“Ey basiret ehli ibret alınız”

Duyduklarınızdan ibret alınız.

Okuduklarınızdan ibret alınız.

Size anlatılanlardan ibret alınız.

Çok çok eski kavimlerin yaşadıklarından, yapıp ettiklerinden ve yapmayıp ihmal ettiklerinden ötürü başlarına gelenlerden ibret alınız.

Yakın tarihten, kendi öz dedelerinizin yaşadıklarından, ihmalleri yüzünden başlarına gelenlerden ibret alınız.

Olanlardan ibret almak basiret sahiplerinin işidir.

Yaşananlardan ibret alıp olacakların önüne geçmek için tedbir almak dahi basiret ve feraset ehlinin vasıflarındandır.

Kur'an-ı Kerim'i okurken, özellikle eski kavimlerin hayat hikâyelerinin anlatıldığı ve kendilerini uyarmak için gönderilen Peygamberlerle tartışmalarının anlatıldığı bölümlerin sonunda; 'ey akıl sahipleri ibret alınız, ey basiret ehli ibret alınız' uyarıları ile karşılaşırız.

Aklının kullanan kavimler, basiretlerini ve ferasetlerini kaybetmemiş olan toplumlar 'dur bakalım ne olacak' moduna asla girmezler, elleri koynunda olacakları seyretmezler tam aksine, olanlardan ders çıkararak, ibret alarak olacakları renginden ve kokusundan anlar, ona göre de tedbir alırlar.

'Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir' diyerek, 'su uyur düşman uyumaz' cümlesini kulaklarına küpe yaparak bu dikkatle yatar, bu dikkatle kalkarlar ve asla tedbiri elden bırakmazlar.

Yöneticisi ile yönetilenleri ile tarih boyunca nice çilelere, nice ihanetlere maruz kalmış olan bu çilekeş millet, on milyonlarca kilometrekare vatan toprakları, sadece bir milyon kilometrekarenin altına düşmüş olan bu millet, herhangi bir gelişme karşısında, küresel güçlerin dayatmaları karşısında, 'dur bakalım ne olacak' diyemez.

Üstelik inandığı, iman ettiği, imanına şahit tuttuğu ve günde beş vakit okuduğu hayat kitabı Kur'an; 'ibret alınız, ders alınız, aklınızı kullanınız' uyarıları ile dopdolu iken…

En tavandan en tabana kadar bütün bir milletin mutlaka ama mutlaka basiretini ve ferasetini kuşanacağı, aklını ve mantığını sonuna kadar kullanacağı, ince eleyip sık dokuyacağı, kılı kırk yaracağı günlerden geçiyoruz.