Ekonominin en zor yılı
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, yaptıkları çalışmaya göre bu yıl bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 12’ye kadar çıkabileceğine işaret ederek, "Kısıtlama tedbirleri sonucu hanehalkı gelirleri yüzde 26.5 geriliyor, toplam özel tüketim harcama talebi yüzde 23 azalıyor" dedi.
22.06.2020 14:45:00
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, basına yaptığı açıklamada, Türkiye'nin koronavirüs krizinden en çok etkilenen ekonomiler arasında yer aldığına işaret ederek, "Yaptığımız bir çalışma, sanayi sektörlerinde yüzde 30'u aşan bir daralma ve işsizlikte de yüzde 34'lük bir krize işaret ediyor. Bizim öngörülerimiz sektörel bazda yüzde 10 ile yüzde 60 arasında daralmalara işaret ediyor. Bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 12'ye kadar büyüyebileceğini gösteriyor. Yine çalışmamıza göre, kısıtlama tedbirleri sonucu hanehalkı gelirleri yüzde 26.5 geriliyor, toplam özel tüketim harcama talebi yüzde 23 azalıyor ve yatırım harcamaları yüzde 66.7 düzeyinde daralıyor. Küçük ve orta boy işletmelerin böylesi bir şoka karşı durmalarını bekleyemeyiz" dedi. Bütçe açığının milli gelirin yüzde 3'üne ulaştığı, yüksek enflasyon ve dövizde belirsizliğin hüküm sürdüğü bu ortamda etkili kamu politikalarının uygulanması için manevra alanının daraldığına işaret eden Yeldan, "Şu ana kadar ekonomi idaresinin almış olduğu tedbirler, çoğunlukla ucuz kredi ve borçlanmayı teşvik edip talebi borçlanarak canlandırmak ve işini kaybedenler için ise şirketlere gene kredi borçlandırması yoluyla kaynak aktararak aslında sermayeyi kurtarmaya yönelik politikalardan oluşmakta. Bütün kurgunun ana amacı özellikle inşaat ve finans sermayesini gözetmesidir" şeklinde konuştu.
En zayıf halka döviz
Döviz kurunun ekonomideki dengesizliklerin bir yansıması olduğuna işaret eden Yeldan, "Bir yerde dengesizlik varsa, sistemin bütününde bunun mutlaka yansıması olacaktır. Döviz piyasalarındaki kriz aslında yurtiçinde tüketim ve üretim dengesizliğinin, tasarruf ile yatırım açığının sonucudur. Türkiye ekonomisinin sorunları bu yüzden sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık görünümdedir. Bu da swap (takas) ya da benzeri gelip geçici, kısa vadeli yapay müdahalelerle çözülemeyecektir. Bu tür uygulamalar yoluyla kalıcı döviz girişi sağlanması ve reel sektörlere fon sağlanması beklenmez. O yüzden dövizin ihracat geliri ya da doğrudan yatırım yoluyla Türkiye'ye kazandırılması esastır. Zaten dengesiz ve kırılgan nitelikli ulusal piyasalarda enflasyon ve dövizde de daha yüksek çaplı bir pahalılaşma kaçınılmaz durmakta. İstihdam yaratma kapasitesi zaten çok yıpranmış olan Türkiye ekonomisinde işsizliğin ve/veya düşük ücretlerin süregeleceğini tahmin etmek güç gözükmüyor." EKONOMİ SERVİSİ