,
Samimiyetten gösteriş ve riyakârlığa,
Doğru söz ve sadakatten yalana ve cilveli ihanete,
İlim ve irfandan cehalet ve yobazlığa,
Tövbe ve pişmanlıktan tam bir pişkinliğe,
Allah'ı hatırlamak ve zikirden kronik bir gaflete savrulduk.
Bu büyük iç çürüme ve kokuşmayı sonlandırıp içimizi ve aile yapımızı yeniden medeniyet değerlerimizle yeşertemezsek, devlet ve millet olarak büyük oluşlara değil, büyük yok oluşlara gebeyiz.
Prof. Dr. Baş'ın Sosyal Devlet projelerinin, aileyi ve aile fertlerini madden-manen kurtaracak nitelikli olduğunu görmezsek, akıntıya daha çok kürek çekeriz.
Fetih caddesinde ilerlerken, emekli oldukları yaşlarından belli iki vatandaştan biri, belli ki sabah sabah şahit olduğu bir manzara karşısında, vay benim memleketim vay, ne hallere kaldık, diye yüksek sesle sitem ediyor.
Yanındaki, ahlak yok oldu, haya kalktı, diye yakınıyor etraf duyacak şekilde.
Selam verdim, ardından; sizin de az vebaliniz yok emice, dedim, böylesini siz istediniz, iki makarna paketine, birkaç faizli banka promosyonuna razı geldiniz.
Yüz yüze durduk cadde üstünde?
Vebaliniz bundan çok daha ağır, diye sürdürdüm.
Devam ettim: Haydar hocayı bilirsiniz değil mi, Prof. Dr. Haydar Baş'ı? 5 bin lira asgari ücret, 1000 lira vatandaşlık maaşı, 1 500 lira ev hanımı maaşı verecekti, hesabını yaptı, kitabını yazdı, önünüze koydu; elinizin tersiyle ittiniz. Bu koca milleti, ecnebinin faizli borcuna ve elin haram parasına mahkum ettiniz. Faizin, haram lokmanın gırla gittiği yerde, ahlak mı kalır, haya mı kalır, huzur mu kalır, namus mu?
Doğru söylersin evlat, dedi, biri? Ektiğimizi biçiyoruz, diye ekledi ötekisi.
Aklımızı başımıza almaz, incir kabuğunu doldurmayacak işler yüzünden dalaşmaya ve kafalarımızı tokuşturmaya devam edersek; iş, ektiğimizi biçmekle kalmayacak, hepimizi biçecekler, başka gidecek yurdumuz da yok? Doğru mu, dedim. Vallahi doğru, dediler.
Öyleyse; bari şimdi Meltem TV'yi, Mesaj TV'yi, Haydar hocayı dinleyin, kulak verin, Allah'a yakarın da, belki işimiz-akıbetimiz güzele döner, dedim, ayrıldım.
Metrobüse doğru adımlarımı hızlandırırken, yaşlı amcanın, vay denim memleketim vay, yakınması şaklamaya devam ediyor zihnimde.
Büyük işlerle uğraşırken, küresel oyunlarla, bölgesel belalarla cebelleşirken, eskilerin tabiriyle viran olası hâneyi adeta unutmuşuz? Küçük iş olmuş hânedekiler.
Halbuki teröre yahut sınır ötesine kurban vermiyoruz sadece, öz hanelerimizde can çekişiyoruz.
Can evimizde can veriyoruz.
Toplumun en küçük yapıtaşı ve hücresi mesabesindeki aile kansere yakalandı.
Birçok şeyi dahi göremeyen ve ölçemeyen resmi istatistiklerin görebildiği kadarıyla bile netice şu:
Aile yapımız çürüyor, dağılıyor, çöküyor.
Anayasamızın 41. maddesi, aile, Türk toplumunun temelidir, diyor ve devlete ciddi görevler yüklüyor: Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Devlet dediğin, tüzel kişiliktir; hepimiziz, millettin tüzel kişiliğidir, milletin iradesidir.
Biz hakkıyla görevimizi yapmayınca ve irademizi yerli yerinde kullanmayınca, özümüz çürüyor, ailemiz çöküyor, devlet ve milletimizin yapıtaşı yok oluyor.
Çeyrek asırdır fena dağıldık.
Boşanmalar yüzde 37,
Fuhuş yüzde 790,
Adam öldürme yüzde 261,
Çocukların cinsel istismarı yüzde 434,
Uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678,
Cinsel taciz yüzde 449,
Kadın cinayetleri yüzde bin 400 arttı.
2002'de 2 bin 301 kişi intihar ederek ölürken, 2015'te 3 bin 211 kişi intihar ederek can verdi. İntihar edenlerin yüzde 51'i ise evli? 51. Ulusal Psikiyatri Kongresi'nde konuşan Doç. Dr. Mehmet Yumru, intihar oranı ülkemizde yüzde 50 artış göstermiştir, diyor.
Kokuşma istatistiklerini daha fazla sunarak içinizi hepten çürütmek istemiyorum. Lakin bu meselenin hayati olduğunu görmemiz gerekiyor.
Yokluğumuz, yoksulluğumuz da içimizde, yitik cennetimiz de?
Tevhid ve imandan şirke ve dinler arası diyalog fitnesine,
Anamızın ak sütü gibi helal rızıktan faize ve haram lokmaya,
Adaletten zulme,
İçtenlikten dalkavukluğa,
Samimiyetten gösteriş ve riyakârlığa,
Doğru söz ve sadakatten yalana ve cilveli ihanete,
İlim ve irfandan cehalet ve yobazlığa,
Tövbe ve pişmanlıktan tam bir pişkinliğe,
Allah'ı hatırlamak ve zikirden kronik bir gaflete savrulduk.
Bu büyük iç çürüme ve kokuşmayı sonlandırıp içimizi ve aile yapımızı yeniden medeniyet değerlerimizle yeşertemezsek, devlet ve millet olarak büyük oluşlara değil, büyük yok oluşlara gebeyiz.
Prof. Dr. Baş'ın Sosyal Devlet projelerinin, aileyi ve aile fertlerini madden-manen kurtaracak nitelikli olduğunu görmezsek, akıntıya daha çok kürek çekeriz.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019