Barlas'ın yazısını olduğu gibi aktarıyoruz:
"Azerbaycan'daki aile boyu başkanlık seçimi ve sonrasında yer alan kargaşa, bu çağda bir ülkeye "Cumhuriyet"in yetmediğini yine kanıtladı.
Tek başına "Cumhuriyet", bazen bir despotun, bazen bir oligarşinin, ülkeye egemen olmalarını da ifade ediyor.
"Demokrasi" ile taçlandırılmamış bir cumhuriyet, "örgütlenmiş şiddet" şeklinde ifade edilebilen "Devlet Terörü" ile eş anlamlı da olabilir.
Bunun yakın örneklerini, Orta Doğu'daki nasyonal-sosyalist "Baasçı Cumhuriyetler"de de, 1990 öncesi Doğu Avrupa'daki komünist "Halk Cumhuriyetleri"nde de görmedik mi?
p Gerekçe istikrar...
Demokrasisi olmayan cumhuriyetleri savunanların söylemlerindeki en sık kullanılan gerekçe "İstikrar"dır.
Bunlar, tartışılmaz bir veri olarak, "Rejim"in kutsallığını kabul ederler. "Rejimi Korumak" ile "İstikrarı Korumak" kavramlarını, eşanlamlı görürler.
Geniş kitlelerin yoksulluğu, gelişmemişliğin kronik bir olgu halinde bulunması, devletin köhnemişliği, engelleyici bürokrasi, evrensel uygarlık yarışındaki gerilik, hep önemsiz ayrıntılardır bunlara göre.
Temel hak ve özgürlükler ya da hukukun üstünlüğü, "Rejim" için tehditlerdir.
Bu tür cumhuriyetlerde, "Yönetmek" değil, "İdare Etmek" kavramı geçerlidir.
İdarenin başındaki kişi de, ya toplumun "Baba"sıdır, ya "Rehber"dir; yahut "Şef"tir, "Duçe"dir, "Führer"dir.. (Recep Bahar'ın notu: Şef, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü'nün; Duçe, İtalyan faşist lideri Mussolini'nin; Führer de Hitler'in lakaplarıdır.)
Onların anladığı "İstikrar" ise, despotun ve çevresindeki oligarşinin, saraylarında güven içinde yaşaması ve halkın sırtından, müsrifçe harcamalar yapabilmeleridir.
İşin gerçeği ise, çok çarpıcıdır.
Demokrasiden yoksun cumhuriyetler, hiçbir zaman kalıcı istikrara sahip olamazlar. Ne kendi vatandaşları, ne de dış dünya, bu ülkelerin yarın ne tür gelişmelere sahne olacağını kestiremez.
p Petrol bir işe yaramıyor
Bu yüzden, mesela petrol gibi olağanüstü yeraltı zenginlikleri bile, onların halklarına refah getirmez. İçerideki ekonomik ve sosyo-politik başarısızlıklar, demokrasisi olmayan ülkelerde, dış politika maceraları ile unutturulur. "Milli Dava", "Hayat Hakkı", "Ulusal Çıkar" gibi sloganlarla, dış politikada, çözümü düşünülmeyen kronik uluslararası anlaşmazlıklar üretilir. Eldeki kitle iletişim araçları kullanılarak, halk sokaklara dökülür ve sloganlarla, dünyaya meydan okunur.
Ve hatta, bu şekilde savaşlar bile çıkarılır.
Kimse ortaya çıkıp "neden böyle" diye soramaz.
Soranlar ya "Hain", ya da "Rejim Düşmanı" ilan edilir.
Biz, 80'inci yıl dönümünü kutladığımız Cumhuriyet'imizi, demokrasi ile taçlandırdık.
Bu yolda bazı duraklamalar ve kesintiler yaşanmış olsa bile, Türkiye'de demokrasi, sürekli yükselen değerdir.
Bu nedenle, "Cumhuriyeti Korumak" gerekçesi ile demokratik rejimi tartışan ve halkı (ya da seçmeni) rejimin tehdidi olarak sunan görüş sahiplerine, iyi gözle bakmıyoruz.
Onların idealindeki "Cumhuriyet" modelinin, şimdi Azerbaycan'daki durumla izdüşümü içinde olduğunu biliyoruz."