Emperyalizme karşı milli istiklal

Emperyalizm terimi, aslında bugün bizim Türk milleti olarak diğer devlet ve milletlerle; özellikle de batıyla olan ilişkilerimizi anlamada kullanabileceğimiz çok işlevsel bir terimdir. Bunu uzun süre solcular, Marksistler, Komünistler kullandı. Sırf onlar kullandı diye ve onlara ait zannedilerek milliyetçiler, bu kelimeyi kullanmaktan kaçındı. Halbuki emperyalizm terimi, sadece Komünistlerin inhisarında olan bir terim değil. Tam tersine aslında Komünistlerin de kullanamayacağı, kullandıklarında utanmaları gereken bir terimdir bu. Zira komünist rejim adı altında yıllarca Ruslar, Orta Asya Türklüğü üzerinde tamamen emperyalist baskılar uygulamıştır. Emperyalizm, sadece Türk milliyetçilerinin göğüslerini gere gere kullanabilecekleri bir kavramdır. Zira görülmüş ve yaşanmıştır ki Komünistler de, İslamcılar da, liberaller de, etnik kavmiyetçi Türk düşmanı ırkçılar da emperyalizme ram olmuşlardır. Bu sayılan kesimlerin bugün ve eskiden hep, Amerika'nın kanatları altında faaliyet yapıyor ve ülke yönetiyor olmaları bunun kanıtıdır.Önce terimi belirginleştirelim. Emperyalizm, özellikle Roma İmparatorluğu zamanından beri daha çok gündeme gelen bir terim. Roma bir imparatorluktur, yani emperyalisttir. Emperyalizm, Roma'nın kendisini merkeze alarak, kendi dışında kalan bölgeleri, milletleri, kişi ve toplulukları siyaseten egemenliği altına alması, istediği gibi yönetmesi, ekonomik olarak onların yer altı ve yer üst tüm zenginliklerini, hem tabiî hem insanî zenginliklerini yağmalamasıdır. Yani hem vatanlarının doğal ürünlerini yağmalamaları, hem de insanları köleleştirerek ya da köle niyetine karın tokluğuna çalıştırarak yağmalaması, sömürmesidir. Emperyalizm sadece siyasî ve ekonomik baskı, kuşatma ve yağma düzeninin adı değil; aynı zamanda kültürel anlamda da diğer millî yerel kültürleri yok edip, kendi kültür ve medeniyetini dayatmasıdır. Bir de ordularla gelen işgal ve baskı faaliyeti de askerî emperyalizmdir. O halde kabaca emperyalizm, MÖ 1. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu ile belirgin olarak gündeme gelen bir kavramdır. Bugünkü Amerika ve Avrupa Birliği de Roma İmparatorluğu'nun devamıdır ve bunlar da emperyalist yapılardır. Tabiî mana ve işlev olarak emperyalizm, aslında çok daha önceden; ta Habil-Kabil kavgasıyla başlıyor. Yani Kabil'in kendi hakkına razı olmayıp Habil'in haklarına göz dikmesiyle, taşkınlığıyla, ihtiraslarıyla, onun üzerinde uyguladığı baskı, yıldırma ve zulümle başlayan bir süreçtir. Ama daha sistemli, daha geniş ve daha güncel anlamıyla, daha belirgin biçimde emperyalizm terimi, kabaca Roma İmparatorluğuyla öne çıkıyor ve bugüne kadar geliyor. Bugün emperyalizm, Roma'nın devamı olan Amerika ve Avrupa Birliği ile devam ediyor. Yani bugün Türkiye ile Amerika ve Avrupa Birliği ilişkileri tamamen emperyalist ilişkilerdir. Bu bağlamda Amerika ve Avrupa Birliğinden oluşan Batı dünyası ya da daha doğru tabirle Haçlı-Siyon ittifakı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti üzerinde siyasi, ekonomik, kültürel ve askerî emperyalist baskılar uygulamaya devam etmektedir. Bu bağlamda devam eden anayasa yapma çalışmaları, çıkarılan hemen hemen bütün kanunlarımız, tamamiyle Amerika ve Avrupa Birliği talimatları ve dayatmaları ile