Emperyalizmin dinlerarası diyalog tezg

Haçlı Batı emperyalizminin özellikle Tanzimat'tan bu yana geçen süreçte Türk milletini kendisi açısından tehlikeli olmaktan çıkarıp etkisiz hale getirme projeleri yoğun olarak devam ediyor. Bu projenin 2 temel unsuru var: Türk'ün Kur'an ve hadis kaynaklı saf İslam imanını ve Türklük bilincini yok etmek. Bunun için Renan gibi hem kendi üniversitelerinde yetiştirdikleri oryantalistler vasıtasıyla dışarıdan saldırıyorlar, hem de bu işi Tevfik Fikret gibi içimizden ayarladıkları mankurtlar aracılığıyla yapıyorlar. Enternasyonalizm, hümanizm, liberalizm, komünizm, hoşgörü, diyalog gibi fikirlerin bize dönük ortak yönü, hep İslam ve Türklük bilincimizin yok edilmesine yönelik olarak kullanılmasıdır. Bu meseleyi somutlaştıracak bir örnek verelim. 1930'da ilk çok partili hayata geçiş denemesinde Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuramcısı olan, Türkçü bilinen ama esasında Türkçülüğü bir sos olarak kullanan, gerçekte ise Batı liberalizminin yeniçerisi olan Ahmet Ağaoğlu (1869?1939) diye birisi var. Bu kişinin Türklükle de Müslümanlıkla da alakası olmadan, tamamen batılı bir kimlik ve kişilikle yetiştirdiği, Türkiye'nin ilk kadın avukatı olan kızı Süreyya Ağaoğlu (1903-1989), hatıralarında bugünü anlamamıza yarayacak bilgiler aktarıyor. Bu hanım, 1946'da Türk ve Müslüman düşmanı Ahmet Emin Yalman'ın önderliğinde bir dönem kendisinin de başkanlığını yaptığı Hür Fikirleri Yayma Cemiyetini kurmuşlar. Başkanları da yine Batı liberalizminin sözcülerinden Ali Fuat Başgil imiş. Bunlar, bu dernek faaliyetleri kapsamında Uluslararası Liberaller ile işbirliği kurmuşlar. Ahmet Emin Yalman ile birlikte Hollanda ve Stuttgart'ta Liberallerin toplantılarına katılmışlar. Şöyle diyor: "Stuttgart toplantısı benim için çok ilginçti. Sonradan Adenauer olduğunu öğrendiğim bir zat çok güzel bir konuşma yaptı." (Bir Ömür Böyle Geçti, İstanbul 1975, s.94-95)Batılı ülkeler bu hanımı sürekli konferanslara çağırırlar. Bu da oralarda Batının hoşuna gidecek şeyler anlatır. Bu konferanslar, bir bakıma Batıya tapınma seanslarıdır. Yine bir davet sırasında 1946'da Amerika'da Wellslay College'in küçük kilisesinde bir toplantıda Amerikalılar bu hanıma Müslümanlık hakkında bir konuşma yaptırırlar. Bu konferansta Amerikalılara neler anlattığını kendi ağzından dinleyelim:"Ömrümde ilk kez din üzerinde konuşuyordum. Nelerden bahsedeceğimi bütün gece düşündüm. Neticede bütün dinlerin insanları iyi ahlaklı olmaya sevk eden vasıtalar olduğunu, yalnız tuttukları yolların ayrıldığı konulu bir konuşma yaptım. Konuşmayı sualler izledi. Daha sonra İncil'den bütün insanların birbirlerini sevmesi gerektiğini ifade eden bir ilahiyi beraberce söylediler. O zaman kendi kendime düşündüm: Teşvikiye Camii'nde veya bir mescitte başka dinden bir hukukçu kadına kendi dini üzerinde bir konuşma yaptırılır mıydı acaba? İşte geniş fikirli bir ortamın ne demek olduğunu orada kavradım." (s.98)"1947 yılı başında Amerika gezimi tamamlayarak Londra'ya döndüm. Yeni Dünya yolculuğu benim için çok faydalı olmuştu. Her gittiğim yerde şahsiyet olarak çok ilgi görmüş, âdeta şımartılmıştım. Gazeteler benden övgü dolu sözlerle bahsetmişlerdi. Bu üç ayın her anını memleketimi ve Türk kadınını Amerikalılara tanıtmak için harcamanın bana verdiği manevi haz çok büyüktü. Ben de gittiğim, gezdiğim yerlerden şahsım ve memleketim için yararlı olabilecek pek çok şey öğrenmiştim. Amerika'dan döndüğümde şahsî kanaat, düşünce ve inançlarımda kesin değişiklikler olduğunu fark ettim. Bunların başında din konusundaki fikirlerim geliyordu. Aynı Allah'a ve peygamberlere inanan ayrı ayrı dinlere mensup insanların karşılıklı saygı, güven ve anlayışla aynı hayatı paylaşabilmelerini çok takdir etmiştim. İmparatorluk olmamakla beraber Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi. Âdetim olmadığı halde din konusunda eserleri inceleme eğilimine kapıldım. Tanıştığım ve pek çok takdir ettiğim kıymetli Protestan papazlarla uzun uzun bu konuları tartıştık. Onların değişik inançlardaki kimseleri birbirlerine karşı saygı ve güvenle dolu bir halde kaynaştırmak için kurdukları mahallî gençlik kulüplerini ibretle izledim." (s.100)Demek ki misyonerliğin bir taktik şekli olan Dinlerarası Diyalog ve Ilımlı İslam projeleri önce de vardı, o zaman da vardı, bugün de devam ediyor. Hür fikirleri yaymadan ve liberalizmden de bu anlaşılıyormuş. Demokrat Parti bakanı Samet Ağaoğlu'nun kızkardeşi, bir Almanla evli, sürekli batılı ülkelere gidip gelen, oralarda el üstünde tutulup ağırlanan ve konuşturulan bu hanım ve bunun benzerlerini bugün de cemaatçi, İslamcı kılığı altında bol miktarda görüyoruz. Türk milleti, kimliğinin iki temel taşı olan İslam ve Türklük değerlerinin istiklaline, önce bunları yok etmeye memur emperyalizmin içimizdeki bu yeniçerilerini tanımakla kavuşacaktır.