CHP'nin altı oktan biridir devletçilik ilkesi.
Atatürk'ün ve genç Cumhuriyetin en fazla önem verdiği ilkedir devletçilik.
Cumhuriyet kurulduktan sonra ulu önderimizin en çok üzerinde durduğu konu, iktisadi bağımsızlık konusudur. 1923 yılında ve hatta henüz Lozan'a gidilmeden önce bu mesele Atatürk tarafından ele alınır ve İzmir İktisat Kongresi yapılır. Yapılır yapılmasına ancak, 1929 dünya ekonomik buhranına kadar devletçilik adına pek yol alınamaz.
Atatürk bu tarihe kadar devletçilikten ziyade, özel müteşebbislerin teşvikler yoluyla devreye konulması taraftarıdır. Daha doğrusu Atatürk'e bu yönde rapor verilir ve o da uygular. Ne var ki, 1928 dünya ekonomik buhranı baş gösterdiğinde artık özel müteşebbisin bu büyüklükteki krizin altından çıkamayacağına tam olarak kanaat getirilir ve 1932 yılından sonra tam olarak devletçilik uygulamaları ekonomide kendisini gösterir.
Atatürk liberal sistemin işe yaramadığını ve milli bir ekonominin şart olduğunu çok iyi bilir ve o tarihten sonra bu yönde adımlar atılmaya başlanır. Çünkü bu işin özel müteşebbisle yürümesine bilimsel olarak imkan ve olanak kalmadığı gerçeği, yaşanan tecrübelerle kendisini gösterir.
Devletin ekonomide öncül rol oynamaya başlamasından önce tablo tam olarak şu şekildeydi:
Sermaye birikimi yetersizdir.
Müteşebbis, özellikle millî müteşebbis kıttır.
Finansman güçlükleri vardır.
Milli gelir düşüktür.
Vasıflı iş gücü kıt, vasıfsız iş gücü bakımından işsizlik yaygındır.
Fert başına gelir ve ücretler düşüktür.
Modern üretim ve pazarlama geridir, iktisadi kurumlaşma gelişmemiştir.
Nakdi tasarruflar ile yatırımlar arasındaki dönüşümü sağlayacak kuruluşlar yoktur.
Kısacası Türkiye'nin milli gelir, tasarruf, sermaye birikimi artış hızları düşük, dış ticaret bilançosu sürekli açık vermekte, yapısal olarak güçlü bir milli ekonomi görünümüne sahip bulunmamaktadır.
Buradan hareketle, ekonomiyi onaracak ve düzlüğe çıkaracak bir ekonomik sistem aramak zorunlu olmuştur.
Bu yüzden hem ekonominin yapısını ve sorunlarını daha iyi anlamak hem de bir sistem bulmak amacıyla İzmir İktisat Kongresinin 1923'de toplandığını görüyoruz.
Söz konusu kongrenin ana amacı milli iktisat politikasını belirlemek, başka bir deyimle, iktisat politikamızın devletçi mi yoksa özel kesime mi dayalı olacağını belirlemekti.
Elbette ki Atatürk, tam bir kararlılıkla devletçilik politikalarına geçilmesi için, kesin bir kanaat sahibi olmuştu.
Devletçilik fikrinin ortaya atıldığı ve tartışıldığı dönemde Atatürk Uluslararası İzmir Fuarının açılışına gönderdiği mesajda şöyle demektedir:
"Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri Sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir.
Devletçiliğin bizce manası şudur:
Fertlerin hususi teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılamadığını göz önünde tutarak, memleket iktisadiyatını devletin eline almak.
Bizim takip ettiğimiz bu yol görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir sistemdir"
İşte tam olarak Türkiye, bu önemli kararın alınmasından sonra kalkınmasında büyük atılımlar yapmaya başlamıştır.
Yüce Atatürk bir ülkenin iktisadi anlamda tam bağımsız olabilmesi için devletin ekonomiye mutlak müdahale etmesi gerektiğini savunmuş, bu minvalde ise yapısal dönüşümlerin olmasına da öncülük etmiştir.
Peki, bugün "Atatürk'ün partisiyiz" diye avaz avaz bağıran Sn. Özgür özel ne diyor:
AB'ye tam üyelik bizim için öncelikli hedeftir.
