Makale başlığına bakıp, hemencecik bu da nereden çıktı, demeyin ya da bu başlığı “Mahşerin Dört Atlısı” gibi algılamayın, lütfen. Ama size bir şey söyleyeyim mi? Keşke bugün “Doğu Akdeniz Dörtlüsü”nü konuşabiliyor, tartışabiliyor olsaydık. Oysa şimdi, yaşadığımız tırmanma dönemi sonrası olası bir savaşın, kıtlığın, açlığın, yoksulluğun, salgın hastalığın, can güvensizliğinin ve en çok da ölümün simgesi “Mahşerin Dört Atlısı”nı tartışır hale geldik. Sanki savaşın ve çatışmaların beyaz, kırmızı, siyah ve yeşil atlarının doludizgin gelişlerini ve de ayak seslerini bekler duruma mı geldik, nedir bilmiyorum. Dünyanın ve bölgenin geleceği adına yazık ki, ne yazık. Oysa her şey ne güzel başlamıştı. Dışişleri Bakanı, 2012 yılbaşına bir hafta kala 23 Aralık günü Ankara’nın yeni açılan beş yıldızlı otelinde JW Marriott’ta, Türkiye’nin 2012 vizyonunu “Durmak ve Anlamak” olarak açıklamış, onun 2011 “Akil Ülke” vizyonu daha da bir anlamlı hale gelmişti.
Hadi hep birlikte iki yıl öncesine gidelim, 10 Haziran 2010 tarihinde düzenlenen Türk-Arap İşbirliği Forumunda Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan Dışişleri Bakanları ortak bir deklarasyonla uzun vadeli stratejik ortaklığın geliştirilmesi ve ekonomik bütünleşmeye doğru ilerlenmesi hedefiyle bir “Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi” tesis ettiklerini açıklamışlardı. Adeta Avrupa Birliğinin ilk günlerindeki gibi onun oldukça küçük bir modelini Doğu Akdeniz’e taşımışlardı. Bu hedef uygulanabilirliği sınanmış, hiç de ütopik değildi. Ayrıca, malların ve her şeyden önemlisi kişilerin serbest dolaşımını öngören bir serbest ticaret ve dolaşım alanı oluşturulması da kararlaştırılmıştı. Hemen arkasından, 31 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul’da Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın ev sahipliğinde Suriye, Ürdün ve Lübnan Ticaret Bakanları bir araya gelmişler ve “Yakın Komşular Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Konseyi”nin kurulmasını kararlaştırmışlardı. İsmi de o zaman dökülüvermişti kendiliğinden, “Doğu Akdeniz Dörtlüsü”(Levant IV; “Levant Quartet”) diye. İsmiyle müsemma, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş dost ve kardeş dört ülke, aralarında birlik oluşturmak üzere bir araya gelmişlerdi, hevesliydiler. İsrail’in Mavi Marmara korsanlığı ve 9 vatandaşımızın acıları yüreğimizi param parça ettiği bir zaman diliminde Levant IV’ü örgütlemeğe çalışmıştık. Ancak, İsrail bir de sadece kendisi yetmiyormuş gibi, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile bir gövde gösterisine, Doğu Akdeniz sularına birlikte çıkmışlardı. Sadece Türkiye’ye değil, bir anlamda Levant IV de meydan okumuşlardı. Daha başlarken Doğu Akdeniz Dörtlüsü’ne bir karşı tehdidi dayatmışlardı, adeta.
Açıkça ifade etmek gerekir ki, Türkiye’nin AB macerasında, yarım asır sonra ulaştığımız sonuca birkaç hafta içersinde ulaşılmıştı. Karşılıklı fasıllar bile saptanmıştı. Mal ve insan hareketliliği, ulaştırma ve lojistik, girişimcilik, finansal hareketler, bölge içi yatırım hareketleri, gıda ve su güvenliği enerji güvenliği, turizm alt yapı projesi piyasası ve proje finansmanı, yatay ilişkilerin canlandırılması, kurumsal kapasite geliştirme ve inşası çalışmaları, eğitim ve AR-GE, kültürel etkileşim ile üçüncü ülkelerde işbirliği gibi 14 ana konu tespit edilmişti.
Evet, sevgili okurlar, hem “Mavi Marmara Korsanlığı” hem de “Levant IV” üzerinden neredeyse iki yıl geçti, her şey unutuldu gitti, Türkiye bu arada tüm yakın dostlarını yitirdi, hep birlikte gördük ve yaşadık. Ama bizler bilim insanları olarak, barışı ve barışçılığı unutmadık. Basra Körfezi, Kızıl Deniz ve Akdeniz arasında geniş bir refah ve istikrar alanı yaratılmasının kazanımlarını karınca kararınca anlatmayı sürdürüyoruz. Sürdürmeğe de devam edeceğiz.
