Anne ve baba adaylarının 9 ay 10 günlük uzun bekleyiş sonrasında kötü sürprizle karşılaşmamaları için gebelik takibinde izlenmesi gereken prosedürün hayati önem taşıdığı, belirli haftalarda yapılması gereken 5 ayrı testin, fetüste, kromozom veya gelişme bozukluğu bulunup bulunmadığının saptanmasında çok önemli olduğu vurgulandı.
Risk aza indirgenmeli
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakup Erata, bebeğinde anormallik bulunması anlamında her hamilenin risk taşıdığını, bu riskin yaşın ilerlemesiyle birlikte arttığını söyledi. Prof. Dr. Erata'nın verdiği bilgiye göre, anne adayları, bu riskleri ortadan kaldırmak amacıyla ilk testlerini, gebeliklerinin 11-14 haftaları arasında yaptıracaklar. 2000 yılının sonundan itibaren uygulanmaya başlayan ve erken risk tahmininde önemli özelliği bulunan bu testte, ültrason taramasıyla bebeğin ense kalınlığı ölçülüyor. Alınan görüntülerde, ense kalınlığında artış belirlenmesi, bebekte, kromozom bozukluğu ya da genetik ve kalp hastalıkları ihtimalini düşündürüyor.
Anormallikler anlaşılabiliyor
Bu taramayla ileride gelişebilecek anensefali (başın oluşmaması) ve bağırsakların dışarıda olması gibi anormalliklerin de saptanabildiğini kaydeden Prof. Dr. Erata, değerlendirmede ayrıca, el ve ayaklar ile mide ve mesanenin de görüntülenmesi gerektiğini söyledi. Bunun ardından anne adayından alınan kanda yapılan ikili testte ise B-hCG ve PAPP-A hormon düzeylerinin ölçüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Erata, tüm bu bulgular ile bebeğin kalp atım hızının değerlendirmeye alınarak, down sendromlu çocuk doğurma riskinin yüzde 85 oranında belirlendiğini, ancak hala riskin tamamen yok edilemediğini söyledi.
Prof. Dr. Erata, yaşı 35'ten yukarı olan anne adaylarıyla, bu taramalarda risk saptananlara plasentadan parça veya sıvı alınmasıyla yapılan farklı işlemlerle kromozom anormalliğinin kesin saptandığını bildirdi.
Risk aza indirgenmeli
Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakup Erata, bebeğinde anormallik bulunması anlamında her hamilenin risk taşıdığını, bu riskin yaşın ilerlemesiyle birlikte arttığını söyledi. Prof. Dr. Erata'nın verdiği bilgiye göre, anne adayları, bu riskleri ortadan kaldırmak amacıyla ilk testlerini, gebeliklerinin 11-14 haftaları arasında yaptıracaklar. 2000 yılının sonundan itibaren uygulanmaya başlayan ve erken risk tahmininde önemli özelliği bulunan bu testte, ültrason taramasıyla bebeğin ense kalınlığı ölçülüyor. Alınan görüntülerde, ense kalınlığında artış belirlenmesi, bebekte, kromozom bozukluğu ya da genetik ve kalp hastalıkları ihtimalini düşündürüyor.
Anormallikler anlaşılabiliyor
Bu taramayla ileride gelişebilecek anensefali (başın oluşmaması) ve bağırsakların dışarıda olması gibi anormalliklerin de saptanabildiğini kaydeden Prof. Dr. Erata, değerlendirmede ayrıca, el ve ayaklar ile mide ve mesanenin de görüntülenmesi gerektiğini söyledi. Bunun ardından anne adayından alınan kanda yapılan ikili testte ise B-hCG ve PAPP-A hormon düzeylerinin ölçüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Erata, tüm bu bulgular ile bebeğin kalp atım hızının değerlendirmeye alınarak, down sendromlu çocuk doğurma riskinin yüzde 85 oranında belirlendiğini, ancak hala riskin tamamen yok edilemediğini söyledi.
Prof. Dr. Erata, yaşı 35'ten yukarı olan anne adaylarıyla, bu taramalarda risk saptananlara plasentadan parça veya sıvı alınmasıyla yapılan farklı işlemlerle kromozom anormalliğinin kesin saptandığını bildirdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.