‘Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer’
Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer. Tabiatlarımız uyar. Ama, bizi bâzı önemli işler onlardan ayırır
21.05.2023 09:03:00





Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer. Tabiatlarımız uyar. Ama, bizi bâzı önemli işler onlardan ayırır.
Başta akıl, bizi o zümreden tamamen ayrı tutar. Sonra, meşru yola koyulmak, ilim sahibi olmak da onların zümresinden bizi ayrı tutar.
Hak yakınlığı, marifet, tâat işleri, hayvanı zümreden bizi tamamen ayırd eder. Her şeye rağmen aslımız yine Bir'e çıkar.
Bâzı büyük zâtlar vardır. Onlar maddî olarak, halktan biri sayılır. Ama vasfında mevcut ilme sarıldığı zaman, ölünün dirilmesini isterse dirilir. Bir isyankâr, o zâtı candan anıp taam talebinde bulunsa, tabaklar dolusu gelir.
O büyük zât, bazen insanlar arasında gezer, dünyalık alır. Aldığını kendine sarf etmez. Sultanın hazînesine devreder. Onun bütün ihtiyacı Hak tarafından görülür. Vazifesi vardır, onu görür. Kendine has hiçbir iş görmez.
Allahü Teâlâ senin için hayır diliyorsa, ayıklık nasib eder. Nefsine ait kusurları bildirir. Hâliniz bir acaip. Âlim geçinenleriniz cahil. Cahiliniz bir şey öğrenmez; mağrur durur. Zâhid geçinen kimseleriniz verilen her şeyi alır.
Dinini dünyaya harcayıp bitirme, dini, âhiret için harca.
Hak Teâlâ şöyle buyurur: "Rabbinize tazarru ve sessizlik içinde duâ ediniz; o haddi aşanları sevmez." (Araf/55)
Şiddetle, ısrarla Hak'dan bir şey taleb eden zahire dalmış, işin içine nüfuz etmemiş sayılır. Haddi aşan Hakk'ın gayrına tâlibtir ve arzularını O'ndan gayrına arz eder bir duruma düşer.
Abdullah b. Mes'ud (Allah ondan razı olsun) arkadaşlarına şöyle derdi: - Siz, kalbimin cilâsısınız.
Her kim dediklerimi Allah için dinler ve ondan faydalanırsa, kalbim hoş olur, açılır. Aksi hâlde onlar yanımda durmasın, çünkü kalbimi karartırlar.
İbrahim Peygamber ateşten halâs bulunca hayli zengin oldu. Malı mülkü çoğaldı. Şam'a gitti, orada büyük bir ev inşa etti. Orada bir münzevî hayatı yaşadı. Parayı bıraktı. Kendini ateşe atan kavmin çaresini aramadı. Onlar, o büyük peygamberin terbiyesini kabul etmediler. Onlar için Hak'la sohbetin, sevginin ve vuslatın bir değeri yoktu.
Biri şöyle soruyordu: - Hâle mi uyulur, yoksa kaale (söze) mi?..
Şu cevabı aldı: - Söze aldanan ancak avam tabakasıdır. Hâle ise havas tabakası uyar, o da ehli olanda bulunursa...
Sen kimsin?.. Nabzını bana aç, hâlini bildireyim. Hastalığının neden ileri geldiğini teşhis edeyim, hastalık dereceni söyleyeyim ve ondan kurtulma çarelerini arayayım.
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin önemli bir sünneti vardı. Hastaları ziyaret ederdi. Biz, sağlara koşuyoruz.
Gayretimize göre, ayaklarımız evlerinize gitmez. Ellerimiz, malınızdan alıp yemez. Bu emri biz hâlden ve kader canibinden aldık.
Bir zât vardı. On erkek evlâdı olmuştu. Ölüm geldi, onu götürdü. Peder, hepsini sevmesine rağmen servetinin, onlardan en çok sevdiği birine kalmasını arzuluyordu.
Neticede kader hükmünü icra etti; on evlâdın dokuzu da birer birer öldü. En çok sevilen hayatta kaldı, cümle servet ona intikal etti. Bu kaderin bir hükmüydü. Olanda bir ayıp var mı? İşler yerini buldu vesselam...