Peki, biz ne mi yapıyoruz? Diye sorarsanız? Mesela, Türkiye ile 22 Arap ve 7 Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla 9 yıl önce yola çıkan Türk-Arap Ülkeleri İşadamları Derneği (TURAB)’ne 17 Nisan 2012 gecesi Mersin Tenis Kulübünde şimdilerde unutulan neredeyse nostaljik olan “Levant IV”ü anlattık. Mersinli iş adamlarıyla birlikte Türkiye meseleleri üzerine, kafa yorduk, olabilirlikleri hep beraber sesli sesli düşünerek üretilerde, çıkarsamalarda bulunduk. Ortak akılla yaşanılanların görülmeyen ya da tartışılmayan boyutlarını, aynanın arkasını görmeğe çalıştık. Ayrıca, günümüz savaş bakanlarına sesimizi duyurmağa çalıştık. Ve de kısaca dedik ki, “Ey “Mahşerin Dört Atlısı”na soyunanlar gelin, “Doğu Akdeniz Dörtlüsü”nde bütünleşelim. “Don’t make war, make love”’ın başka bir Türkçesi var mı? Siz bana onu söyleyin.
Hadi hep birlikte iki yıl öncesine gidelim, 10 Haziran 2010 tarihinde düzenlenen Türk-Arap İşbirliği Forumunda Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan Dışişleri Bakanları ortak bir deklarasyonla uzun vadeli stratejik ortaklığın geliştirilmesi ve ekonomik bütünleşmeye doğru ilerlenmesi hedefiyle bir “Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi” tesis ettiklerini açıklamışlardı. Adeta Avrupa Birliğinin ilk günlerindeki gibi onun oldukça küçük bir modelini Doğu Akdeniz’e taşımışlardı. Bu hedef uygulanabilirliği sınanmış, hiç de ütopik değildi. Ayrıca, malların ve her şeyden önemlisi kişilerin serbest dolaşımını öngören bir serbest ticaret ve dolaşım alanı oluşturulması da kararlaştırılmıştı. Hemen arkasından, 31 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul’da Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın ev sahipliğinde Suriye, Ürdün ve Lübnan Ticaret Bakanları bir araya gelmişler ve “Yakın Komşular Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Konseyi”nin kurulmasını kararlaştırmışlardı. İsmi de o zaman dökülüvermişti kendiliğinden, “Doğu Akdeniz Dörtlüsü”(Levant IV; “Levant Quartet”) diye. İsmiyle müsemma, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş dost ve kardeş dört ülke, aralarında birlik oluşturmak üzere bir araya gelmişlerdi, hevesliydiler. İsrail’in Mavi Marmara korsanlığı ve 9 vatandaşımızın acıları yüreğimizi param parça ettiği bir zaman diliminde Levant IV’ü örgütlemeğe çalışmıştık. Ancak, İsrail bir de sadece kendisi yetmiyormuş gibi, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile bir gövde gösterisine, Doğu Akdeniz sularına birlikte çıkmışlardı. Sadece Türkiye’ye değil, bir anlamda Levant IV de meydan okumuşlardı. Daha başlarken Doğu Akdeniz Dörtlüsü’ne bir karşı tehdidi dayatmışlardı, adeta.
Açıkça ifade etmek gerekir ki, Türkiye’nin AB macerasında, yarım asır sonra ulaştığımız sonuca birkaç hafta içersinde ulaşılmıştı. Karşılıklı fasıllar bile saptanmıştı. Mal ve insan hareketliliği, ulaştırma ve lojistik, girişimcilik, finansal hareketler, bölge içi yatırım hareketleri, gıda ve su güvenliği enerji güvenliği, turizm alt yapı projesi piyasası ve proje finansmanı, yatay ilişkilerin canlandırılması, kurumsal kapasite geliştirme ve inşası çalışmaları, eğitim ve AR-GE, kültürel etkileşim ile üçüncü ülkelerde işbirliği gibi 14 ana konu tespit edilmişti.
Evet, sevgili okurlar, hem “Mavi Marmara Korsanlığı” hem de “Levant IV” üzerinden neredeyse iki yıl geçti, her şey unutuldu gitti, Türkiye bu arada tüm yakın dostlarını yitirdi, hep birlikte gördük ve yaşadık. Ama bizler bilim insanları olarak, barışı ve barışçılığı unutmadık. Basra Körfezi, Kızıl Deniz ve Akdeniz arasında geniş bir refah ve istikrar alanı yaratılmasının kazanımlarını karınca kararınca anlatmayı sürdürüyoruz. Sürdürmeğe de devam edeceğiz.
Peki, biz ne mi yapıyoruz? Diye sorarsanız? Mesela, Türkiye ile 22 Arap ve 7 Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla 9 yıl önce yola çıkan Türk-Arap Ülkeleri İşadamları Derneği (TURAB)’ne 17 Nisan 2012 gecesi Mersin Tenis Kulübünde şimdilerde unutulan neredeyse nostaljik olan “Levant IV”ü anlattık. Mersinli iş adamlarıyla birlikte Türkiye meseleleri üzerine, kafa yorduk, olabilirlikleri hep beraber sesli sesli düşünerek üretilerde, çıkarsamalarda bulunduk. Ortak akılla yaşanılanların görülmeyen ya da tartışılmayan boyutlarını, aynanın arkasını görmeğe çalıştık. Ayrıca, günümüz savaş bakanlarına sesimizi duyurmağa çalıştık. Ve de kısaca dedik ki, “Ey “Mahşerin Dört Atlısı”na soyunanlar gelin, “Doğu Akdeniz Dörtlüsü”nde bütünleşelim. “Don’t make war, make love”’ın başka bir Türkçesi var mı? Siz bana onu söyleyin.
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013