Bazı insanlar, dini ve inancı kendi akıllarına göre değerlendirmeye çalışmaktadırlar. Mesela, dini kitapları hiç okumadan, din bilgisini öğrenmeden, dini yorumların manalarını bilmeden, din adamlarını hiç dinlemeden, hakiki dindarların yaptıklarına aldırmadan, camilere hiç uğramadan din adına fikir yürütmeye koyulmakta ve yorumlar yapmaktadırlar.
Bu tür değerlendirmeler, sadece bizim ülkemizde yapılmamaktadır. Şu anda, dünyanın birçok yerinde bu tür gelişmeler olmakta ve bu tarz yaklaşımlar gittikçe çoğalmaktadır.
Hatta bunun da ötesine gidilerek, din adına bazı yazılar ve kitaplar bile yazılmakta ve neşredilmektedir. Bu görev özellikle eski dinsizler/ateistler tarafından ifa edilmektedir. Tabii ki bu kitapları okuyanlar, dini bilgileri öğrenmek yerine, sapık fikirli insanların çarpıttıkları bilgileri öğrenmekte veya inançları saptıran yorumlara kurban olmaktadırlar. Bu nakız-eksi bilgiler ise, insanların akıllarını büsbütün karıştırmakta ve dine bakmalarında tamamen ters bir tutum içine götürülmektedir.
İdeolojilerin yaptıkları tahribatlar
Dünyayı kaplayan ve 80 küsür yıl süren, SSSR ve Peyklerinin sosyolizm-komünist rejimleri, bu hususta dine karşı saldırılarıyla inançlarda büyük tahribat yapmışlardı.
Onun yanında maddeyi ön plana koyan günümüzün o meşhur izm'leri: Kapitalizm, sosyolizm, materyalizm, liberalizm, emperyalizm, neoaemperyalizm veya globalizasyonun insanların inançları, etraflarında oluşan bu izmin-maddi zincirlerine adeta kilitlenmektedir. Gerçi onlar, inançları ret etmemekte, ama yine de maneviyatı maddenin arkasına koymaktadırlar.
Böylece insanlar dine ve inanca karşı büsbütün soğutulmakta ve din, insan yaşamında ya bir lüks ya da bir "Ek görev" olarak gösterilmektedir. Her neyse, hangi bakımından bakılırsa bakılsın, günümüzde din, madde yanında, adeta "üvey evlat" muamelesi görmektedir.
Son zamanlarda sanki bu anlayış şekli yetmiyormuş gibi İslam dinine karşı apayrı bir kampanya oluşturulmuştur. Bu kampanyada İslama, dünyada sanki "Gayrimeşru" bir inanç şeklinde davranılmaktadır. Hatta İslam alemine karşı sanki, bir nevi haçlı seferleri yapılmaktadır.
İnançlar ve kavramlar
İnsanlar genellikle kurallar denilince, daima kendileri dışındaki kuralları düşünmekte ve bu kurallara değer vermektedirler. Bu kuralar genel olarak, idari merkezlerin ve idarecilerin koyduğu kurallar veya yasalarla çizilen yasaklarla belirtilmektedir... Tabii ki bu kurallar, maddi özellikle sınırlı kalmaktadır. Kurallarla insanların dış davranışları ve yaşam düzeni çizilmekte veya kısıtlanmaktadır. Kısacası, yasaklar ve müsaadeler insanların toplum içindeki yaşama sistemine göre ayarlanmaktadırlar.
Ancak, maneviyata ve insanın gerek düşünce sistemine, gerekse iç alemindeki gönül ve duygularına bu kurallar pek hitap edememektedir.
Mesela bu yasalarla: Duygu kuralları, Sevme kuralları, düşünme kuralları, saadet kuralları veya fikir kuralları olarak karşımıza mecburiyetler sinsilesi koyulamamaktadır. Kısacası, bu kurallar bizim iç dünyamızı, sezgilerimizi, sevgilerimizi, nefret ve hayranlıklarımızı ne yasaklayabilmekte, ne azaltabilmekte, ne de çoğaltabilmektedir.
Çünkü bu iç alemimiz, maneviyata bağlıdır. Maneviyat ise iç dünyamızdır.
