1970'te kurulan Gençlik ve Spor Bakanlığının ilk icraatlarından birisi, gençlik konusunda Avrupa ülkelerinin ne gibi çalışmalar yaptığını araştırmak olmuştu. O günlerde Türkiye'den yurt dışına gönderilen ekipler; özellikle gençlerin, yurdumuzda yeni yeni yerleşmeye başlayan zararlı alışkanlıklardan ve vatan sevgisine aykırı fikirlerden uzak tutulması için boş zamanlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlamaya çalıştılar. Anlamak diyorum, araştırmak değil…
Yurt dışındaki bu incelemelerde; çocuk ve gençlerin yaşamı tanımaları için oluşturulan kır konaklarını, kamp merkezlerini, maceraya yönelik deniz ve dağ sporlarını, nelerin nasıl yapıldığını, geniş bir kitleye hitap eden izcilik çalışmalarında hangi konuların neden ve niçin ön plana çıktığını değerlendirmişlerdi.
Bu temaslar sonrasında Gençlik ve Spor Bakanlığında boş zamanları değerlendirme amacı ile başını İbrahim Menteş'in çektiği, Talat Akgül, Şemi Aktopuk, Selahattin Soysal, Özgen Karayeğen, Mehmet Arkan gibi (hepsini rahmetle anıyoruz) kadroların çektiği gençlik merkezleri, izcilik kampları oluşturulmaya, gençler için yaz kampları açılmaya, halk oyunları toplulukları, satranç yarışmaları gibi çalışmalar okullarda gerçekleşmeye başlamıştı.
1970 yılında alınan bir karar ile izcilik Milli Eğitim Bakanlığında bir şube olmaktan çıkartılarak Gençlik ve Spor Bakanlığının ilk genel müdürlüğü oldu. Zamanın değerli İzci lideri eğitimcisi ve Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden merhum Doç. Dr. Ergun Bozkurt İzcilik Genel Müdürü olarak görevlendirildi.
1968 yılında çıkartılan İzcilik Yönetmeliğine göre Türkiye İzcilerinin fahri başkanı cumhurbaşkanı, teşkilat başkanı Milli Eğitim Bakanı idi. İllerdeki işler ve yazışmalar Milli Eğitim Müdürlükleri eli ile yürütülüyor, il izci kurulları ve ilçe kurulları oluşturuluyordu. Yurt dışındaki örneklerine göre sabit ve seyyar kamp tesisleri inşa edilmiş, hazır bulunanlar satın alınmış, gençliğin ve izcilerin hizmetine sunulmuştu. Gençlik ve spor bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren gençlik ve izcilik genel müdürlükleri, hızlı bir biçimde gençlik kamplarında ve izcilik kuruluşlarında görev yapacak liderlerinin yetiştirilmesine, yetişenlerin yurdun 30'u aşan sabit veya seyyar kamp tesislerinde görevlendirilmesine, devreler halinde yaz boyu kamplar açılmasına, okullardaki yavrukurt, izci ve ergin izciler ile; uluslararası boyutta üniversite gençleri dahil dönemler halinde gençlik kampları yapılmasına başlanmıştı. Her yıl 35 bin civarında çocuk ve genç bu kamplardan faydalanıyor, farklı illerden gelen yaşdaşları ile buluşup tanışıyor, Yurdun farklı yerlerini görme imkanını buluyor, vatanı tanıdıkça yurt ve yurttaşlık bilinci artıyordu. Kamplarda yörenin imkanlarına göre müzik, drama, diksiyon, halk oyunları, her hangi bir enstrümanı çalma konusunda kurslar açılıyordu.
Bütün okullarda izci üniteleri kuruluyor, milli gün ve bayramlar coşku içinde kutlanırken yurt içi ve yurt dışı karşılıklı ağırlama gezileri giderek artıyor; Dünya İzci Örgütü'nde ve Avrupa İzcilik Bürosu'nda Türkiye'nin kamp tesisleri, gençliğe yaptığı yatırımlar örnek oluyordu. Kamplarda kısa süreli olsa da çocuk ve gençler spor yapma, düzenli yaşama, yüzme ve doğa yürüyüşleri, basit ilk yardım ve olağanüstü hallerde ne yapacakları ilgili birimlerle yapılan işbirliği ile öğretiliyor; çocuk ve gençler kamp bitiminde veda ateşlerinin hüzünlü sonlarına katılıyor, bir dahaki sene tekrar buluşmayı hedefliyorlardı.
