Egemenlik, devletin kurucu unsurlarındandır. Devletin ülkesi üzerinde ilke olarak münhasır egemenliği vardır. Buna bağlı olarak da, devlet ülkesi üzerinde münhasır yetkilerle donatılmıştır. Bu egemenlik, devletin ülkesinin bir parçasını oluşturan deniz alanlarını da kapsamaktadır.
Deniz alanları, "içsular" ve "karasuları" olarak gruplandırılır. İçsuların hukuksal rejiminin dayanağı kıyı devletinin egemenliğidir.
Karasuları, bir kıyı devletinin kara ülkesini çevreleyen ve uluslararası hukuka uygun olarak açıklara doğru belli bir mesafeye kadar uzanan kıyı devletine ait deniz kuşağına verilen addır. Bu alanın genişliği ne kadar olacaktır? Sorunun cevabı, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin "Karasuları genişliği" başlığını taşıyan 3.maddesindedir: "Her devlet karasularının genişliğini, işbu Sözleşmeye uygun olarak belirlenen esas çizgilerden başlayarak, 12 deniz milini geçmeyecek bir sınıra kadar saptamak hakkına sahiptir."
Türkiye'nin karasuları Karadeniz ve Akdeniz'de 12 mildir. Ege'de ise coğrafi koşullar nedeniyle 6 mildir. Komşu kıyı ülkesi Yunanistan bu bölgede 6 mil olan karasularını, uluslararası hukuka aykırı olarak, 12 mile çıkarmak istemektedir.
Deniz alanlarındaki egemenlik konusunda önemli bir kavram "kıta sahanlığı"dır. Kıta sahanlığı, kıyı devletinin kara ülkesinin denizin altında süren doğal uzantısıdır.
Gerek 1958 Cenevre Sözleşmesi (madde:2), gerekse Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (madde:77) kıta sahanlığı üzerinde kıyı devletinin egemen haklara sahip olduğunu belirtmektedir.
Uluslararası yargıda da bu egemenlik doğrulanmaktadır; örneğin Uluslararası Adalet Divanı, 20/2/1969 tarihli "Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları" kararında kıyı devletinin haklarının kıta sahanlığı üzerinde fiilen ve başlangıçtan beri var olduğunu teyit etmiştir.
Deniz hukukunda bir başka kavram da Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)'dir;
MEB, bir kıyı devletinin karasuları esas çizgisinden başlayarak 200 mile kadar varan ve karasuları dışında kalan su tabakası ile deniz yatağı ve onun toprak altında bu kıyı devletine münhasır ekonomik haklar ve yetkiler tanınan deniz alanıdır.
MEB sınırlandırılmasında temel ilke, bunun anlaşma yoluyla ve uluslararası hukuka uygun olarak hakça bir sonuca varılacak bir şekilde gerçekleştirilmesi olmaktadır (BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, madde: 74).
Türkiye, 5/12/1986 tarihli bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Karadeniz'de 200 millik münhasır ekonomik bölge ilan etmiş bulunmaktadır. Komşu kıyı ülkeler Rusya, Ukrayna, Gürcistan ve Bulgaristan ile de anlaşma sağlayan sözleşmeler yapılmıştır.
Doğu Akdeniz'de ise, egemen olduğumuz bölgede enerji kaynaklarımızın araştırılması ve sondaj amaçlı çalışmalarımız başladığında birileri rahatsız olmuştur.
Oysa;
Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığımıza tecavüz ederek sondaj çalışmaları yapan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), birlikte hareket ettiği Yunanistan, Mısır ve İsrail'i de yanına alarak ve de Avrupa Birliği(AB) kimi üyeleriyle bizi Doğu Akdeniz'den dışlamak üzere yaygarayı basmış, tehditler savurmuştur. Yani hem suçlu hem güçlü… Dahası da var; GKRY, Türkiye aleyhine Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) başvururken, Yunanistan da bizi Birleşmiş Milletler'e şikâyet etmiştir.
Libya ile vardığımız deniz yatağı sınırlarını belirleme mutabakatı gecikmiş bir adım olsa da, bundan sonrasını bölgedeki kıyı ülkeleri Suriye ve Mısır'la da anlaşarak sürdürmemiz şart olmuştur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023