Demek ki kurallar sadece dış dünyamızı kontrol edebilmektedir. İç dünyamız ise, sadece kendi düşüncelerimize, eğitimimize ve vicdanımıza açık kalmaktadır. Bu iç dünyamızın şekli şemali ise bizim öz kimliğimizi ifade etmektedir.
Bu tür değerlendirmeler, sadece bizim ülkemizde yapılmamaktadır. Şu anda, dünyanın birçok yerinde bu tür gelişmeler olmakta ve bu tarz yaklaşımlar gittikçe çoğalmaktadır.
Hatta bunun da ötesine gidilerek, din adına bazı yazılar ve kitaplar bile yazılmakta ve neşredilmektedir. Bu görev özellikle eski dinsizler/ateistler tarafından ifa edilmektedir. Tabii ki bu kitapları okuyanlar, dini bilgileri öğrenmek yerine, sapık fikirli insanların çarpıttıkları bilgileri öğrenmekte veya inançları saptıran yorumlara kurban olmaktadırlar. Bu nakız-eksi bilgiler ise, insanların akıllarını büsbütün karıştırmakta ve dine bakmalarında tamamen ters bir tutum içine götürülmektedir.
İdeolojilerin yaptıkları tahribatlar
Dünyayı kaplayan ve 80 küsür yıl süren, SSSR ve Peyklerinin sosyolizm-komünist rejimleri, bu hususta dine karşı saldırılarıyla inançlarda büyük tahribat yapmışlardı.
Onun yanında maddeyi ön plana koyan günümüzün o meşhur izm'leri: Kapitalizm, sosyolizm, materyalizm, liberalizm, emperyalizm, neoaemperyalizm veya globalizasyonun insanların inançları, etraflarında oluşan bu izmin-maddi zincirlerine adeta kilitlenmektedir. Gerçi onlar, inançları ret etmemekte, ama yine de maneviyatı maddenin arkasına koymaktadırlar.
Böylece insanlar dine ve inanca karşı büsbütün soğutulmakta ve din, insan yaşamında ya bir lüks ya da bir "Ek görev" olarak gösterilmektedir. Her neyse, hangi bakımından bakılırsa bakılsın, günümüzde din, madde yanında, adeta "üvey evlat" muamelesi görmektedir.
Son zamanlarda sanki bu anlayış şekli yetmiyormuş gibi İslam dinine karşı apayrı bir kampanya oluşturulmuştur. Bu kampanyada İslama, dünyada sanki "Gayrimeşru" bir inanç şeklinde davranılmaktadır. Hatta İslam alemine karşı sanki, bir nevi haçlı seferleri yapılmaktadır.
İnançlar ve kavramlar
İnsanlar genellikle kurallar denilince, daima kendileri dışındaki kuralları düşünmekte ve bu kurallara değer vermektedirler. Bu kuralar genel olarak, idari merkezlerin ve idarecilerin koyduğu kurallar veya yasalarla çizilen yasaklarla belirtilmektedir... Tabii ki bu kurallar, maddi özellikle sınırlı kalmaktadır. Kurallarla insanların dış davranışları ve yaşam düzeni çizilmekte veya kısıtlanmaktadır. Kısacası, yasaklar ve müsaadeler insanların toplum içindeki yaşama sistemine göre ayarlanmaktadırlar.
Ancak, maneviyata ve insanın gerek düşünce sistemine, gerekse iç alemindeki gönül ve duygularına bu kurallar pek hitap edememektedir.
Mesela bu yasalarla: Duygu kuralları, Sevme kuralları, düşünme kuralları, saadet kuralları veya fikir kuralları olarak karşımıza mecburiyetler sinsilesi koyulamamaktadır. Kısacası, bu kurallar bizim iç dünyamızı, sezgilerimizi, sevgilerimizi, nefret ve hayranlıklarımızı ne yasaklayabilmekte, ne azaltabilmekte, ne de çoğaltabilmektedir.
Çünkü bu iç alemimiz, maneviyata bağlıdır. Maneviyat ise iç dünyamızdır.
Demek ki kurallar sadece dış dünyamızı kontrol edebilmektedir. İç dünyamız ise, sadece kendi düşüncelerimize, eğitimimize ve vicdanımıza açık kalmaktadır. Bu iç dünyamızın şekli şemali ise bizim öz kimliğimizi ifade etmektedir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006