Dostluk kavramı muhatabın türüne göre değişir. Şahsi diyaloglarda muhatabını düşünmek her zaman için tavsiye edilendir. Böylelikle dostluklar daha kuvvetlenir. Ancak söz konusu diyalog devletler arasındaki bir diyalogsa bu defa her devlet kendi menfaatlerini düşünmek zorundadır. Dış politikadaki temel nükte budur. Fakat ne yazık ki, yıllardan beri uyguladığımız dış politik yaklaşımlarımız hep karşı devletlerin yönlendirmesi temelinde vücut bulmuştur. Ülkeyi yönetenler devlet adamı vasfını iyi temsil edememişler, milli menfaatlerimizin gereğini malesef gerçekleştirememişlerdir.
Yıllardan beri Avrupa Devletlerinin ve ABD'nin kazıklarını yemekteyiz. Malesef bunların hiçbirinden de ders çıkartmadığımız ortadadır. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
İşte yaşanan son hadise: 11 Eylül olaylarından sonra saldırı Bin Ladin'e fatura edilmiş. Bin Ladin Afganlı olmadığı halde, Afganistan'da bulunması bahane edilerek Afganistan bombalanmaya başlanmış ve Türkiye'nin de savaşa bir şekilde bulaşması için gayret verilmişti. Hükümet Amerikanın çağrısına uyarak Türk askerinin savaşa katılmasını resmen kararlaştırmıştı. Bu karar aynı zamanda uluslararası bir risk alma anlamına da gelmekteydi. Savaşa taraf olan ülke saldırılara da açık ülke anlamına geliyordu.
Yaşanan savaştan dolayı, bizi savaşa taraf yapan müttefik ülke ABD hükümeti "Türkiye'yi ikinci riskli bölge" ilan etti ve 400 bin kişilik turist grubunu içeren turları turistik programından çıkardı. Avrupalı ve ABD'li kruvaziyer operatörlerinin toplam 700 bin kişilik ve 250 milyon dolar tutarındaki bu iptal mandacı zihniyetteki politikacıları çok şaşırtmıştır. Oysa olacağı da bundan başkası değildi.
Yanlışa düşmemek için en önemli nükte idarecinin siyasi kimliğidir. Bakın Bağımsız Türkiye Partisi bu konuda ne diyor.
Siyasetçi fundamantalist değil, dindar olmalıdır.
Siyasetçi şövenist değil, Türk milliyetçisi olmalıdır.
Siyasetçi mandacı değil, milli duruş sahibi olmalıdır.
İşte böyle bir siyasetçinin idaresi hem milletimiz için hem devletimiz için bir kazançtır. Attığı her adımdan, yaptığı her icraatten Allah'a hesap verme bilincinde olan siyasi elbetteki yanlış yapmayacaktır.
Şovenizmin bölücü yaklaşımından uzak olduğu için, milleti bütünüyle kucaklayacaktır.
Dış ilişkilerinde Amerika, Avrupa gibi saplantıları olmadığı için milletimizin ve devletimizin önceliklerini asıl kabul edecektir.
İşte böyle bir politik yaklaşım ülkemizi kısa sürede dünyada lider konuma taşıyacaktır.
Yıllardan beri Avrupa Devletlerinin ve ABD'nin kazıklarını yemekteyiz. Malesef bunların hiçbirinden de ders çıkartmadığımız ortadadır. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
İşte yaşanan son hadise: 11 Eylül olaylarından sonra saldırı Bin Ladin'e fatura edilmiş. Bin Ladin Afganlı olmadığı halde, Afganistan'da bulunması bahane edilerek Afganistan bombalanmaya başlanmış ve Türkiye'nin de savaşa bir şekilde bulaşması için gayret verilmişti. Hükümet Amerikanın çağrısına uyarak Türk askerinin savaşa katılmasını resmen kararlaştırmıştı. Bu karar aynı zamanda uluslararası bir risk alma anlamına da gelmekteydi. Savaşa taraf olan ülke saldırılara da açık ülke anlamına geliyordu.
Yaşanan savaştan dolayı, bizi savaşa taraf yapan müttefik ülke ABD hükümeti "Türkiye'yi ikinci riskli bölge" ilan etti ve 400 bin kişilik turist grubunu içeren turları turistik programından çıkardı. Avrupalı ve ABD'li kruvaziyer operatörlerinin toplam 700 bin kişilik ve 250 milyon dolar tutarındaki bu iptal mandacı zihniyetteki politikacıları çok şaşırtmıştır. Oysa olacağı da bundan başkası değildi.
Yanlışa düşmemek için en önemli nükte idarecinin siyasi kimliğidir. Bakın Bağımsız Türkiye Partisi bu konuda ne diyor.
Siyasetçi fundamantalist değil, dindar olmalıdır.
Siyasetçi şövenist değil, Türk milliyetçisi olmalıdır.
Siyasetçi mandacı değil, milli duruş sahibi olmalıdır.
İşte böyle bir siyasetçinin idaresi hem milletimiz için hem devletimiz için bir kazançtır. Attığı her adımdan, yaptığı her icraatten Allah'a hesap verme bilincinde olan siyasi elbetteki yanlış yapmayacaktır.
Şovenizmin bölücü yaklaşımından uzak olduğu için, milleti bütünüyle kucaklayacaktır.
Dış ilişkilerinde Amerika, Avrupa gibi saplantıları olmadığı için milletimizin ve devletimizin önceliklerini asıl kabul edecektir.
İşte böyle bir politik yaklaşım ülkemizi kısa sürede dünyada lider konuma taşıyacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Lozan Antlaşmasını korumak, vatanı korumaktır / 02.06.2025
- Lozan Antlaşması’nı korumak, vatanı korumaktır / 28.05.2025
- Abraham Antlaşmaları'na direnenler tasfiye mi ediliyor? / 27.05.2025
- Arz-ı Mev’ud’un yeni cephesi / 26.05.2025
- Trump’ın Orta Doğu çıkarması: Haraç, tasfiye ve dizayn / 21.05.2025
- Hukuk devleti ilkesine zarar bumerang etkisi yapar / 20.05.2025
- Lozan’la sorunu olanın Türkiye’yle derdi vardır / 19.05.2025
- PKK ve yeni süreçte jeopolitik dengeler: Sevr mi Lozan mı? / 14.05.2025
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- Lozan Antlaşması’nı korumak, vatanı korumaktır / 28.05.2025
- Abraham Antlaşmaları'na direnenler tasfiye mi ediliyor? / 27.05.2025
- Arz-ı Mev’ud’un yeni cephesi / 26.05.2025
- Trump’ın Orta Doğu çıkarması: Haraç, tasfiye ve dizayn / 21.05.2025
- Hukuk devleti ilkesine zarar bumerang etkisi yapar / 20.05.2025
- Lozan’la sorunu olanın Türkiye’yle derdi vardır / 19.05.2025
- PKK ve yeni süreçte jeopolitik dengeler: Sevr mi Lozan mı? / 14.05.2025
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025