Türkiye'de gençlik bugün, tarihin belki de en büyük kuşatmalarından birinin ortasında. Bir yanda uyuşturucu, diğer yanda sanal bahis ve kumar, öte yanda organize çeteleşme… Bu yapılar artık münferit sapmalar değil, milyonlarca dolarlık sektörlere dönüşmüş durumda. Sokak başlarında, telefon ekranlarında, sosyal medya akışlarında, okulların bahçelerinde… Gençliğin etrafındaki tehlike çemberi her geçen gün biraz daha daralıyor.
Üstelik işin en çarpıcı yanı, bu süreçlerin çoğu zaman devletin gözü önünde, hatta kimi zaman gözetiminde ilerlemesi. Spor Toto Teşkilat Başkanlığı eliyle yürütülen "yasal bahis" sistemi, gençliğin kumara karşı direncini kıran en büyük faktörlerden biri haline gelmiş durumda. Bir taraftan yasa dışı bahse karşı çıkmak, diğer taraftan teşvik ederek gelir sağlamak bir paradoks değil mi? Kumarın devlet eliyle meşrulaştırıldığı bir düzende gençlere "oynama" demek, etkisiz bir nasihat olarak kalıyor. Bu çelişki, yasadışı bahis ağlarının da ekmeğine yağ sürüyor: Yasal ortamda meşrulaştırılmış psikolojiyle büyüyen genç, birkaç tıkla yasa dışı platformların "daha yüksek oran" tuzaklarına çekiliyor.
Bugün Türkiye'de madde bağımlılığı yaşı 13–15'e kadar düştü, yasa dışı bahis pazarının yıllık hacminin 50–60 milyar TL olduğu tahmin ediliyor. Çeteleşme ise çoğu zaman bu iki alanla birlikte ilerliyor: Uyuşturucu satıcılığına sürüklenen genç, kısa sürede bahis borçlarını kapatmak için suç örgütlerinin taşeronu hâline geliyor. Aile bağları zayıfladıkça, değer duygusu kayboldukça bu ağlar gençleri kendine çekiyor.
Bu tablo sadece bireysel birer "ahlak problemi" değil; doğrudan ulusal güvenlik ve toplumsal beka meselesi. Çünkü değerler çökerse, sadece gençlik değil millet de çöker. Prof. Dr. Haydar Baş bu tehlikeyi yıllar önce görmüş ve "Kaybolan Değerlerimiz" başlığıyla başlattığı konferanslarla uyarmıştı. Uğur Kepekçi'nin bu konferans serisine atıfla aynı adla kaleme aldığı eserde şu tespit öne çıkar: "Kaybolan değerlerimiz konusu, bir milletin beka sorunudur, varlık yokluk meselesidir." Eserde açıkça vurgulandığı gibi, bir toplumu ayakta tutan yapı taşları değerlerdir; bu taşlar teker teker yerinden söküldüğünde bina çöker, toplum çözülür.
Uyuşturucu, kumar ve çeteleşme… Bunlar birer sonuçtur; kökeninde değer kaybı vardır. Aile yapısının çözülmesi, bireyciliğin ve tüketim kültürünün yüceltilmesi, sosyal medyanın gençleri gerçek hayattan koparması, aidiyet duygusunu silikleştirmiştir. Kepekçi'nin ifadesiyle, Türk toplumu "asırların emeğiyle yoğrulmuş değerlerinden adım adım uzaklaşmış, millet olma vasfını kaybetmeye yüz tutmuştur." Bu çözülmenin somut sonuçlarını görmek zor değil: Madde bağımlısı çocuklar, sanal kumar batağına düşmüş ergenler, sokak çetelerine karışmış gençler… Kepekçi eserinde sorunun kaynağını yalnız ailede değil, eğitim sisteminde ve devletin önceliklerinde de görür: "Eğitimli, dindar, ahlaklı gençler istenmiş ama sadece diplomalı gençler artmıştır." Bu tespit, meselenin yüzeyde değil, kökte çözülmesi gerektiğini gösteriyor. Sadece polisiye tedbirlerle değil; aileyi, okulu, mahalleyi yeniden değer ekseninde inşa ederek çıkış mümkün olabilir.
BTP'den toplumsal seferberlik çağrısı
İşte tam bu noktada, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) meseleyi bir siyasi konu değil, bir vatan ve gelecek meselesi olarak ele alıyor. Genel Başkan Hüseyin Baş liderliğinde başlatılan "Geleceği Savunmak" konferanslar serisi, gençliğe yönelik bu kuşatmayı kırmak için ulusal ölçekte bir farkındalık seferberliği hedefliyor. Programın temel amacı: Gençlere kurulan tuzakları isim isim anlatmak, aileleri, eğitimcileri ve yerel yönetimleri ortak bir savunma hattına çağırmak, "Yasal" etiketiyle meşrulaşan risklere karşı toplumsal basireti uyandırmak.
Bu konferanslar, Haydar Baş'ın başlattığı "Kaybolan Değerlerimiz" hareketinin sahadaki güncellenmiş devamıdır.
Gerçek şu ki kumar, uyuşturucu ve çetenin en büyük rakibi yüksek değerlerdir. Gençlere telefonlarından bir tıkla ulaşabilen bu ağlara karşı tek kalıcı savunma, ailede ve okulda köklenen değer bilinci olabilir. Bu nedenle mesele, yalnız polisiye değil; kültürel, ahlaki, toplumsal bir mücadele olarak görülmelidir. Bugün hükümetin yaklaşımı hâlâ "dostlar alışverişte görsün" görüntüsü veriyor: birkaç kampanya, birkaç rapor, birkaç afiş. Oysa gençlik dosyası vitrin değil, vicdan ister. Eğer bu meselede "önce değer" anlayışı merkeze alınmazsa, kaybettiğimiz sadece gençler değil, millet olma vasfımız olacak.
Sonuç: Bu Çocuklar Bizim, Bu Vatan Bizimdir. Şimdi mesele şu: Her anne-baba, her öğretmen, her yerel yönetici kendine sormalı — "Evimde, sınıfımda, sokağımda değer duygusunu nasıl yeniden kurarım?" Bu sorunun cevabını ertelemek, kaybı büyütmektir. Bağımsız Türkiye Partisi'nin çağrısı siyasî değil, millîdir. Çünkü bu çocuklar bizim… ve bu vatan bizim.
Gençliği korumak, geleceği savunmaktır.
- Geleceği savunmak: Bir nesli kayıp vermemek / 20.09.2025
- Sağ–solun ötesinde: Türkiye siyasetini yeniden okumak / 11.09.2025
- Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması / 09.09.2025
- Batum’un Osmanlı ve Türkiye Eksenindeki Tarihsel Serüveni / 03.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Halkın gündemi ekmek, komisyonun gündemi anayasa / 24.08.2025
- Vatan sağ olsun / 23.08.2025
- Alaska Zirvesi: Yeni paylaşım masasında Türkiye nerede? / 20.08.2025