Ne varmış AB'de?
Enerjisini dışarıdan satın alıyor.
Maden kaynakları yok.
Ürettiği malların hammaddesini dışarıdan ithal ediyor.
Geriye ne kaldı?
Adam gibi ülkelerini yöneten politikacılar.
Peki, sen bu politikacılardan akıl mı almaya gideceksin?
Senin ihtiyaç duyduğun ve daha adını bile bilmediğin çok sayıda maden çeşidi, senin ülkende çıkarılıp işletilmeyi bekliyor.
Genç ve nitelikli işgücünü Avrupa'ya göndereceğine, kendi ülkende bu madenleri çıkarıp işlesene.
Sen AB'den işçi transfer edecek politikaları uygulayan taraf olsana.
Geçenlerde fındık fiyatı kg başına 200 TL olarak açıklandı ve CHP olarak sende fiyatın, 250 TL olması gerektiğini söyledin.
Yani ufkunuz bu kadar mı dar!
Bugün devletçilik politikaları ülkede hakim olsa ve fındığı Fiskobirlik alsaydı, çiftçiye verilebilir rakam en az ve çok rahatlıkla 400 TL olurdu.
Bu rakamı verdiğinde piyasalarda ne tek bir kuruş enflasyon olur, ne de fındıktan üretilen mamullerde fiyat artışı olurdu.
Sadece fındık fiyatı şu kadar olmalı dedin ve geçip gittin.
Çiftçi seni Allah bilir bir daha ne zaman görür.
Görse ne olur o ayrı bir konu.
Neden demiyorsun ki; "Karadeniz bölgesine başta Trabzon, Ordu ve Giresun olmak üzere, devletin öncülüğünde dev çikolata fabrikaları kuracağız."
İşte o zaman göç tersine döner.
İşte o takdirde İstanbul'da sürünen Karadenizli cennetten bir köşe olan memleketine döner.
İnan bu işi hiç bilmiyorsunuz! Keşke bilseydiniz de bizde duysak ve büyük bir keyifle yazsaydık.
Ama şu kadarını söyleyeyim, CHP şu an bir seçim olsa iktidar olur çünkü millet bu iktidardan illallah dedi.
Sen de gelirsin gelmesine ama bilmem ki, 5 yılı tamamlayabilir misin! Çünkü Türkiye, artık o eski Türkiye değil.
Ben olsam senin yerinde işin her anlamda kolayına ve sağlamına kaçarım.
Bir kere bile adını ağzına almadığın BTP'nin kapısını çalsan ve Hüseyin Baş bey'e; "Sizin 'Milli Ekonomi Modeli' diye dünya çapında bir teziniz varmış. Bu modeli birlikte uygulayabilir miyiz" desen ölür müsün?
Bak Atatürk bu modeli uygulamış ve ondan sonra Türkiye kalkınmada rekor kırmıştı.
Senin yanında takip ettiğim kadarıyla bir ayağı Brüksel'de, bir diğerinin ayağı bu topraklarda olan yardımcıların var.
Mesela Prof. Dr. Fethi Açıkel gibi, gerçekten de milli düşünen çok iyi yetişmiş vekillerin var.
Bunları BTP'nin ekonomi kurmaylarıyla buluştursana kardeşim.
Bu milletin ve devletin başına daha hangi musibetlerin gelmesini bekliyorsun?
Şayet milli hassasiyetlerden uzak olur ve yönünü Atlantik veya AB istikametine çevirirsen, ne sen kalırsın ne de CHP!
Tarihe not düşüyorum dönüp okursun sonra…
Atatürk'ün ve genç Cumhuriyetin en fazla önem verdiği ilkedir devletçilik.
Cumhuriyet kurulduktan sonra ulu önderimizin en çok üzerinde durduğu konu, iktisadi bağımsızlık konusudur. 1923 yılında ve hatta henüz Lozan'a gidilmeden önce bu mesele Atatürk tarafından ele alınır ve İzmir İktisat Kongresi yapılır. Yapılır yapılmasına ancak, 1929 dünya ekonomik buhranına kadar devletçilik adına pek yol alınamaz.
