Önce Ehl-i Sünnet’in amentüsü. İman esasları.
1-Allah’a iman.
2-Meleklerine iman.
3-Kitaplarına iman.
4-Resûllerine iman.
5-Ahret gününe (ölüm sonrası hayata iman).
6-Kadere iman.
Ehl-i Şia’nın (Caferîliğin) amentüsü
1-Tevhid.
2- Nübüvvet.
3-Meat.
4-Adalet. (Kadere iman, az biraz farklılıkla)
5-İmamet.
Ehl-i Kitap (Katoliklerin) amentüsü/iman esasları.
1- Ben, yeri ve göğü yaratan, herşeye Kâdir Baba Tanrı’ya ,
2-Ve Efendimiz olan, O’nun biricik oğlu İsa’ya;
3-Ruhü’l–Kudüs’ten gebe kalana;
4-Ve bâkire Meryem’den doğana;
5-O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne
6-Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne
7-Cehennemlere indiğine,
8-Üçüncü gün, tekrar canlandığına,
9-Göklere çıkıp, Kâdir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna,
10-Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;
11-Ruhü’l–Kudüs’e,
12-Mukaddes Katolik kilisesine;
13-Azizlerin cemaatına;
14-Günahların affedileceğine,
15-Vücudun tekrar canlanacağına;
16-Ebedi hayata... inanırım.
İşte size Katolik Hıristiyan amentüsü/iman esasları.
Bir inanışın esasını, temellerini oluşturur “amentü”.
“Amentü” asıldır. İman esaslarına usûl, ibadetlere de furû’ denir.
Ehl-i Sünnet’in iman esaslarıyla, Şia’nın/Caferîliğin inanç esaslarında, dinin esasını oluşturan “tevhid/Allah’ı birleme” ve Allah’ı kullara öğreten “nübüvvet” konusunda bir sıkıntı olmadığı gibi, öldükten sonra dirilme inancı (“meat” ve “ahrete iman”) konusunda da bir sıkıntı yoktur.
Adalet inancını; hayır Allah’tan, şer şeytandandır şeklinde açıklar Caferîlik.
Ehl-i Sünnet’in hayır ve şer Allah’tandır görüşü var.
Her görüşün kendince haklı izahları var.
O ayrı bir konu.
Benim ele almak istediğim konu ise şudur.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “ahır zaman” şartlarının bir gereği olarak savunduğu Şii-Sünni birlikteliğine/kardeşliğine şiddetle karşı çıkanların, mesele “ehl-i kitapla ittifak” noktasına taşınınca suspus olmaları.
İşte beni hayrete ve haşyete düşüren şey bu.
Bundan daha da vahim olanı ise, Şii olmaktansa Hıristiyan olmayı yeğleyenlerin alkışlanması, mükâfatlandırılması.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın yerinde tespitiyle; “biz bugünden sonra Alevî olamayız, çünkü bizim hayat anlayışımız Sünnîlik üzerine bina edildi.”
Yani biz Sünnîyiz.
Ama Alevî/Şiî/Caferî olanlar, bizim kardeşlerimizdir.
Bu insanlarla usulde/amentüde aramızda bir ihtilaf da yoktur.
Hatta okuyanlar hatırlayacaktır.
Bu köşede daha önce kaleme aldığım, “Şia’nın tevhid inancı” başlıklı iki yazımda da ifade ettiğim gibi, Şia’nin tevhid anlayışı bizden daha güçlüdür.
Tevhid denince ne anladıklarını o yazılardan okuyabilirsiniz.
Bu dünyayı asla kabullenemeyenlerin, bizimle hiçbir ortak paydası olmayan Haçlı dünyasını baş tacı etmelerini anlamak mümkün değildir.
Dinlerarası Diyalog sonradan çıkan ve yumuşatılarak sunulan bir başlıktır, süslü ve soslu bir zehirdir.
Said-i Nursî ise ehl-i kitap ile ittifak etmeyi şart koşar.
Onun kadim öğrencilerinden Ahmet Şahin, Zaman’daki köşesinde; “ehl-i kitapla amentüde ittifakımız var” başlığıyla kaleme aldığı yazıda üstadının bu fikrini dillendirmişti.
