Ebû Said-i Farûki
1833 (H. 1249) senesinde hacca gitti. Oğlu Şah Ahmed Said'i kendi yerine bıraktı. Her uğradığı şehir halkı, gelişini, şeref, nimet ve bereket bilip, huzur ve sohbetine koştu. Ramazan-ı şerifte Bander Münebbi'de idiler. Burada teravih namazında bir hatim okudu. Şevval'in başında gemiye binip Zilhicce'nin başında Cidde'ye ulaştılar. Mevlana Muhammed Can (ra) o zaman Harem'in en büyük alimi idi. Karşılamaya geldi. Zilhicce'nin ikisi veya üçünde Mekke'ye gitti.
Haremeyn halkı, kadıları, müftileri, ümera ve uleması ile birlikte son derece tazim ve hürmetle huzuruna geldiler. Şeyh Abdullah Sirac, Şafii müftisi Şeyh Ömer, Müfti Seyyid Abdullah Mirgani Hanefi, amcası Şeyh Yasin Hanefi, Şeyh Muhammed Abid Sindi ve diğer meşhur zatlar onunla görüşmeye geldiler.
Şah Ebu Said Faruki hazretleri buyurdu ki; "Allah-u Teala'nın sonsuz ihsanı, kullarından birine eriştiği zaman, o kulunu kendi dostlarından birinin hizmetine ulaştırır. O da nefsinin isteklerine uymamayı ve ona ağır gelen şeyleri yapmayı, yani İslamiyet'e uymayı emir buyurur. Böylece onun batınını yani kalbini ve nefsini temizler. Bu zamanda talebeye zikretmeyi, yani Allah-u Teala'yı kalbi ile anmayı emrederler. Amel ve ibadetlerde ve her işte orta yolda olmayı emredip nice kırk günlük çilelere bedel olan teveccühlerini daima talebeleri üzerinde bulundururlar. Talebelerine, Ehl-i Sünnet itikadına göre inanmayı, sünnet-i seniyyeye uymayı, bütün bid'atlerden sakınmayı emrederler. Mümkün oldukça azimetle amel edip ruhsatlara kapılmamalarını tenbih ederler."
Abdullah-ı Dehlevi hazretleri vefatı hastalığında, Luknov'da bulunan Ebû Said Müceddidi'yi Delhi'ye çağırmak için bir kaç mektup yazdı. Maksatları onu kendi makam ve yerlerine oturtmak idi. Bu mektuplardan biri şöyledir:
"Sahibzade, nesebi ve hasebi yüksek, Şah Ebû Said sahib hazretleri: Allah-ü Teala size selamet versin. Esselamü aleyküm ve rahmetullah! Bugünlerde kaşıntım, zaîfliğim ve nefes darlığım arttı. Oturmak ve kalkmak çok güçleşti. Ayrıca bel ağrıları da bunlara eklendi. Namazları ayakta kılamıyorum. Şu anda ağır hastayım. Oturmaya bile takatim yoktur. Sizin gelmeniz çok uygun olur. Mevlevi Beşaretullah Sahip, evindekiler hasta olduğu için, evine gitti. Gelip gelmeyeceği belli olmaz. Bundan önce, yine sizi buraya çağıran birkaç mektup yazıp göndermiştim. Buraya gelmeyi düşünmediğinize hayret ettim. Fakîrin görünüşe göre düzelmesi, sıhhat bulması imkansız gibidir. Çok yazık ki, siz bu kadar gecikebiliyorsunuz.
Mısra:
"Bu işte güzeller naza çekeler."
Görüyorum ki, bu yüksek hanedanın makamına oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalığım esnasında sizin, bizim makamımızda oturduğunuzu ve kayyumluğun size verildiğini gördüm. Bu garib teveccühlere kabiliyetli sizden başka biri yoktur. Bu mektubumu alır almaz bu tarafa hareket ediniz ve olgun oğlumuz Ahmed Said'i, orada kendi yerinize bırakınız."
Ebû Said Faruki hazretleri, hocasının bu emri üzerine kendi yerine oğlu Ahmed Said Faruki'yi bırakıp Delhi'ye gitti. Hocası Abdullah-ı Dehlevi'nin vefatından sonra yerine geçip irşad, insanlara hak ve hakikatleri bildirme makamına oturdu. Dokuz yıl kadar taliblerin irşad ve hidayeti ile meşgul oldu. Güzel yollarının icabı olan acıları, şiddetleri, yoksulluk ve darlıkları hep çekti.
