İmam-ı Azam Ebu Hanife Hz.
İmâm-ı A'zam'ın babası Sâbit, daha bekar iken temiz, ahlaklı, takvâ ve vera sahibiydi. Zühdü, salahı ve ilmi pekçoktu. Yüzünde bir nur vardı. Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Elmayı alıp, abdestten sonra elinde olmayarak dişledi. Fakat tükrüğünde kan gördü. Kendi kendine; "Şimdiye kadar bana böyle bir hal olmamıştı. Buna sebep ısırdığım elma olmalı" dedi ve buna pişman oldu. Elma sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet ısırdığı elmanın ağacını buldu. Ağacın sahibini aradı. Onun cömert ve ihsan sahibi biri olduğunu öğrendi. Oradakiler; "Çok cömert ve ihsan sahibidir. Elma ağacındaki bütün elmaları alsan, alma demez. Bir tane elmadan ne çıkar" dediler. Sabit aramalardan sonra, bahçenin sahibini buldu ve; "Ya elmanın parasını al, yahut helal et" dedi. Bahçe sahibi onun haramlardan ve şüphelilerden sakınma husûsundaki gayretini görüp, hareketinin doğru olup olmadığını kontrol etmek istedi. Sabit'e; "Helal etmem için ne vereceksin?" diye sordu. Sâbit; "Altın istersen altın, gümüş istersen gümüş" dedi. Bahçe sâhibi; "Ben altın, gümüş isemem. Kıyâmet gününde senden dâvâcı olmamamı istiyorsan, bir teklifim var. Onu kabûl edersen hakkımı helâl ederim" dedi. Sâbit; "Teklifin nedir?" diye sordu. Bahçe sâhibi; "Benim bir kızım var; gözleri görmez, kulakları duymaz, dili söylemez, ayakları yürümez. Bunu sana nikah etmek istiyorum. Kabûl edersen elmayı sana helâl ederim. Yoksa, yarın kıyamet günü Allah-ü Teala'nın huzûrunda seni mahcûb ederim"dedi. Sâbit kendi kendine; "Ey dininde sâbit olan Sâbit! Kıyamette tehlike ve sıkıntılara mâruz kalmaktansa buna dünyada katlanmak daha iyidir" deyip kabul etti. Bahçe sahibi, teklifin kabûl edildiğini görünce, böyle bir kimseye kızını vereceği için çok sevindi. Nikahı yapıldı. Gece olunca Sâbit üzüntü ile nikâhlısını bulunduğu odaya girdi. Orada, gâyet süslü, güzel, sağlam, görür, işitir, konuşur, yürür bir hanımla karşılaştı. Hanımefendi kalkıp Sâbit'i karşıladı. Saygı dolu ifadelerle konuştu. Sâbit kendi kendine; "Yâ Rabbi! Bu ne iştir. Hayal mi yoksa rüya mı?" dedi. Hanımın kendi nikahlısı olduğundan şüphelenip odadan geri çıkmak istedi. Hanımı; "Niye çıkıyorsun ey Allah-ü Teala'nın sevgili kulu? Senin helalin benim!" dedi. Sâbit onu; "Baban seni bana kötüledi. Kördür, sağırdır, dilsizdir.kötürümdür" diye tarif etti. Sen ise ne güzel yürüyorsun ve ne iyi konuşuyorsun. Niçin böyle söyledi. Şaştım doğrusu. Muhakkak bunda bir hikmet vardır" dedi. Nikâhlısı kız; "Bu bir sırdır, açıklayayım. Babamın sözünde yalan yoktur. Dinini kayıran ve seven bir insandır. Seneler oluyor bu evden dışarı çıkmış değilim. Şimdiye kadar hiçbir yabancı, yüzümü görmedi. Ben de bir yabancı yüz görmedim. Bu sebeple gözlerim harama kördür. Kulağım bir yabancı sözü duymamış ve günah işlememiştir. Bunun için günaha karşı sağırdır. Ayaklarım günah yerlerine gitmez, bunun için kötürümüm. Dilimden hiç kötü söz, günaha sebep olan bir kelime çıkmadı. Onun için dilsizim. Babamın sözlerindeki hikmet budur" dedi.
Bu sözleri duyan Sabit bin Zûta Allah-ü Teala'ya şükretti ve; "Ya Rabbi! Sen her şeye gücü yetensin" dedi. Haramlardan ve şüphelilerden sakınma ve iffet esasları üzerine kurulan bu evlilikten ilim, irfan ve takva sahibi olacak olan Nûman isminde bir çocuk dünyaya geldi.