Sünnîlik aşkına dönüp şaşkına 45 yılla yargılananların ehl-i kitapla ittifak çabalarına sessiz kalmaları da çok manidardır.
“Ba’de harab-i Basra” (Basra tahrip olduktan sonra) ya da bir başka ifadeyle, iş işten geçtikten sonra yapılan samimiyetsiz çıkışlar sadece Haydar Baş Hoca’nın o sürece ta baştan ve imanının gereği yaptığı karşı duruşu perdeleme gayretinden başka bir şey değildi.
Daha sonra sergiledikleri tutarsızlıklar samimi olmadıklarının en açık ispatı değil mi?
Ehl-i kitapla ittifaka/Diyaloğa, ta baştan karşı çıkanlar, ehl-i Şia/Caferi ile kardeşliği tesis etme girişimlerinde hem haklılar hem de samimiler.
Rahmanî bir güzergâh üzereler.
Ehl-i Kitapla/Haçlılarla ittifak konusunda sessiz duranların, sessiz durarak bu ittifakı onaylayanların, aman Şiîler geliyor, Sünnîlik elden gidiyor çıkışları samimi değildir.
Rahmanî de değildir.
Haçlının İngilizce söylediğini Türkçeye çevirip tekrarlayanları destekleyenler mi Sünnî oluyormuş?
İslam dünyasının işgal edilmesini seyredip, Müslümanlara reva görülen her çeşit iğrençliği “var bir hikmeti” diye yorumlayanların Sünnî geçinmeleri tiyatrodur.
O, Sünnîlik değil, ‘suni’liktir.
Suni: Yapay, göstermelik, samimiyetsiz, köksüz, temelsiz.
Hazret-i Muhammed’e hakaret etmek demokratik bir haktır diyeni NATO Genel Sekreteri seçenlerle birlikte durup, Hazret-i Ebû Bekr ile Hazret-i Ömer’i (Allah ikisinden de razı olsun) savunmaya kalkışmak iki değil çok yüzlülüktür.
Düz mantıkla söylersek, Hazret-i Muhammed’e hakaret küfrü gerektirir. O hakareti yapanı desteklemek de…
1-Allah’a iman.
2-Meleklerine iman.
3-Kitaplarına iman.
4-Resûllerine iman.
5-Ahret gününe (ölüm sonrası hayata iman).
6-Kadere iman.
Ehl-i Şia’nın (Caferîliğin) amentüsü
1-Tevhid.
2- Nübüvvet.
3-Meat.
4-Adalet. (Kadere iman, az biraz farklılıkla)
5-İmamet.
Ehl-i Kitap (Katoliklerin) amentüsü/iman esasları.
1- Ben, yeri ve göğü yaratan, herşeye Kâdir Baba Tanrı’ya ,
2-Ve Efendimiz olan, O’nun biricik oğlu İsa’ya;
3-Ruhü’l–Kudüs’ten gebe kalana;
4-Ve bâkire Meryem’den doğana;
5-O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne
6-Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne
7-Cehennemlere indiğine,
8-Üçüncü gün, tekrar canlandığına,
9-Göklere çıkıp, Kâdir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna,
10-Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;
11-Ruhü’l–Kudüs’e,
12-Mukaddes Katolik kilisesine;
13-Azizlerin cemaatına;
14-Günahların affedileceğine,
15-Vücudun tekrar canlanacağına;
16-Ebedi hayata... inanırım.
İşte size Katolik Hıristiyan amentüsü/iman esasları.
Bir inanışın esasını, temellerini oluşturur “amentü”.
“Amentü” asıldır. İman esaslarına usûl, ibadetlere de furû’ denir.
Ehl-i Sünnet’in iman esaslarıyla, Şia’nın/Caferîliğin inanç esaslarında, dinin esasını oluşturan “tevhid/Allah’ı birleme” ve Allah’ı kullara öğreten “nübüvvet” konusunda bir sıkıntı olmadığı gibi, öldükten sonra dirilme inancı (“meat” ve “ahrete iman”) konusunda da bir sıkıntı yoktur.
Adalet inancını; hayır Allah’tan, şer şeytandandır şeklinde açıklar Caferîlik.
