Hükümet olmak, tiyatro oynamak değildir. Hele de imparatorlukların varisi Türkiye Cumhuriyeti gibi bir büyük devleti idare etme makamı, asla tiyatro oynama sahnesi değildir, olamaz.
Devlet idare etmek, ciddiyet ister, strateji ister, tecrübe ister, program ister, proje ister, hamule ister, milli duruş ister; bütün bunlar kadar önemli ve öncelikli olarak da bağımsız karakter, bağımsız yürek, bağımsız irade ister?
Aksi halde, "millet iradesi" dışında birilerinin ve öncelikle AB ve ABD'nin ellerine tutuşturduğu senaryoları "devlet makamı"nda sahneye koymayı "politik misyon" addedenler, ancak "tiyatro oynamış" olurlar. Böyle bir "devlet tiyatrosu" ise, milleti böler, vatanı dağıtır, devleti yıkar.
Avrupa Birliği uyum süreci bahanesiyle, maalesef böyle vahim bir senaryoyu dayatmıştır. Buna, ABD'nin bölgemizdeki işgalleri, vahşi ihtirasları ve BOP iştahı da eklenince ülkemize dönük dayatmalar ayyuka çıkmıştır. Bu vahim süreçle birlikte bir biçimde işbaşına gelen kimi politikacılarımız ise, maalesef bu "yabancı senaryo"ları oynamaya kendilerini mecbur hisseden tiyatrocu kimliğine bürünmüşlerdir.
Apo'nun ipten indirilmesi, 45 bin insanın affı ve yeni genel af talebinin karşılanmasına ilişkin temayül, DEP'lilere ilişkin hukuki manevralar, uyum yasaları ve sair gelişmeler, politikacılarımızın sergilediği vahim bir "devlet tiyatrosu"nu andırmıyor mu?
Devlet erkleri, milletimiz adına ve milli irade istikametinde iş görüyor mu?
Yasama, Yürütme ve Yargı, daha ziyade AB, AİHM ve ABD'nin talep ve talimatları istikametinde iş görmeye yüz tutmadı mı?
Bağımsız yargının verdiği "Apo'nun idam kararı"nın infazı, AB ve ABD'nin işaretiyle durdurulmadı mı?
Bir devlet ki, bağımsız yargının verdiği kararı infaza malik değil, icra kudretine sahip değil? Teröristler, bölücüler ve AB'ciler bayram etmez mi böyle bir devlet karşısında?
Yürütmenin, misyonerlere bayram ettiren ve mantar gibi kilise evler türeten İmar Yasası'ndaki değişiklik, Ruhban Okulu'nu açma çabaları, AB'nin talimatının uygulanması değil mi?
Irak'taki vahşi işgal sürecinde Yasama ve Yürütme'mizin tezkere manevraları, ABD'nin istek ve temayülleriyle oluşmadı mı?
On binlerce şehit verdiğimiz Kıbrıs'taki "çaktırmadan referandumla ver kurtul" tezgahı, yabancıların arzu ve dayatmaları değil mi?
Yasama, yürütme ve yargı "devlet erkleri" olduklarına göre, bu erkleri yabancıların talep ve istekleri istikametinde işletmek, ne demek oluyor; bunu kimse hesap ediyor mu?
Elbette hiç kimsenin haksızlığa uğramasına, hatta haklarını yabancı mercilerden talep etmesine dahi gönlümüz razı olmaz? Bu farklı bir yön.
Lakin devlet erki olan yargının verdiği kararı, AB talimatı çerçevesinde "infazdan alıkoymak", devleti zafiyete uğratmak değil mi? Bağımsız yargının verdiği DEP kararını, yıllarca uyguladıktan sonra, inkâr edilse de artık mızrak çuvala sığmadığı için gün gibi ortada olduğu üzere "AB talep ediyor" diye uygulamadan kaldırtmak devleti zaafa uğratmak değil mi?
"Madem bunlar haksız değillerdi, davalarında haklılardı, niye tecziye ettiniz, bu kadar yıl niye içeride tuttunuz; madem bunlar serbest, bunların başı olan Apo'ya niye özgürlük tanımıyorsunuz?" diyenler ve diyecek olanlar ile "Madem haksızlardı niye serbest bıraktınız ya da bölücüler madem davalarında haklılardı niye şu kadar evladımızı bu uğurda şehâdete sürüklediniz?" diyenlere, hangi devlet iradesi, nasıl cevap verecektir?
Bütün bunlar, devletin gücünün, iradesinin ve bileğinin, AB, ABD ve onların senaryoları çerçevesinde iş gören politikacılar ile kuvvetlendirilmiş "PKK bileği"yle bükülmesi demek değil midir?
Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları, aziz milletimizin ve onbinlerce şehit ailelerimizin güya kendince gazını almak ve salıverilen DEP'lilerin beyanatlarıyla PKK ile eş konuma getirilen hükümetin pozisyonunu kurtarmak için, partisinin grup kürsüsünden restler çekiyor, esiyor, gürlüyor? Hükümetin "devlet tiyatrosu"nu dramatik hale dönüştüren, işte asıl bu tablodur, Erdoğan'ın bu duruşudur. Erdoğan, devletin zaafa uğratılmış erkleri ile AB hayali arasında gel-git yaşıyor.
Erkleri yabancıların talimatlarına göre yelken açmak durumunda bırakılan, omurgası dağıtılmış bir idare pozisyonu, sadece Başbakan Erdoğan'ın hükümetini değil, asırların yüce medeniyetinin varisi aziz milletimizi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini sarsar, zaafa uğratır, beş paralık eder. Bunun hesabını ise hiç kimse veremez.
