BAŞÜSTÜNE EFENDİM
Hüseyin Cahit Yalçın, Suriye'ye yaptığı seyahat sırasında oradaki dostlarından birini Türkiye'ye davet eder. Daha sonra Suriyeli ile aralarında şu diyalog geçer: "Efendim, ülkenizi gezmek isterdim. Ama Türkçe bilmiyorum. Bildiklerim bir iki kelimeden ibaret." "Mesela neler?" " Nasılsınız efendim, evet efendim, Allah ömürler versin efendim, arz-ı hürmet ederim efendim... gibi bir kaç söz." "Kafi azizim, kafi. Sen bu kelimeleri yerinde kullanırsan bizim memlekette hiç zorluk çekmeden ilerleyebilirsin."
EDEBİ GÖÇÜN GÖÇSÜZLÜ?Ü
Edebiyatçılar duygulu ve heyecanlı insanlardır. Serveti-i Finun nesli de en hisli yazarlarımızdan oluşan bir topluluk. Bir gün Tevfik Fikret, Mehmet Rauf'a heyecanla müjdesini verir: "Rauf gidiyoruz." Afallayan Rauf şaşırır: "Nereye?" Edebiyat-ı Cedideciler, kendilerine baskı yapıldığı gerekçesiyle ülkeyi terketmeyi düşünüyorlar. Nereye gideceklerine dair hayaller kurarlar. Nihayet bir kaptan onlara Yeni Zellanda fikrini aşılar. Bereketli toprakları, sıcak iklimi, hoş suyu olan bu ülke çok güzel bir yerdir. Hazırlık başlar. Hararetli tartışmalar yapılır, ama daha sonra bu fikirden cayılır. Bu defa Hüseyin Kazım Bey, edebiyatçılarımızı Manisa'daki çiftliğine davet eder: "Eğer mutlaka bir yere gitmek istiyorsanız, Manisa'ya geliniz. Burada oturacak yer de var, işlenmiş bağ da. Toprakçılık etmek isterseniz, burada çalışırsınız." Servet-i Finuncuların toplu göçü, sade Hüseyin Cahit'in bu küçük seferiyle sınırlı kalır. Yalçın daha sonra Yeşil Yurt'ta bu macerayı anlatacak. Fikret ise, "Bir mersiye" şiirinde boş düşüncelerin hayal sükutunu dile getirecektir.
HANGİ SERMAYE
Hüseyin Cahit Yalçın, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken mahkeme başkanı sorar: "Tanin gazetesini kaç lira sermaye ile çıkardın" Cevap: "İki bin lira sermaye ile..." Hakim, "Nereden buldun bu iki bin lirayı?" diye terkar sorunca yazar gülümseyerek cevap verir: "Sizden bile istesem verirdiniz."
Edebiyatımızın Güleryüzü/ Mehmet Nuri YARDIM
Hüseyin Cahit Yalçın, Suriye'ye yaptığı seyahat sırasında oradaki dostlarından birini Türkiye'ye davet eder. Daha sonra Suriyeli ile aralarında şu diyalog geçer: "Efendim, ülkenizi gezmek isterdim. Ama Türkçe bilmiyorum. Bildiklerim bir iki kelimeden ibaret." "Mesela neler?" " Nasılsınız efendim, evet efendim, Allah ömürler versin efendim, arz-ı hürmet ederim efendim... gibi bir kaç söz." "Kafi azizim, kafi. Sen bu kelimeleri yerinde kullanırsan bizim memlekette hiç zorluk çekmeden ilerleyebilirsin."
EDEBİ GÖÇÜN GÖÇSÜZLÜ?Ü
Edebiyatçılar duygulu ve heyecanlı insanlardır. Serveti-i Finun nesli de en hisli yazarlarımızdan oluşan bir topluluk. Bir gün Tevfik Fikret, Mehmet Rauf'a heyecanla müjdesini verir: "Rauf gidiyoruz." Afallayan Rauf şaşırır: "Nereye?" Edebiyat-ı Cedideciler, kendilerine baskı yapıldığı gerekçesiyle ülkeyi terketmeyi düşünüyorlar. Nereye gideceklerine dair hayaller kurarlar. Nihayet bir kaptan onlara Yeni Zellanda fikrini aşılar. Bereketli toprakları, sıcak iklimi, hoş suyu olan bu ülke çok güzel bir yerdir. Hazırlık başlar. Hararetli tartışmalar yapılır, ama daha sonra bu fikirden cayılır. Bu defa Hüseyin Kazım Bey, edebiyatçılarımızı Manisa'daki çiftliğine davet eder: "Eğer mutlaka bir yere gitmek istiyorsanız, Manisa'ya geliniz. Burada oturacak yer de var, işlenmiş bağ da. Toprakçılık etmek isterseniz, burada çalışırsınız." Servet-i Finuncuların toplu göçü, sade Hüseyin Cahit'in bu küçük seferiyle sınırlı kalır. Yalçın daha sonra Yeşil Yurt'ta bu macerayı anlatacak. Fikret ise, "Bir mersiye" şiirinde boş düşüncelerin hayal sükutunu dile getirecektir.
HANGİ SERMAYE
Hüseyin Cahit Yalçın, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken mahkeme başkanı sorar: "Tanin gazetesini kaç lira sermaye ile çıkardın" Cevap: "İki bin lira sermaye ile..." Hakim, "Nereden buldun bu iki bin lirayı?" diye terkar sorunca yazar gülümseyerek cevap verir: "Sizden bile istesem verirdiniz."
Edebiyatımızın Güleryüzü/ Mehmet Nuri YARDIM