Ehl-i Sünnet’in hayır ve şer Allah’tandır görüşü var.
Her görüşün kendince haklı izahları var.
O ayrı bir konu.
Benim ele almak istediğim konu ise şudur.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “ahır zaman” şartlarının bir gereği olarak savunduğu Şii-Sünni birlikteliğine/kardeşliğine şiddetle karşı çıkanların, mesele “ehl-i kitapla ittifak” noktasına taşınınca suspus olmaları.
İşte beni hayrete ve haşyete düşüren şey bu.
Bundan daha da vahim olanı ise, Şii olmaktansa Hıristiyan olmayı yeğleyenlerin alkışlanması, mükâfatlandırılması.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın yerinde tespitiyle; “biz bugünden sonra Alevî olamayız, çünkü bizim hayat anlayışımız Sünnîlik üzerine bina edildi.”
Yani biz Sünnîyiz.
Ama Alevî/Şiî/Caferî olanlar, bizim kardeşlerimizdir.
Bu insanlarla usulde/amentüde aramızda bir ihtilaf da yoktur.
Hatta okuyanlar hatırlayacaktır.
Bu köşede daha önce kaleme aldığım, “Şia’nın tevhid inancı” başlıklı iki yazımda da ifade ettiğim gibi, Şia’nin tevhid anlayışı bizden daha güçlüdür.
Tevhid denince ne anladıklarını o yazılardan okuyabilirsiniz.
Bu dünyayı asla kabullenemeyenlerin, bizimle hiçbir ortak paydası olmayan Haçlı dünyasını baş tacı etmelerini anlamak mümkün değildir.
Dinlerarası Diyalog sonradan çıkan ve yumuşatılarak sunulan bir başlıktır, süslü ve soslu bir zehirdir.
Said-i Nursî ise ehl-i kitap ile ittifak etmeyi şart koşar.
Onun kadim öğrencilerinden Ahmet Şahin, Zaman’daki köşesinde; “ehl-i kitapla amentüde ittifakımız var” başlığıyla kaleme aldığı yazıda üstadının bu fikrini dillendirmişti.
Sünnîlik aşkına dönüp şaşkına 45 yılla yargılananların ehl-i kitapla ittifak çabalarına sessiz kalmaları da çok manidardır.
“Ba’de harab-i Basra” (Basra tahrip olduktan sonra) ya da bir başka ifadeyle, iş işten geçtikten sonra yapılan samimiyetsiz çıkışlar sadece Haydar Baş Hoca’nın o sürece ta baştan ve imanının gereği yaptığı karşı duruşu perdeleme gayretinden başka bir şey değildi.
Daha sonra sergiledikleri tutarsızlıklar samimi olmadıklarının en açık ispatı değil mi?
Ehl-i kitapla ittifaka/Diyaloğa, ta baştan karşı çıkanlar, ehl-i Şia/Caferi ile kardeşliği tesis etme girişimlerinde hem haklılar hem de samimiler.
Rahmanî bir güzergâh üzereler.
Ehl-i Kitapla/Haçlılarla ittifak konusunda sessiz duranların, sessiz durarak bu ittifakı onaylayanların, aman Şiîler geliyor, Sünnîlik elden gidiyor çıkışları samimi değildir.
Rahmanî de değildir.
Haçlının İngilizce söylediğini Türkçeye çevirip tekrarlayanları destekleyenler mi Sünnî oluyormuş?
İslam dünyasının işgal edilmesini seyredip, Müslümanlara reva görülen her çeşit iğrençliği “var bir hikmeti” diye yorumlayanların Sünnî geçinmeleri tiyatrodur.
O, Sünnîlik değil, ‘suni’liktir.
Suni: Yapay, göstermelik, samimiyetsiz, köksüz, temelsiz.
Hazret-i Muhammed’e hakaret etmek demokratik bir haktır diyeni NATO Genel Sekreteri seçenlerle birlikte durup, Hazret-i Ebû Bekr ile Hazret-i Ömer’i (Allah ikisinden de razı olsun) savunmaya kalkışmak iki değil çok yüzlülüktür.
Düz mantıkla söylersek, Hazret-i Muhammed’e hakaret küfrü gerektirir. O hakareti yapanı desteklemek de…
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024