Dinler arası diyaloga yardım ve yataklık eden bir dergi olan Aksiyon, bu sürecin Türkiye'ye verdiği zararları gizleyebilmek için olsa gerek, son sayısında "Hıristiyanlaşan Türkler" adlı maksatlı bir yazı yayınladı.
Aksiyon'un verdiği bu haberi daha sonra zaman gazetesinden bazı yazarlar da köşelerinde aynı paralelde yorumladı.
Bu haberlerle yapılmak istenen, Türkiye'deki misyonerlik çalışmalarını küçümsemek ve misyonerlik çalışmalarının Türk milleti tarafından tehdit olarak algılanmasının önüne geçmektir.
Sizin anlayacağınız birileri, yıllardan bu yana misyonerlerin savunucusu kesilmiş durumda. Diyalogcuların bu yaptıklarına "bedava avukatlık" sıfatı en çok yakışandır her halde. Ama bu avukatlıklar bedava da olmayabilir?
Aksiyondan dökülen incilere bakınız;
"Din değiştirdiği iddia edilen Türkler, köken itibariyle aslında Ermeni, Süryani ve Rum kökenli vatandaşlarımızdı."
Aksiyon devamla, bu Müslümanken Hıristiyanlığı seçen vatandaşlarımızın asıllarına döndüklerini iddia ediyor.
Bu diyalogcular tozpembe tablo çiziyorlar ama bu misyonerlerin hiç mi suçu yok? Diyalogcu zevatın bu soruyu cevaplaması gereklidir. Diyalogcuların yazılarına dikkat ederseniz misyonerlerin çalışmalarına bir satır eleştiri bulamazsınız.
Allah söyletiyor derler ya. Aynen öyle oluyor.
Türkiye'de misyonerlerin ve onlara yardım ve yataklık yapan dinler arası diyalogcuların ipliğini pazara çıkarıp Türk milletinin dinler arası diyalogun gerçek yüzünü anlamasını sağlayan Prof. Dr. Haydar Baş'ı farkında olmadan haklı çıkarmış oldular. Artık diyalogcu zevat bile Haydar Bey'i haklı çıkaracak adımlar atıyorlar.
Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardan bu yana misyonerlerin çalışmalarıyla ulaşmak istedikleri ilk hedefin bu milleti Hıristiyanlaştırmak olduğunu, ikinci hedefin ise bu Hıristiyan olan Türkleri sen Rum'sun, sen Ermeni'sin, sen Pontus'sun telkinleriyle Türk kimliğinden uzaklaştırmak olduğunu defaten açıklamıştır. Söz konusu bu haberler Haydar Bey'in ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.
Amaç, Türk insanını Hıristiyanlaştırmaktan öte Türkiye'yi parçalamak olduğu için önce Hıristiyanlığı kabul ettirmekteler daha sonra ise sıra, bu Hıristiyanlığı kabul eden Türklere Ermeniyim, Rumum, Pontusum dedirtmeye geliyor. Misyonerlerin bu çalışmalarında önemli bir mesafe kat ettikleri hem Aksiyon dergisinin hem de H. Gülerce'nin yazısında ispatlanmış oldu.
H. Gülerce 17 Mart tarihli Zaman gazetesindeki köşesinde "Konjonktürü müsait bulup aslına dönenlere de kimsenin bir diyeceği olamaz" şeklinde bir açıklama yaptı.
Bu dinden dönenlere bir şey diyemeyiz doğrudur. Ama dininden dönen insanların sayısı birkaç milyonu bulduğunda, kendisini Rum, Ermeni, Pontus olarak niteleyen bu insanların Türkiye'ye hep bir ağızdan söyleyecekleri ayrılık şarkılarını şimdiden duyuyor gibiyim.
Misyonerler bu şekilde çalışırken Türkiye'de diyalogcu yazarlar hem misyonerlerin bu yaptıklarını belgeleyerek ispatlıyorlar, hem de milli birliğimizi tehdit eden bu çalışmaları masum göstermeye çalışıyorlar.