Atatürk bu tarihe kadar devletçilikten ziyade, özel müteşebbislerin teşvikler yoluyla devreye konulması taraftarıdır. Daha doğrusu Atatürk'e bu yönde rapor verilir ve o da uygular. Ne var ki, 1928 dünya ekonomik buhranı baş gösterdiğinde artık özel müteşebbisin bu büyüklükteki krizin altından çıkamayacağına tam olarak kanaat getirilir ve 1932 yılından sonra tam olarak devletçilik uygulamaları ekonomide kendisini gösterir.
Atatürk liberal sistemin işe yaramadığını ve milli bir ekonominin şart olduğunu çok iyi bilir ve o tarihten sonra bu yönde adımlar atılmaya başlanır. Çünkü bu işin özel müteşebbisle yürümesine bilimsel olarak imkan ve olanak kalmadığı gerçeği, yaşanan tecrübelerle kendisini gösterir.
Devletin ekonomide öncül rol oynamaya başlamasından önce tablo tam olarak şu şekildeydi:
Sermaye birikimi yetersizdir.
Müteşebbis, özellikle millî müteşebbis kıttır.
Finansman güçlükleri vardır.
Milli gelir düşüktür.
Vasıflı iş gücü kıt, vasıfsız iş gücü bakımından işsizlik yaygındır.
Fert başına gelir ve ücretler düşüktür.
Modern üretim ve pazarlama geridir, iktisadi kurumlaşma gelişmemiştir.
Nakdi tasarruflar ile yatırımlar arasındaki dönüşümü sağlayacak kuruluşlar yoktur.
Kısacası Türkiye'nin milli gelir, tasarruf, sermaye birikimi artış hızları düşük, dış ticaret bilançosu sürekli açık vermekte, yapısal olarak güçlü bir milli ekonomi görünümüne sahip bulunmamaktadır.
Buradan hareketle, ekonomiyi onaracak ve düzlüğe çıkaracak bir ekonomik sistem aramak zorunlu olmuştur.
Bu yüzden hem ekonominin yapısını ve sorunlarını daha iyi anlamak hem de bir sistem bulmak amacıyla İzmir İktisat Kongresinin 1923'de toplandığını görüyoruz.
Söz konusu kongrenin ana amacı milli iktisat politikasını belirlemek, başka bir deyimle, iktisat politikamızın devletçi mi yoksa özel kesime mi dayalı olacağını belirlemekti.
Elbette ki Atatürk, tam bir kararlılıkla devletçilik politikalarına geçilmesi için, kesin bir kanaat sahibi olmuştu.
Devletçilik fikrinin ortaya atıldığı ve tartışıldığı dönemde Atatürk Uluslararası İzmir Fuarının açılışına gönderdiği mesajda şöyle demektedir:
"Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri Sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir.
Devletçiliğin bizce manası şudur:
Fertlerin hususi teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılamadığını göz önünde tutarak, memleket iktisadiyatını devletin eline almak.
Bizim takip ettiğimiz bu yol görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir sistemdir"
İşte tam olarak Türkiye, bu önemli kararın alınmasından sonra kalkınmasında büyük atılımlar yapmaya başlamıştır.
Yüce Atatürk bir ülkenin iktisadi anlamda tam bağımsız olabilmesi için devletin ekonomiye mutlak müdahale etmesi gerektiğini savunmuş, bu minvalde ise yapısal dönüşümlerin olmasına da öncülük etmiştir.
Peki, bugün "Atatürk'ün partisiyiz" diye avaz avaz bağıran Sn. Özgür özel ne diyor:
AB'ye tam üyelik bizim için öncelikli hedeftir.
Ne varmış AB'de?
Enerjisini dışarıdan satın alıyor.
Maden kaynakları yok.
Ürettiği malların hammaddesini dışarıdan ithal ediyor.
Geriye ne kaldı?
Adam gibi ülkelerini yöneten politikacılar.
Peki, sen bu politikacılardan akıl mı almaya gideceksin?
Senin ihtiyaç duyduğun ve daha adını bile bilmediğin çok sayıda maden çeşidi, senin ülkende çıkarılıp işletilmeyi bekliyor.
Genç ve nitelikli işgücünü Avrupa'ya göndereceğine, kendi ülkende bu madenleri çıkarıp işlesene.
Sen AB'den işçi transfer edecek politikaları uygulayan taraf olsana.