"Allah'ım, halkın şerrini bizden uzak kıl. Nefsin şerrini bize uzlaştırma. Hevanın ve tabiatın şerrini bizden ırak eyle." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Başta akıl, bizi o zümreden tamamen ayrı tutar. Sonra, meşru yola koyulmak, ilim sahibi olmak da onların zümresinden bizi ayrı tutar.
Hak yakınlığı, marifet, tâat işleri, hayvanı zümreden bizi tamamen ayırd eder. Her şeye rağmen aslımız yine Bir'e çıkar.
Bâzı büyük zâtlar vardır. Onlar maddî olarak, halktan biri sayılır. Ama vasfında mevcut ilme sarıldığı zaman, ölünün dirilmesini isterse dirilir. Bir isyankâr, o zâtı candan anıp taam talebinde bulunsa, tabaklar dolusu gelir.
O büyük zât, bazen insanlar arasında gezer, dünyalık alır. Aldığını kendine sarf etmez. Sultanın hazînesine devreder. Onun bütün ihtiyacı Hak tarafından görülür. Vazifesi vardır, onu görür. Kendine has hiçbir iş görmez.
Allahü Teâlâ senin için hayır diliyorsa, ayıklık nasib eder. Nefsine ait kusurları bildirir. Hâliniz bir acaip. Âlim geçinenleriniz cahil. Cahiliniz bir şey öğrenmez; mağrur durur. Zâhid geçinen kimseleriniz verilen her şeyi alır.
Dinini dünyaya harcayıp bitirme, dini, âhiret için harca.
Hak Teâlâ şöyle buyurur: "Rabbinize tazarru ve sessizlik içinde duâ ediniz; o haddi aşanları sevmez." (Araf/55)
Şiddetle, ısrarla Hak'dan bir şey taleb eden zahire dalmış, işin içine nüfuz etmemiş sayılır. Haddi aşan Hakk'ın gayrına tâlibtir ve arzularını O'ndan gayrına arz eder bir duruma düşer.
Abdullah b. Mes'ud (Allah ondan razı olsun) arkadaşlarına şöyle derdi: - Siz, kalbimin cilâsısınız.
Her kim dediklerimi Allah için dinler ve ondan faydalanırsa, kalbim hoş olur, açılır. Aksi hâlde onlar yanımda durmasın, çünkü kalbimi karartırlar.
İbrahim Peygamber ateşten halâs bulunca hayli zengin oldu. Malı mülkü çoğaldı. Şam'a gitti, orada büyük bir ev inşa etti. Orada bir münzevî hayatı yaşadı. Parayı bıraktı. Kendini ateşe atan kavmin çaresini aramadı. Onlar, o büyük peygamberin terbiyesini kabul etmediler. Onlar için Hak'la sohbetin, sevginin ve vuslatın bir değeri yoktu.
Biri şöyle soruyordu: - Hâle mi uyulur, yoksa kaale (söze) mi?..
Şu cevabı aldı: - Söze aldanan ancak avam tabakasıdır. Hâle ise havas tabakası uyar, o da ehli olanda bulunursa...
Sen kimsin?.. Nabzını bana aç, hâlini bildireyim. Hastalığının neden ileri geldiğini teşhis edeyim, hastalık dereceni söyleyeyim ve ondan kurtulma çarelerini arayayım.
Peygamber (s.a.a.v) efendimizin önemli bir sünneti vardı. Hastaları ziyaret ederdi. Biz, sağlara koşuyoruz.
Gayretimize göre, ayaklarımız evlerinize gitmez. Ellerimiz, malınızdan alıp yemez. Bu emri biz hâlden ve kader canibinden aldık.
Bir zât vardı. On erkek evlâdı olmuştu. Ölüm geldi, onu götürdü. Peder, hepsini sevmesine rağmen servetinin, onlardan en çok sevdiği birine kalmasını arzuluyordu.
Neticede kader hükmünü icra etti; on evlâdın dokuzu da birer birer öldü. En çok sevilen hayatta kaldı, cümle servet ona intikal etti. Bu kaderin bir hükmüydü. Olanda bir ayıp var mı? İşler yerini buldu vesselam...
"Allah'ım, halkın şerrini bizden uzak kıl. Nefsin şerrini bize uzlaştırma. Hevanın ve tabiatın şerrini bizden ırak eyle." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.