Ama Allah onların hesaplarını boşa çıkarıyor. Diyalogcular misyonerlere hizmet etmeye ve onlara yaranmaya çalışırken farkında olmadan misyonerlerin hedeflerini deşifre ediyorlar.
Bu da artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.
Aksiyon'un verdiği bu haberi daha sonra zaman gazetesinden bazı yazarlar da köşelerinde aynı paralelde yorumladı.
Bu haberlerle yapılmak istenen, Türkiye'deki misyonerlik çalışmalarını küçümsemek ve misyonerlik çalışmalarının Türk milleti tarafından tehdit olarak algılanmasının önüne geçmektir.
Sizin anlayacağınız birileri, yıllardan bu yana misyonerlerin savunucusu kesilmiş durumda. Diyalogcuların bu yaptıklarına "bedava avukatlık" sıfatı en çok yakışandır her halde. Ama bu avukatlıklar bedava da olmayabilir?
Aksiyondan dökülen incilere bakınız;
"Din değiştirdiği iddia edilen Türkler, köken itibariyle aslında Ermeni, Süryani ve Rum kökenli vatandaşlarımızdı."
Aksiyon devamla, bu Müslümanken Hıristiyanlığı seçen vatandaşlarımızın asıllarına döndüklerini iddia ediyor.
Bu diyalogcular tozpembe tablo çiziyorlar ama bu misyonerlerin hiç mi suçu yok? Diyalogcu zevatın bu soruyu cevaplaması gereklidir. Diyalogcuların yazılarına dikkat ederseniz misyonerlerin çalışmalarına bir satır eleştiri bulamazsınız.
Allah söyletiyor derler ya. Aynen öyle oluyor.
Türkiye'de misyonerlerin ve onlara yardım ve yataklık yapan dinler arası diyalogcuların ipliğini pazara çıkarıp Türk milletinin dinler arası diyalogun gerçek yüzünü anlamasını sağlayan Prof. Dr. Haydar Baş'ı farkında olmadan haklı çıkarmış oldular. Artık diyalogcu zevat bile Haydar Bey'i haklı çıkaracak adımlar atıyorlar.
Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardan bu yana misyonerlerin çalışmalarıyla ulaşmak istedikleri ilk hedefin bu milleti Hıristiyanlaştırmak olduğunu, ikinci hedefin ise bu Hıristiyan olan Türkleri sen Rum'sun, sen Ermeni'sin, sen Pontus'sun telkinleriyle Türk kimliğinden uzaklaştırmak olduğunu defaten açıklamıştır. Söz konusu bu haberler Haydar Bey'in ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.
Amaç, Türk insanını Hıristiyanlaştırmaktan öte Türkiye'yi parçalamak olduğu için önce Hıristiyanlığı kabul ettirmekteler daha sonra ise sıra, bu Hıristiyanlığı kabul eden Türklere Ermeniyim, Rumum, Pontusum dedirtmeye geliyor. Misyonerlerin bu çalışmalarında önemli bir mesafe kat ettikleri hem Aksiyon dergisinin hem de H. Gülerce'nin yazısında ispatlanmış oldu.
H. Gülerce 17 Mart tarihli Zaman gazetesindeki köşesinde "Konjonktürü müsait bulup aslına dönenlere de kimsenin bir diyeceği olamaz" şeklinde bir açıklama yaptı.
Bu dinden dönenlere bir şey diyemeyiz doğrudur. Ama dininden dönen insanların sayısı birkaç milyonu bulduğunda, kendisini Rum, Ermeni, Pontus olarak niteleyen bu insanların Türkiye'ye hep bir ağızdan söyleyecekleri ayrılık şarkılarını şimdiden duyuyor gibiyim.
Misyonerler bu şekilde çalışırken Türkiye'de diyalogcu yazarlar hem misyonerlerin bu yaptıklarını belgeleyerek ispatlıyorlar, hem de milli birliğimizi tehdit eden bu çalışmaları masum göstermeye çalışıyorlar.
Ama Allah onların hesaplarını boşa çıkarıyor. Diyalogcular misyonerlere hizmet etmeye ve onlara yaranmaya çalışırken farkında olmadan misyonerlerin hedeflerini deşifre ediyorlar.
Bu da artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024