Churchill ve Kissinger!

ABD’nin meşhur ve uluslararası pek çok karanlık hadiseye imzasını atan “dâhi” diye pazarlanan dışişleri eski bakanlarından Henry Kissinger, Rockefeller Vakfı’nda yaptığı bir konuşmada bakınız neler demiş:
“–Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Biz aramızdaki vatan hainlerini öldürürüz. Diğer ülkelerdeki hainleri ise kahramana dönüştürüp, o ülkelerin üst konumlarına getiririz!”
Çarpıcı, fütursuzca bir itiraf. Kissinger’ın yaptığı “blöf” yahut “gözdağı” falan değil, hakikatin ta kendisi. ABD gerçekten kendi karsındaki “Hain” gördüğünü öldürüyor. Kendi ülkesinin 35. Başkanı John Kennedy 23 Kasım 1963’te tam da Kissinger’ın bahsettiği türden bir suikastla canından oldu. Ve Amerika başka ülkelerin “hainlerini” ise birer kahramana dönüştürüp o ülkelerin kritik mevkilerinde istihdam ediyor. Türkiye başta olmak üzere Rusya (Meselâ Gorbaçov) dâhil neredeyse bütün dünya ülkelerinde bunun o kadar çok örneği var ki!
İyi de nasıl oluyor da ABD böylesine etkili olabiliyor? Bu etkinin arkasındaki gerçek güç kim? Öyle ya, devlet dediğin siyaset ve bürokratlardan müteşekkil bir kurum. Bir hata yaptığında gün gelir devran döner başka bir siyasetçi, farklı bir bürokrat bu sırları ifşa eder. Amma ABD’de şu işi şu yaptı, bugün hesap verme günüdür diye bir şey yok; o hâlâ kendi hainleri öldürülüyor, başka hainleri kahraman yapılıp köşe başlarına yerleştiriliyor amma ne ABD hainleri ABD’de, ne kahramana dönüştürülen hainleri kendi ülkelerinde hesap vermiyor!
Demek ki bu işin arkasında “büyük” ve “sır” yüklü bir irade var. Peki, o irade kim? O irade Rockefeller ailesinden başkası değil. Kissinger de konuşmayı Rockefeller Vakfında yapıyor. Yani bir bakıma hesap veriyor. Evet, bu aile hem ortada hem yeraltında bir aile. BM bile bu ailenin parası ile kuruldu. ABD’deki gayrimenkullerinin parasal değerinin bir trilyon doları bulduğu ve bu ailenin kontrol ettikleri paranın 15 trilyon dolara dayandığı çeşitli hesaplamalarla ortaya konuyor. Böyle olmasına rağmen her yıl değişik basın organları ve kurumlarca yapılan “Dünyanın en zengin aileleri” arasında hiçbir zaman Rokckefeller ailesi olmuyor.  Dünyadaki Bilderberg türü hemen her forumun arkasında bu aile var. Kılcal damarlara nüfuz edebilenler BOP ve Dinlerarası Diyalog’un da Rockefeller üretimi olduğunu hemen anlar. ABD’de istihbarat kurumlarının başına bu ailenin atadığı kişiler gelir. ABD Başkanını bu aile seçer.
Kissinger gibi Churchill’de bir Rockefeller ürünüdür. Rockefeller ürünü bu Churchill bakınız neler diyor:
“–Nesillerden beri İngilizceye yerleşmiş olan sözcüklerin değiştirilmesine karşıyım. Şimdiye kadar kullandığımız sözcüğün özel bir anlamı yoksa, yerel kullanma biçimini benimseyebiliriz. Ancak, İstanbul ve Ankara için bu söz konusu değildir. ‘Constantinople’ sözcüğünün asla terk edilmemesi gerekir, ancak aptalların anlaması için ‘İstanbul’ tırnak içinde yazılabilir. Kedilerinden tanıdığımız Angora’nın da Ankara’ya dönüştürülmesine var gücümle karşı çıkacağım.”
Görüyor musunuz karşımızdakiler bizim kılcal damarlarımıza ne kadar nüfuz etme gayreti içersindeler! Siz şimdi bunların gösterdiği yol haritasına uyarak şehirlerinizi isimleri yabancı isimler verdiğiniz gökdelenler ve AVM’lerle doldurur, üstelik topraklarınızı ve neniz var neniz yoksa her şeyinizi bunlara Rockfeller’in karşılıksız bastığı paralar karşılığında devrederseniz siz “bizden” değil “onlardan” olmuş olursunuz. Çok iyi hatırlıyorum. Bush, “Telekom’un özelleştirilmesi cesaret ister” demişti. Bu satışa Genelkurmay ve MİT de karşı çıkıyordu. Öyleyse Türkiye en mahrem değerini bir yabancıya satmak için gözü kara birilerini göreve getirmeliydi. Sonunda o cesuru buldular ve Telekom’u bir yabancıya sattılar. Artık devlet ve vatandaşlar adına ne “sır” kaldı ne “mahremiyet”.
TELEKOM’dan sonra her şey satıldı. Ortalık kaset kaynadı, ülkeyi yönetenler ABD ne dediyse ve Rockefeller’in adamları ne istediyse onu yaptı. Allah yasaklamıştı amma kim dinler, zina ve domuz eti serbest bile bırakıldı.