Pakistan'da sünni ve şii alimler bir fetva vermişler. Fetvada diyorlar ki; "Müslümanların Irak'a asker göndermesi, ABD'yi desteklemesi küfre hizmettir."
İdarecilerimiz, "biz laik bir ülkeyiz ama ne yapalım ki bu fetva bizi bağlamaz" diyebilirler. Evet laik bir ülkeyiz ama ne yapalım ki bu savaş dini bir savaştır. Çünkü; ABD, Irak'ı dini bir fetva ile işgal etmiştir. Yani ABD Başkanı Bush, ilahi bir emri yerine getirdiğine inanıyor ve Haçlı Seferi'ni başlattığını söylemekten çekinmiyor.
Bu nedenle hangi tarafı tercih edersek edelim, mutlaka bir dinin fetvasına uymuş olacağız.
Başkan Bush'un eski konuşma metin yazarı Frum, "Bush, bir Haçlı Seferi savaşçısı gibi konuşuyor ve davranıyor" diyor. Gerçekten de öyle. Hatırlayalım; 11 Eylül saldırısının hemen ardından, Başkan Bush, "Çok uzun sürecek bir Haçlı seferi başlattım" demişti. Şimdi de Başkan Bush, bakınız ne diyor: "Ben hükümetin kilise, kilisenin de hükümete dönüşmesini istemiyorum. Ancak, hükümet inanç ve inanca dayalı programlardan korkmamalı" Korkanlara ithaf olunur.
Başkan Bush'un dini, siyasal araç olarak kullanıldığını, diğer bir deyişle dini siyasallaştırdığını, siyasal bir liderden çok, dini bir lider gibi davrandığını bilmeyen kalmamıştır. Yalnız Türkiye de ABD muhipleri bunu bilmezlikten ve görmezlikten geliyorlar. ABD başkanları arasında "en dindar başkan" sıfatını elinde tutan Bush'un şu sözlerine dikkat ediniz: "Ben sadece alçakgönüllü bir günahkarım. Eğer bugün Teksasta bir barda oturup içki içmek yerine, Oval Ofis'te bulunuyorsam, bunun nedeni Tanrı'yı bulmuş olmamdır"
Tanrı'yı bulduğunu söyleyen Bush, misyonunu da şöyle özetliyor: "Başarmam gereken büyük hedeflerim var. En önemlisi dünya barışı. Dünya barışını sağlamaktan daha önemli bir başarının olduğunu sanmıyorum." Başkan Bush, ABD'de sayıları 60 milyona yakın Evanjelist (yenidendoğma) Hıristiyanlara mensup kişidir.
Bu Hıristiyanlara göre, ABD'nin İsrail'in yanında yer alması İncilin emridir. Çünkü; Evanjelistler, Tanrı'nın Arz-ı Mevud'u Musevilere vaat ettiğine ve o yerlerden Müslümanlar kovulduktan sonra gerçek barışın 'Başkan Bush'un sözünü ettiği dünya barışının' gerçekleşeceğine inanmaktadırlar. Demek ki, Başkan Bush, Irak'ı işgal etmekle bu ilahi emri yerine getirmiştir. Bunun dışında söylenenlerin hepsi laf ü güzaftır.
Dini bir savaşta, dini hareket etmeyen kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın kaybeder. Böyle bir durumda devletin idare tarzı, dini hareket etmeye engel olmadığından Pakistanlı sünni ve şii alimler dini bir fetva vermişler. Çünkü; devlet laik olsa da, halk Müslümandır.
Söz konusu fetvayı bir kenara bırakarak , bu konuda verilmiş bir hükmü nakletmek istiyorum. Hüküm şu: "İslam topraklarının bir karışına bile tecavüz vuku olunca saldırıyı püskürtüp düşmanı oradan temizlemek Müslümanlara vacip olur. Şayet komşu ülkeler düşmanı oradan uzaklaştırma gücüne sahip iseler, bunu yapmaları farz-ı ayndır. Onların gücü buna yeterli değilse, bu sefer onlara komşu olanların savaşa katılmaları farz olur. Ama düşmanın kovulması için bütün Müslümanların savaşa girmeleri gerekiyorsa, bu defa da hepsinin savaşa katılması farz-ı ayn hükmündedir. Mesela Yahudiler, Filistin'i istila etti. Komşu ülkelerin Filistin'i kurtarmak için savaşa girmeleri farzdır. Ama komşu ülkelerin gücü buna yetmiyorsa, farziyet sonrakilere geçer. İslam topraklarından her neresi olursa olsun, durum budur" (Said Havva, İslam, c.2,s.109)
Bu hüküm, Irak'a asker göndermeye karar verecek olan yetkililerimizin notları arasında bulunsun. Ne olur, ne olmaz, belki bir fayda sağlar.