Burada bir nokta koyalım. 50 yılı aşkın gençlik ve izcilik liderliğim boyunca görev aldığım kamplarda yapılan çalışmalarda siyasi bir hedefe yönlendirme, siyasete veya askerliğe hazırlayıcı bir eğitim yapıldığına şahit olmadım. Dolayısı ile bakanlık kademelerinde görev alanlarında, gençlik ve izcilik kamplarını bir siyasi yatırım olarak görmemeleri bu uygulamaları başarılı kılmıştı.
Daha sonraki yıllarda maalesef gençlik ve izcilik kamplarını keşfeden sağ ve sol örgütler, nifak ve ayrım sokarak işin büyüsünü bozdular. Oysa yıllarca kamp ve kurslara siyasetin girmemesi, propaganda yapılmaması esasına göre yetiştirilen bir lider kadrosu vardı. Bunun yerini iktidardaki parti yandaşları almaya başladı. Merkez yönetimi de parti görüşlerine yakın yöneticilerden oluştu. Huzurlu ve denge kurucuların yerini farklı bir yapı aldı. Sonunda tesisler ve kamplar farklı kuruluşlara devredildi veya yıkıldı. Okullardaki izcilik kuruluşları bir gecede kapatıldı, 150 bin izci ve 10 bin gönüllü izci lideri yok sayıldı. Gençlik merkezleri belediyelerin bünyesinde kurulmaya ve siyasallaşmaya başladı. Kışlaya, okula ve camiye siyaset girmemeli düsturu bozuldu.
Tabii, yurt dışında gençlik konusunda elde edilmiş olan başarı grafiği de düştü ve Türk gençleri bireysel başarılarının dışında anılmaz, uluslararası örgütlerin yönetimlerinde temsil edilmez oldu. Atatürk'ün çağdaş ve modern Türkiye'sinin aydın gençleri olarak tanınmak yerine Arap tandanslı bir gençlik imajı yerleşti. Bunu İslamafobi de körükledi. Avrupa Birliği ülkeleri ile aramızda makas daha da açıldı.
İktidar sahipleri ne yazık ki ellerindeki büyük bir kıymeti yitirdiler. Dindar bir gençlik yetiştirme projeleri de tutmadı. Geçen yirmi senede gençlerin ve çocukların çoğu cemaat, tarikat okullarının, kuran kurslarının kapalı yapısına katıldı. Günah sevap, cennet cehennem ikilemi içinde kalarak modern Türkiye'yi son model arabalara binmek, villalarda oturmak, örtülü basılı yaşamak olarak benimsediler. Bu durum modern bir kesimin giderek en uca yerleşmesine neden oldu. Din ve tanrı, günah ve sevap kavramları ile olan bağ giderek koptu. Allah, tanrı, yaratıcı gibi dilimize yerleşmiş sözcükler arasında kavgalar başladı.
Bazıları yıldız tozu olacaklarına inanırken, bazıları öldükten sonra cennet veya cehenneme gideceklerini iddia ederek kendileri gibi düşünmeyenleri dışlamaya devam ediyorlar.
Oysa iyi insan olmak, vatanını sevmek, bir dine inanmak, muhtaç olanlara yardım etmek Türk töresini bilmek, saygı ve sevgi içinde herkese eşit davranarak yaşamak önemli iken; şimdi toplumda ayrışmalar, sınıflar ve tercihler birlikte olmayı ve yardımlaşma kurallarını belirmeye başladı.
Bunun muhtemel sonuçlarının ülkeyi nereye götüreceği hakkındaki tespitleri işin uzmanına bırakıyorum. Ancak çocuk ve gençlerin eğitiminin dünya standartlarını yakalayacak şekilde yeniden dizayn edilmemesinin bize ne kadar zararlı olacağını hatırlatıyorum.
Bu vatan Türk vatanıdır, bayrağımız Türk bayrağıdır. Yaşayanlar Türkiyelidir, bizde Türk insanıyız.
Başka gidecek bir yerimiz yoktur.
- Yalnız kalan gençlik ve yangın… / 21.08.2025
- Uludağ kampları ve Yalçın İpbüken… / 10.08.2025
- Yangın yeri, yüreğimiz… / 01.08.2025
- Kitaplar… / 24.07.2025
- Dost Azerbaycan, can Azerbaycan… / 18.07.2025
- İnsanlar ve iyilikler… / 15.07.2025
- İzciliğin görevi… / 22.06.2025
- Gençlik ve milli demokrasi… / 19.06.2025
- Savaş tamtamları… / 18.06.2025