Birkaç günden beri, 40 derece ateş yalımı içinde yatak döşek uzanıyordum. Nihayet şifa buldum, hamdolsun. Öncelikle hala daha hasta ziyareti geleneğini unutmamış tüm dostlara, Yanısıra telefonla şifa dileklerini ileten ve dualarını esirgemeyen bütün gönüldaşlara şükranlarımı birkez daha arzetmeyi borç kabul ediyorum.
40 derece ateş yalımı içinde beynim, çok farklı zonkluyordu. Niye mi?
Hastalıktan değil...
İki gün önce C. Çandar'ın yazısına gözüm ilişmişti. Öncelikle 'Mümtaz Soysal'ı ortadan kaldırmaktan bahsediyordu... Uzunca da bir liste sıralıyordu ortadan kaldırılması gerekenlerin.
Eyvah, dedim kendi kendime, vatanperverliğin bedeli can olarak tahsile başlanacak. Global Truva Atları, başlıklı bir yazı yazdım. Ama içimin yangını gitmemişti.
O yangın üstüne düştü, merhum Necip Hablemitoğlu'nun cinayet haberi.
Vatanperverliğin bedelinin can ile ödendiği, ve vatan haini canilerin, 'idam cezası kaldırılmış' bir nevi 'travesti hukuk sistemi'nden istifade ederek tüm vatan sathını volta alanına dönüştürdükleri bir ülkede vatanperver olarak sağ kalmak zor, belki de imkansız hale gelir.
İşin tabiatı, zaten zorluklarla örülü; bu da kalleşlerin işini kolaylaştırıyor. Vatanperver olmak, külhan gibi yürek ister. Tam bağımsızlık karakteri ister. Kuvayı Milliye ruhu ister. İnanç ister, iman ister.
Son günlerde vatanperverlere ve yavruvatanperverlere yönelik çooook operasyon yapıldı.
Kuvayı Milliye kadrosunun Bağımsız Türkiye Partisi projeleriyle tek başına iktidara gelmesinden korkarak seçimden bir hafta önce, demokrasinin tabii akışına hiiiç çaktırmadan kimler operasyon düzenledi ise, Hablemitoğlu'nu da onlar götürdü.
Vatanperverleri ve yavruvatanperverleri ortadan kaldırın diyenler kimlerin borazanı iseler, Hablemitoğlu'nu onlar götürdü.
Çünkü Hablemitoğlu, vatanperverdi... Tam bağımsızlık karakterliydi... AB'ye katıksız karşıydı... ABD'ye de.
Kıbrıs'ta bir çakıl taşı verilmesine bile gönlü razı değildi. ABD'nin Irak müdahalesine büsbütün karşı duruyordu. Avrupa'nın ve Amerikan'ın etnik ve sair azınlık oyunlarına vakıftı...
Daha bir hafta önce misyonerlerin 100 bin gencimize burs bahaneleriyle kanca attığını, hristiyanlaştırdığını belgeleriyle açıklamıştı. Türkiye'de suret-i Hak'tan görünen Papa ve papaz sevdalısı 'nursuz'ların röntgenini çekmiş, ciğerlerine kadar tanıyordu.
Maalesef çoğu Türk aydını gibi belki dinini fazla bilmiyordu; ama bildiği kadarına zerre kadar 'misyoner, diyalog ve papaz pisliği' bulaşmamıştı.
O tertemiz iman, ona yeter de artar bile.
Babası Adem Hablemitoğlu, beyaz sakallı, tertemiz bir insan... Bulgaristan medreselerinde hafızlığını tamamlamış.
Çoluğu çocuğu edepli, ağırbaş, vakur...
Bu vatan ve yavruvatanperveri kim mi vurdu?
Ben bilemem...
Siz onu C. Çandar'a sorun.
Sorun bakalım, Kıbrıs konusunda ortadan kaldırılması istenen listede, Cumhurbaşkanı Denktaş ve Soysal'dan başka kimlerin isimleri var?
17 Aralık'taki yazısında aynen şunu diyor Çandar: Hükümet kurmak, Türkiye'de çok kez 'iktidar olmak' anlamına gelmiyor. AKP'nin iktidarının yolu da 'Kıbrıs'tan' geçiyor. Türkiye'nin Kıbrıs politikasını, Rauf Denktaş'ın ve Rauf Denktaş'ın Türk devlet sistemi içindeki müttefiklerinin elinden almaktan geçiyor. İşe, Dışişleri Bakanlığı ile başlamak, AB karşıtı ve Kıbrıs'ta çözümsüzlük en iyi çözümdür politikasının mimarlarından Mümtaz Soysal'ı ortadan kaldırmaktan geçiyor...
Amerikancı neoliberal C. Çandar bu makalesinde çok şeyler ağzından kaçırdı bilerek.
Artık neoliberallerin yeni stratejisi bile 'ortadan kaldırmak' oldu.
Hablemitoğlu cinayetini işte tam buradan sormaya başlamazsanız, kimse kimseyi bulamaz.
O zaman sadece, bu, istikrara ve huzura sıkılan kurşundur, diyerek kendinizi avutursunuz.
Bu sebeple cinayeti Çandar'a sorun... Onu konuşturun. Listesindeki isimleri açıklattırın.
Çünkü kurşun istikrara mistikrara değil; vatana, yavruvatana, vatanperverliğe ve yavruvatanperverliğe sıkılmıştır.