Devam Edecek
1833 (H. 1249) senesinde hacca gitti. Oğlu Şah Ahmed Said'i kendi yerine bıraktı. Her uğradığı şehir halkı, gelişini, şeref, nimet ve bereket bilip, huzur ve sohbetine koştu. Ramazan-ı şerifte Bander Münebbi'de idiler. Burada teravih namazında bir hatim okudu. Şevval'in başında gemiye binip Zilhicce'nin başında Cidde'ye ulaştılar. Mevlana Muhammed Can (ra) o zaman Harem'in en büyük alimi idi. Karşılamaya geldi. Zilhicce'nin ikisi veya üçünde Mekke'ye gitti.
Haremeyn halkı, kadıları, müftileri, ümera ve uleması ile birlikte son derece tazim ve hürmetle huzuruna geldiler. Şeyh Abdullah Sirac, Şafii müftisi Şeyh Ömer, Müfti Seyyid Abdullah Mirgani Hanefi, amcası Şeyh Yasin Hanefi, Şeyh Muhammed Abid Sindi ve diğer meşhur zatlar onunla görüşmeye geldiler.
Şah Ebu Said Faruki hazretleri buyurdu ki; "Allah-u Teala'nın sonsuz ihsanı, kullarından birine eriştiği zaman, o kulunu kendi dostlarından birinin hizmetine ulaştırır. O da nefsinin isteklerine uymamayı ve ona ağır gelen şeyleri yapmayı, yani İslamiyet'e uymayı emir buyurur. Böylece onun batınını yani kalbini ve nefsini temizler. Bu zamanda talebeye zikretmeyi, yani Allah-u Teala'yı kalbi ile anmayı emrederler. Amel ve ibadetlerde ve her işte orta yolda olmayı emredip nice kırk günlük çilelere bedel olan teveccühlerini daima talebeleri üzerinde bulundururlar. Talebelerine, Ehl-i Sünnet itikadına göre inanmayı, sünnet-i seniyyeye uymayı, bütün bid'atlerden sakınmayı emrederler. Mümkün oldukça azimetle amel edip ruhsatlara kapılmamalarını tenbih ederler."
Abdullah-ı Dehlevi hazretleri vefatı hastalığında, Luknov'da bulunan Ebû Said Müceddidi'yi Delhi'ye çağırmak için bir kaç mektup yazdı. Maksatları onu kendi makam ve yerlerine oturtmak idi. Bu mektuplardan biri şöyledir:
"Sahibzade, nesebi ve hasebi yüksek, Şah Ebû Said sahib hazretleri: Allah-ü Teala size selamet versin. Esselamü aleyküm ve rahmetullah! Bugünlerde kaşıntım, zaîfliğim ve nefes darlığım arttı. Oturmak ve kalkmak çok güçleşti. Ayrıca bel ağrıları da bunlara eklendi. Namazları ayakta kılamıyorum. Şu anda ağır hastayım. Oturmaya bile takatim yoktur. Sizin gelmeniz çok uygun olur. Mevlevi Beşaretullah Sahip, evindekiler hasta olduğu için, evine gitti. Gelip gelmeyeceği belli olmaz. Bundan önce, yine sizi buraya çağıran birkaç mektup yazıp göndermiştim. Buraya gelmeyi düşünmediğinize hayret ettim. Fakîrin görünüşe göre düzelmesi, sıhhat bulması imkansız gibidir. Çok yazık ki, siz bu kadar gecikebiliyorsunuz.
Mısra:
"Bu işte güzeller naza çekeler."
Görüyorum ki, bu yüksek hanedanın makamına oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalığım esnasında sizin, bizim makamımızda oturduğunuzu ve kayyumluğun size verildiğini gördüm. Bu garib teveccühlere kabiliyetli sizden başka biri yoktur. Bu mektubumu alır almaz bu tarafa hareket ediniz ve olgun oğlumuz Ahmed Said'i, orada kendi yerinize bırakınız."
Ebû Said Faruki hazretleri, hocasının bu emri üzerine kendi yerine oğlu Ahmed Said Faruki'yi bırakıp Delhi'ye gitti. Hocası Abdullah-ı Dehlevi'nin vefatından sonra yerine geçip irşad, insanlara hak ve hakikatleri bildirme makamına oturdu. Dokuz yıl kadar taliblerin irşad ve hidayeti ile meşgul oldu. Güzel yollarının icabı olan acıları, şiddetleri, yoksulluk ve darlıkları hep çekti.
Devam Edecek