İmâm-ı A'zam'ın babası Sâbit, daha bekar iken temiz, ahlaklı, takvâ ve vera sahibiydi. Zühdü, salahı ve ilmi pekçoktu. Yüzünde bir nur vardı. Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Elmayı alıp, abdestten sonra elinde olmayarak dişledi. Fakat tükrüğünde kan gördü. Kendi kendine; "Şimdiye kadar bana böyle bir hal olmamıştı. Buna sebep ısırdığım elma olmalı" dedi ve buna pişman oldu. Elma sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet ısırdığı elmanın ağacını buldu. Ağacın sahibini aradı. Onun cömert ve ihsan sahibi biri olduğunu öğrendi. Oradakiler; "Çok cömert ve ihsan sahibidir. Elma ağacındaki bütün elmaları alsan, alma demez. Bir tane elmadan ne çıkar" dediler. Sabit aramalardan sonra, bahçenin sahibini buldu ve; "Ya elmanın parasını al, yahut helal et" dedi. Bahçe sahibi onun haramlardan ve şüphelilerden sakınma husûsundaki gayretini görüp, hareketinin doğru olup olmadığını kontrol etmek istedi. Sabit'e; "Helal etmem için ne vereceksin?" diye sordu. Sâbit; "Altın istersen altın, gümüş istersen gümüş" dedi. Bahçe sâhibi; "Ben altın, gümüş isemem. Kıyâmet gününde senden dâvâcı olmamamı istiyorsan, bir teklifim var. Onu kabûl edersen hakkımı helâl ederim" dedi. Sâbit; "Teklifin nedir?" diye sordu. Bahçe sâhibi; "Benim bir kızım var; gözleri görmez, kulakları duymaz, dili söylemez, ayakları yürümez. Bunu sana nikah etmek istiyorum. Kabûl edersen elmayı sana helâl ederim. Yoksa, yarın kıyamet günü Allah-ü Teala'nın huzûrunda seni mahcûb ederim"dedi. Sâbit kendi kendine; "Ey dininde sâbit olan Sâbit! Kıyamette tehlike ve sıkıntılara mâruz kalmaktansa buna dünyada katlanmak daha iyidir" deyip kabul etti. Bahçe sahibi, teklifin kabûl edildiğini görünce, böyle bir kimseye kızını vereceği için çok sevindi. Nikahı yapıldı. Gece olunca Sâbit üzüntü ile nikâhlısını bulunduğu odaya girdi. Orada, gâyet süslü, güzel, sağlam, görür, işitir, konuşur, yürür bir hanımla karşılaştı. Hanımefendi kalkıp Sâbit'i karşıladı. Saygı dolu ifadelerle konuştu. Sâbit kendi kendine; "Yâ Rabbi! Bu ne iştir. Hayal mi yoksa rüya mı?" dedi. Hanımın kendi nikahlısı olduğundan şüphelenip odadan geri çıkmak istedi. Hanımı; "Niye çıkıyorsun ey Allah-ü Teala'nın sevgili kulu? Senin helalin benim!" dedi. Sâbit onu; "Baban seni bana kötüledi. Kördür, sağırdır, dilsizdir.kötürümdür" diye tarif etti. Sen ise ne güzel yürüyorsun ve ne iyi konuşuyorsun. Niçin böyle söyledi. Şaştım doğrusu. Muhakkak bunda bir hikmet vardır" dedi. Nikâhlısı kız; "Bu bir sırdır, açıklayayım. Babamın sözünde yalan yoktur. Dinini kayıran ve seven bir insandır. Seneler oluyor bu evden dışarı çıkmış değilim. Şimdiye kadar hiçbir yabancı, yüzümü görmedi. Ben de bir yabancı yüz görmedim. Bu sebeple gözlerim harama kördür. Kulağım bir yabancı sözü duymamış ve günah işlememiştir. Bunun için günaha karşı sağırdır. Ayaklarım günah yerlerine gitmez, bunun için kötürümüm. Dilimden hiç kötü söz, günaha sebep olan bir kelime çıkmadı. Onun için dilsizim. Babamın sözlerindeki hikmet budur" dedi.
Bu sözleri duyan Sabit bin Zûta Allah-ü Teala'ya şükretti ve; "Ya Rabbi! Sen her şeye gücü yetensin" dedi. Haramlardan ve şüphelilerden sakınma ve iffet esasları üzerine kurulan bu evlilikten ilim, irfan ve takva sahibi olacak olan Nûman isminde bir çocuk dünyaya geldi.