Geçenlerde fındık fiyatı kg başına 200 TL olarak açıklandı ve CHP olarak sende fiyatın, 250 TL olması gerektiğini söyledin.
Yani ufkunuz bu kadar mı dar!
Bugün devletçilik politikaları ülkede hakim olsa ve fındığı Fiskobirlik alsaydı, çiftçiye verilebilir rakam en az ve çok rahatlıkla 400 TL olurdu.
Bu rakamı verdiğinde piyasalarda ne tek bir kuruş enflasyon olur, ne de fındıktan üretilen mamullerde fiyat artışı olurdu.
Sadece fındık fiyatı şu kadar olmalı dedin ve geçip gittin.
Çiftçi seni Allah bilir bir daha ne zaman görür.
Görse ne olur o ayrı bir konu.
Neden demiyorsun ki; "Karadeniz bölgesine başta Trabzon, Ordu ve Giresun olmak üzere, devletin öncülüğünde dev çikolata fabrikaları kuracağız."
İşte o zaman göç tersine döner.
İşte o takdirde İstanbul'da sürünen Karadenizli cennetten bir köşe olan memleketine döner.
İnan bu işi hiç bilmiyorsunuz! Keşke bilseydiniz de bizde duysak ve büyük bir keyifle yazsaydık.
Ama şu kadarını söyleyeyim, CHP şu an bir seçim olsa iktidar olur çünkü millet bu iktidardan illallah dedi.
Sen de gelirsin gelmesine ama bilmem ki, 5 yılı tamamlayabilir misin! Çünkü Türkiye, artık o eski Türkiye değil.
Ben olsam senin yerinde işin her anlamda kolayına ve sağlamına kaçarım.
Bir kere bile adını ağzına almadığın BTP'nin kapısını çalsan ve Hüseyin Baş bey'e; "Sizin 'Milli Ekonomi Modeli' diye dünya çapında bir teziniz varmış. Bu modeli birlikte uygulayabilir miyiz" desen ölür müsün?
Bak Atatürk bu modeli uygulamış ve ondan sonra Türkiye kalkınmada rekor kırmıştı.
Senin yanında takip ettiğim kadarıyla bir ayağı Brüksel'de, bir diğerinin ayağı bu topraklarda olan yardımcıların var.
Mesela Prof. Dr. Fethi Açıkel gibi, gerçekten de milli düşünen çok iyi yetişmiş vekillerin var.
Bunları BTP'nin ekonomi kurmaylarıyla buluştursana kardeşim.
Bu milletin ve devletin başına daha hangi musibetlerin gelmesini bekliyorsun?
Şayet milli hassasiyetlerden uzak olur ve yönünü Atlantik veya AB istikametine çevirirsen, ne sen kalırsın ne de CHP!
Tarihe not düşüyorum dönüp okursun sonra…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Atatürk’ün hafız olduğu kesin, senin soyunun kim olduğu meçhul! / 02.09.2025
- Kürt isyanlarının asıl nedeni / 01.09.2025
- Sen olmasaydın, biz olmayacaktık / 29.08.2025
- Bu millet Türk’tür, dili Türkçedir! / 28.08.2025
- Osmanlı seviciler iyi okusun! / 27.08.2025
- Özgür Bey peşini bırakmayacağım / 26.08.2025
- Komisyondan eyalet sistemi kararı çıkabilir! / 25.08.2025
- Özgür Özel bu yazı senin için / 22.08.2025
- Ulus devlet yapısına nükleer bomba / 19.08.2025
- Atatürk mucizesi ve CHP bilinmezliği / 18.08.2025
- Kürt isyanlarının asıl nedeni / 01.09.2025
- Sen olmasaydın, biz olmayacaktık / 29.08.2025
- Bu millet Türk’tür, dili Türkçedir! / 28.08.2025
- Osmanlı seviciler iyi okusun! / 27.08.2025
- Özgür Bey peşini bırakmayacağım / 26.08.2025
- Komisyondan eyalet sistemi kararı çıkabilir! / 25.08.2025
- Özgür Özel bu yazı senin için / 22.08.2025
- Ulus devlet yapısına nükleer bomba / 19.08.2025
- Atatürk mucizesi ve CHP bilinmezliği / 18.08.2025