oluyor. Bu, tamamen siyasi emperyalizmdir. Bağımsız millî siyasî irademizin devre dışı bırakılıp gâvurun siyasî iradesine mahkûm olma halini yaşıyoruz. İri siyasi partiler, emperyalist Batıdan habersiz ve izin almadan yerli, millî, İslamî niteliklere sahip, bağımsız siyasî irade beyan etmekten korkuyor, çekiniyor. Üretecekleri bütün siyasi prfojeleri batıya göre oluşturmaya çalışıyorlar. Zihinlerinde, beyinlerinde her zaman Batı ne der, Amerika ne der, Avrupa ne der, hatta İsrail ne der kaygısı, temel belirleyici ve yönlendirici bir kaynaktır. Siyasî karar alma ve uygulamanın tamamen batıya bağımlı bir çerçevede gerçekleşmesi, tarih boyunca hür ve efendi yaşamış bir millet olan Türk milleti için tam bir zillet ve aşağılık halidir. Amerika'nın ya da Avrupa Birliği'nin yerli sömürge valisi gibi davranıp ülke yönetmeye kalkanların kişisel aşağılıkları bir tarafa, temsil ettikleri Türk milleti için reva gördükleri alçaltıcı durum, hazmedilecek gibi değil.Ekonomik anlamda zaten gâvura satılmadık işletmemiz, bankamız, şirketimiz, madenlerimiz, limanlarımız vs kalmadı. Türk parası, hürriyetini kaybetmiş, dolara bağlı kopya bir kâğıt hüviyetine büründürülmüştür. Türk vatanında para toplayan ve dağıtan bütün kurumlar, Türk olmayanların, yabancıların, Türk düşmanlarının eline geçmiştir. Bu durumda paranın efendisi yabancılar olmuş, Türkler de onların işçisi, güvenlik görevlisi konumuna itilmiştir. Böylelikle ekonomik emperyalizm de olanca iğrençliği ile Türk milletinin omzuna; hatta bütün zerrelerine musallat olmuştur.Kültürel emperyalizm faaliyetleri sonucunda da ülkemizde Türk-İslam kültür ve medeniyeti yok edildi. Onun yerine batının batıl kültürü hâkim kılındı. Kitleleri sürükleyen müziğimizde, sinemamızda, diğer sanat dallarımızda yerli ve millî bir hava yoktur. Tamamen batı kopyası bir duyma biçimi, duyarlılık ve duygululuk hâli egemen olmuştur. Edebiyatımız neredeyse bütünüyle batı edebiyatının kötü bir kopyası olarak çoğaltılmaktadır. Ev düzenimiz, mahalle kurumumuz, giyinme, eğlenme tarzımız, tatil alışkanlıklarımız, iş ve gündelik hayatımızı ören hemen hemen her faaliyetimiz, yine aynı şekilde Batılı gâvurların alışkanlıklarının birer yansımasıdır. Bütün bu durumlar, Türk milleti olarak kültürel emperyalizme maruz kalışımızın birer göstergesidir. Askerî olarak da Türk ordusu, hem silah, teknoloji, mühimmat bakımından kendi millî silah sanayimimizi kuramayarak ya da kurulmasına izin verilmeyerek Batıya bağımlı kılınmış, hem de Türk milletinin ve Atatürk'ün bağımsız ordusu olmaktan çıkarılmış, NATO'nun İslam coğrafyasında Haçlı-Siyon şirketlerin menfaatlerini koruyan operasyonel birliğine dönüştürülmüştür. Ayrıca vatanımızın birçok şehri, köyü, orası burası Batılıların irili ufaklı bir sürü askerî üssü tarafından işgal edilmiştir. Bütün bunlar da askerî emperyalizmin sonuçlarıdır.Milletimiz üzerindeki her anlamdaki ve alandaki emperyalist işgallere son vermek, tam istiklâlci bir zihniyeti kuşanmakla, yani tam Türk olmakla, yüzde yüz yerli ve millî bir idareye kavuşmakla, siyasetimizi, ekonomimizi, kültürümüzü ve ordumuzu tamamen millîleştirmekle mümkün olacaktır. Türk milleti bu istiklâl mücadelesine vakit geçirmeden başlamalıdır. Bugün başlamazsa yarın yok olacaktır. Bu beyan, bir felâket tellallığıdır.