Türk Devleti ile AB-ABD hayali arasında gel-git yaşayanlara, başlarının devletten ve milletten yana düşmesini tavsiye ederim. Benden hatırlatması?
Devlet idare etmek, ciddiyet ister, strateji ister, tecrübe ister, program ister, proje ister, hamule ister, milli duruş ister; bütün bunlar kadar önemli ve öncelikli olarak da bağımsız karakter, bağımsız yürek, bağımsız irade ister?
Aksi halde, "millet iradesi" dışında birilerinin ve öncelikle AB ve ABD'nin ellerine tutuşturduğu senaryoları "devlet makamı"nda sahneye koymayı "politik misyon" addedenler, ancak "tiyatro oynamış" olurlar. Böyle bir "devlet tiyatrosu" ise, milleti böler, vatanı dağıtır, devleti yıkar.
Avrupa Birliği uyum süreci bahanesiyle, maalesef böyle vahim bir senaryoyu dayatmıştır. Buna, ABD'nin bölgemizdeki işgalleri, vahşi ihtirasları ve BOP iştahı da eklenince ülkemize dönük dayatmalar ayyuka çıkmıştır. Bu vahim süreçle birlikte bir biçimde işbaşına gelen kimi politikacılarımız ise, maalesef bu "yabancı senaryo"ları oynamaya kendilerini mecbur hisseden tiyatrocu kimliğine bürünmüşlerdir.
Apo'nun ipten indirilmesi, 45 bin insanın affı ve yeni genel af talebinin karşılanmasına ilişkin temayül, DEP'lilere ilişkin hukuki manevralar, uyum yasaları ve sair gelişmeler, politikacılarımızın sergilediği vahim bir "devlet tiyatrosu"nu andırmıyor mu?
Devlet erkleri, milletimiz adına ve milli irade istikametinde iş görüyor mu?
Yasama, Yürütme ve Yargı, daha ziyade AB, AİHM ve ABD'nin talep ve talimatları istikametinde iş görmeye yüz tutmadı mı?
Bağımsız yargının verdiği "Apo'nun idam kararı"nın infazı, AB ve ABD'nin işaretiyle durdurulmadı mı?
Bir devlet ki, bağımsız yargının verdiği kararı infaza malik değil, icra kudretine sahip değil? Teröristler, bölücüler ve AB'ciler bayram etmez mi böyle bir devlet karşısında?
Yürütmenin, misyonerlere bayram ettiren ve mantar gibi kilise evler türeten İmar Yasası'ndaki değişiklik, Ruhban Okulu'nu açma çabaları, AB'nin talimatının uygulanması değil mi?
Irak'taki vahşi işgal sürecinde Yasama ve Yürütme'mizin tezkere manevraları, ABD'nin istek ve temayülleriyle oluşmadı mı?
On binlerce şehit verdiğimiz Kıbrıs'taki "çaktırmadan referandumla ver kurtul" tezgahı, yabancıların arzu ve dayatmaları değil mi?
Yasama, yürütme ve yargı "devlet erkleri" olduklarına göre, bu erkleri yabancıların talep ve istekleri istikametinde işletmek, ne demek oluyor; bunu kimse hesap ediyor mu?
Elbette hiç kimsenin haksızlığa uğramasına, hatta haklarını yabancı mercilerden talep etmesine dahi gönlümüz razı olmaz? Bu farklı bir yön.
Lakin devlet erki olan yargının verdiği kararı, AB talimatı çerçevesinde "infazdan alıkoymak", devleti zafiyete uğratmak değil mi? Bağımsız yargının verdiği DEP kararını, yıllarca uyguladıktan sonra, inkâr edilse de artık mızrak çuvala sığmadığı için gün gibi ortada olduğu üzere "AB talep ediyor" diye uygulamadan kaldırtmak devleti zaafa uğratmak değil mi?
"Madem bunlar haksız değillerdi, davalarında haklılardı, niye tecziye ettiniz, bu kadar yıl niye içeride tuttunuz; madem bunlar serbest, bunların başı olan Apo'ya niye özgürlük tanımıyorsunuz?" diyenler ve diyecek olanlar ile "Madem haksızlardı niye serbest bıraktınız ya da bölücüler madem davalarında haklılardı niye şu kadar evladımızı bu uğurda şehâdete sürüklediniz?" diyenlere, hangi devlet iradesi, nasıl cevap verecektir?
Bütün bunlar, devletin gücünün, iradesinin ve bileğinin, AB, ABD ve onların senaryoları çerçevesinde iş gören politikacılar ile kuvvetlendirilmiş "PKK bileği"yle bükülmesi demek değil midir?
Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları, aziz milletimizin ve onbinlerce şehit ailelerimizin güya kendince gazını almak ve salıverilen DEP'lilerin beyanatlarıyla PKK ile eş konuma getirilen hükümetin pozisyonunu kurtarmak için, partisinin grup kürsüsünden restler çekiyor, esiyor, gürlüyor? Hükümetin "devlet tiyatrosu"nu dramatik hale dönüştüren, işte asıl bu tablodur, Erdoğan'ın bu duruşudur. Erdoğan, devletin zaafa uğratılmış erkleri ile AB hayali arasında gel-git yaşıyor.
Erkleri yabancıların talimatlarına göre yelken açmak durumunda bırakılan, omurgası dağıtılmış bir idare pozisyonu, sadece Başbakan Erdoğan'ın hükümetini değil, asırların yüce medeniyetinin varisi aziz milletimizi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini sarsar, zaafa uğratır, beş paralık eder. Bunun hesabını ise hiç kimse veremez.
Türk Devleti ile AB-ABD hayali arasında gel-git yaşayanlara, başlarının devletten ve milletten yana düşmesini tavsiye ederim. Benden hatırlatması?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019