İdarecilerimiz, "biz laik bir ülkeyiz ama ne yapalım ki bu fetva bizi bağlamaz" diyebilirler. Evet laik bir ülkeyiz ama ne yapalım ki bu savaş dini bir savaştır. Çünkü; ABD, Irak'ı dini bir fetva ile işgal etmiştir. Yani ABD Başkanı Bush, ilahi bir emri yerine getirdiğine inanıyor ve Haçlı Seferi'ni başlattığını söylemekten çekinmiyor.
Bu nedenle hangi tarafı tercih edersek edelim, mutlaka bir dinin fetvasına uymuş olacağız.
Başkan Bush'un eski konuşma metin yazarı Frum, "Bush, bir Haçlı Seferi savaşçısı gibi konuşuyor ve davranıyor" diyor. Gerçekten de öyle. Hatırlayalım; 11 Eylül saldırısının hemen ardından, Başkan Bush, "Çok uzun sürecek bir Haçlı seferi başlattım" demişti. Şimdi de Başkan Bush, bakınız ne diyor: "Ben hükümetin kilise, kilisenin de hükümete dönüşmesini istemiyorum. Ancak, hükümet inanç ve inanca dayalı programlardan korkmamalı" Korkanlara ithaf olunur.
Başkan Bush'un dini, siyasal araç olarak kullanıldığını, diğer bir deyişle dini siyasallaştırdığını, siyasal bir liderden çok, dini bir lider gibi davrandığını bilmeyen kalmamıştır. Yalnız Türkiye de ABD muhipleri bunu bilmezlikten ve görmezlikten geliyorlar. ABD başkanları arasında "en dindar başkan" sıfatını elinde tutan Bush'un şu sözlerine dikkat ediniz: "Ben sadece alçakgönüllü bir günahkarım. Eğer bugün Teksasta bir barda oturup içki içmek yerine, Oval Ofis'te bulunuyorsam, bunun nedeni Tanrı'yı bulmuş olmamdır"
Tanrı'yı bulduğunu söyleyen Bush, misyonunu da şöyle özetliyor: "Başarmam gereken büyük hedeflerim var. En önemlisi dünya barışı. Dünya barışını sağlamaktan daha önemli bir başarının olduğunu sanmıyorum." Başkan Bush, ABD'de sayıları 60 milyona yakın Evanjelist (yenidendoğma) Hıristiyanlara mensup kişidir.
Bu Hıristiyanlara göre, ABD'nin İsrail'in yanında yer alması İncilin emridir. Çünkü; Evanjelistler, Tanrı'nın Arz-ı Mevud'u Musevilere vaat ettiğine ve o yerlerden Müslümanlar kovulduktan sonra gerçek barışın 'Başkan Bush'un sözünü ettiği dünya barışının' gerçekleşeceğine inanmaktadırlar. Demek ki, Başkan Bush, Irak'ı işgal etmekle bu ilahi emri yerine getirmiştir. Bunun dışında söylenenlerin hepsi laf ü güzaftır.
Dini bir savaşta, dini hareket etmeyen kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın kaybeder. Böyle bir durumda devletin idare tarzı, dini hareket etmeye engel olmadığından Pakistanlı sünni ve şii alimler dini bir fetva vermişler. Çünkü; devlet laik olsa da, halk Müslümandır.
Söz konusu fetvayı bir kenara bırakarak , bu konuda verilmiş bir hükmü nakletmek istiyorum. Hüküm şu: "İslam topraklarının bir karışına bile tecavüz vuku olunca saldırıyı püskürtüp düşmanı oradan temizlemek Müslümanlara vacip olur. Şayet komşu ülkeler düşmanı oradan uzaklaştırma gücüne sahip iseler, bunu yapmaları farz-ı ayndır. Onların gücü buna yeterli değilse, bu sefer onlara komşu olanların savaşa katılmaları farz olur. Ama düşmanın kovulması için bütün Müslümanların savaşa girmeleri gerekiyorsa, bu defa da hepsinin savaşa katılması farz-ı ayn hükmündedir. Mesela Yahudiler, Filistin'i istila etti. Komşu ülkelerin Filistin'i kurtarmak için savaşa girmeleri farzdır. Ama komşu ülkelerin gücü buna yetmiyorsa, farziyet sonrakilere geçer. İslam topraklarından her neresi olursa olsun, durum budur" (Said Havva, İslam, c.2,s.109)
Bu hüküm, Irak'a asker göndermeye karar verecek olan yetkililerimizin notları arasında bulunsun. Ne olur, ne olmaz, belki bir fayda sağlar.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018