Aksi halde aymazlık sürerse arkası gelir... Vatana yazık, yavruvatana yazık. Öyle olur ki, artık yeraltındakilerden başka onları savunacak adam kalmamış. Tüketilmiş... Çok yazık.
40 derece ateş yalımı içinde beynim, çok farklı zonkluyordu. Niye mi?
Hastalıktan değil...
İki gün önce C. Çandar'ın yazısına gözüm ilişmişti. Öncelikle 'Mümtaz Soysal'ı ortadan kaldırmaktan bahsediyordu... Uzunca da bir liste sıralıyordu ortadan kaldırılması gerekenlerin.
Eyvah, dedim kendi kendime, vatanperverliğin bedeli can olarak tahsile başlanacak. Global Truva Atları, başlıklı bir yazı yazdım. Ama içimin yangını gitmemişti.
O yangın üstüne düştü, merhum Necip Hablemitoğlu'nun cinayet haberi.
Vatanperverliğin bedelinin can ile ödendiği, ve vatan haini canilerin, 'idam cezası kaldırılmış' bir nevi 'travesti hukuk sistemi'nden istifade ederek tüm vatan sathını volta alanına dönüştürdükleri bir ülkede vatanperver olarak sağ kalmak zor, belki de imkansız hale gelir.
İşin tabiatı, zaten zorluklarla örülü; bu da kalleşlerin işini kolaylaştırıyor. Vatanperver olmak, külhan gibi yürek ister. Tam bağımsızlık karakteri ister. Kuvayı Milliye ruhu ister. İnanç ister, iman ister.
Son günlerde vatanperverlere ve yavruvatanperverlere yönelik çooook operasyon yapıldı.
Kuvayı Milliye kadrosunun Bağımsız Türkiye Partisi projeleriyle tek başına iktidara gelmesinden korkarak seçimden bir hafta önce, demokrasinin tabii akışına hiiiç çaktırmadan kimler operasyon düzenledi ise, Hablemitoğlu'nu da onlar götürdü.
Vatanperverleri ve yavruvatanperverleri ortadan kaldırın diyenler kimlerin borazanı iseler, Hablemitoğlu'nu onlar götürdü.
Çünkü Hablemitoğlu, vatanperverdi... Tam bağımsızlık karakterliydi... AB'ye katıksız karşıydı... ABD'ye de.
Kıbrıs'ta bir çakıl taşı verilmesine bile gönlü razı değildi. ABD'nin Irak müdahalesine büsbütün karşı duruyordu. Avrupa'nın ve Amerikan'ın etnik ve sair azınlık oyunlarına vakıftı...
Daha bir hafta önce misyonerlerin 100 bin gencimize burs bahaneleriyle kanca attığını, hristiyanlaştırdığını belgeleriyle açıklamıştı. Türkiye'de suret-i Hak'tan görünen Papa ve papaz sevdalısı 'nursuz'ların röntgenini çekmiş, ciğerlerine kadar tanıyordu.
Maalesef çoğu Türk aydını gibi belki dinini fazla bilmiyordu; ama bildiği kadarına zerre kadar 'misyoner, diyalog ve papaz pisliği' bulaşmamıştı.
O tertemiz iman, ona yeter de artar bile.
Babası Adem Hablemitoğlu, beyaz sakallı, tertemiz bir insan... Bulgaristan medreselerinde hafızlığını tamamlamış.
Çoluğu çocuğu edepli, ağırbaş, vakur...
Bu vatan ve yavruvatanperveri kim mi vurdu?
Ben bilemem...
Siz onu C. Çandar'a sorun.
Sorun bakalım, Kıbrıs konusunda ortadan kaldırılması istenen listede, Cumhurbaşkanı Denktaş ve Soysal'dan başka kimlerin isimleri var?
17 Aralık'taki yazısında aynen şunu diyor Çandar: Hükümet kurmak, Türkiye'de çok kez 'iktidar olmak' anlamına gelmiyor. AKP'nin iktidarının yolu da 'Kıbrıs'tan' geçiyor. Türkiye'nin Kıbrıs politikasını, Rauf Denktaş'ın ve Rauf Denktaş'ın Türk devlet sistemi içindeki müttefiklerinin elinden almaktan geçiyor. İşe, Dışişleri Bakanlığı ile başlamak, AB karşıtı ve Kıbrıs'ta çözümsüzlük en iyi çözümdür politikasının mimarlarından Mümtaz Soysal'ı ortadan kaldırmaktan geçiyor...
Amerikancı neoliberal C. Çandar bu makalesinde çok şeyler ağzından kaçırdı bilerek.
Artık neoliberallerin yeni stratejisi bile 'ortadan kaldırmak' oldu.
Hablemitoğlu cinayetini işte tam buradan sormaya başlamazsanız, kimse kimseyi bulamaz.
O zaman sadece, bu, istikrara ve huzura sıkılan kurşundur, diyerek kendinizi avutursunuz.
Bu sebeple cinayeti Çandar'a sorun... Onu konuşturun. Listesindeki isimleri açıklattırın.
Çünkü kurşun istikrara mistikrara değil; vatana, yavruvatana, vatanperverliğe ve yavruvatanperverliğe sıkılmıştır.
Aksi halde aymazlık sürerse arkası gelir... Vatana yazık, yavruvatana yazık. Öyle olur ki, artık yeraltındakilerden başka onları savunacak adam kalmamış. Tüketilmiş... Çok yazık.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019