Dadaş; Bütün güzelliklerin toplamı demek

"Dadaş demek; namus demektir.Dadaş demek; şeref demektir.Dadaş demek; izzet demektir.Dadaş demek; millet demektir.Dadaş demek; bayrak demektir.Dadaş demek; sancak demektir.Dadaş demek; Kuvayı Milliye demektir".25 Mayıs Cumartesi akşamı Erzurum, Cemal Gürsel Kapalı Spor salonunu dolduran on bin Erzurumluya böyle hitap ediyordu II. Kuvayı Milliye'nin mimari Prof. Dr. Haydar Baş. Aynı günün sabahı birlikte yola çıktık muhterem hocamla. Önceki akşam geç saatlere kadar beraberdik. Cumartesi sabahı erken saatlerde yola çıktık. Yorgunluk bizde, dinçlik O'nda. Uygusuzluk bizde, zindelik O'nda. Ümitsizlik bizde, bitmez azim ve irade O'nda. Akçaabat, Trabzon, Maçka, Gümüşhane, Bayburt ve arada isimlerini unuttuğum ilçeler ve Erzurum. Beş saat süren yolculuğumuz yorucu idi. Bizim için tabi. Erzurum'a varınca Abdurrahman Gazi'yı ziyaret edip ruhuna fatiha okuduk. Palandöken eteklerinden Erzurum'a hakimiyetini kurmuş vaziyette duruyor Hz. Abdurrahman Gazi. Bir taksi şoförünün şu sözleri çok hoştu:"Dr. Haydar Baş televizyona çıkınca, bizim evde her kes sevinçten oynar. Bizim evde her kes Dr. Haydar beyi sever.Herkes, ama herkes.

Namaz kılan da sevir, kılmayan da sevir. Böyükler de sevir, küçükler de sevir. Hocam sanki ailemizden biri gibi". Anadolu insanının en belirgin vasfı sadakattir.Vefadır,Mertliktir.Gazeteci ve yıllarını milliyetçi davaya vermiş bir dostun ifadesiyle; Erzurum böylesi bir coşkuyu, heyecanı, sevgiyi hiç ama hiç yaşamadı. Sizlerin de sevgili Nevzat'ın kamerasına yansıyan ifadelerde gördüğünüz gibi, Erzurum insanı kelimenin tam anlamıyla gönlünün en mutena yerine oturttu Prof. Dr. Haydar Baş beyi. O organizede emeği geçen her kese teşekkür ederim.Çok değerli dostum Aziz Beye.Erzurumlunun gönlünde "Ozanlarımız" programından apayrı yeri olan Aziz hoca yerini buldu aslında.Ve 1981'li yıllarda aynı evi paylaştığım Ömer Bahar'ı da unutmamak lazım. O muhteşem tablonun oluşmasında çok büyük emeği geçmiş. Ama en önemlisi ekip ruhunu oluşturmaları. Ben de konuştum Erzurum'da. Oturduğum yerden selamlamayı beklerken sağolsun tertip heyeti bana da söz söyleme hakkı verdi. Hasan Saka'nın olayını anlattım. Fıkra değil hakikat ama ben fıkra niyetine anlattım. İkinci kez vekil seçilebilmek için Karadeniz'de çalışma yapıyormuş. Uğradığı bir kasaba halkı kendisine: Biz karar aldık, bundan sonra reylerimizi okuma-yazma bilen birine vereceğiz demiş.

İyi ya, ben de okum yazma biliyorum, deyince, şu cevabı vermiş bizim Karadenizli: Uy, madem ki, okuma-yazma biliyidun, dört senedir yazdığımız mektuplara niye cevap vermedin?Ve ekledim:Bugün Ankara'nın, Türkiye'nin, topyekun dünyanın okuma yazma bilen, duyan, işiten, hisseden bir lidere ve kadroya ihtiyacı var.

Yeni Mesaj'da bir hafta boyu yazdığım "Diyalog" eksenli yazılardan dolayı da çok teşekkür aldım.İstisnasız her, kes o yazıları kesip sakladığını söyledi bana. O dostlara müjde, o yazıları biraz da genişleterek, bir kitapçık haline getiriyorum. Yakında 70 kusur sayfalık bir kitapçık halinde ellerinde olacak.Neyani ile bitirelim:* * *Erzurum'da coşku var,Haydar Baş'tan muştu varDüşmanlarda kuşku varHadi bak Erzurum'u gör, Bak Haydar Baş ne diyor* * *Erzurum'un dadaşıZor günlerin yoldaşıKoymuş bu yola başıHadi gel Erzurum'a gel Haydar Baş'a uzat el