Muhammed PârisâŞeyhulislâm, yine önceki sözlerini tekrar etti. Muhammed Pârisâ Hazretleri hangi isnâdı söylese, bunu duymadım cevabını alacağını görerek bir an susup murâkabe ettikten sonra, o şahsa dönerek; "Hadis ehlinin kitaplarından falanın mesnedini sağlam tutup, onun senedlerini muteber sayar mısınız?" buyurdu. O da; "Evet, onun isnâdları (senedleri) tamâmen muteber, güvenilir ve hadis muhakkıklarındandır. Onda hiçbir ferdin şüphesi yoktur. Eğer sizin isnâdlarınız ona müsned olsaydı, isnâdınızın sıhhatinden, hiç sözümüz kalmazdı" dedi. Bu söz üzerine Muhammed Pârisâ Hazretleri, Hâce Üsâmeddîn'e dönüp, "Sizin kütüphanenizin filân yerinde, falan kitabın altında, şu boyda, şu cildde bir kitap konulmuştur. Bahsettiğim hadis-i şerif, o kitabın falan sahifesinde yazılıdır" diyerek, sahifesini de belirtip; "Talebelerinizden birisini gönderin, hemen o kitabı getirsin" buyurdu. Hâce Üsâmeddîn, kendisinin böyle bir kitabının bulunduğunda tereddüd edince, o meclistekiler de bu söze şaşırdılar. Çünkü Muhammed Pârisâ Hazretleri, onun kütüphanesini hiç görmemişti. Nihayet bir talebesini gönderip, tarif edilen kitabı bulup getirtti. Bahsedilen hadis-i şerifi, Muhammed Pârisâ Hazretlerinin söylediği sahifede aynen buldular. Bunun üzerine, ilim meclisinde bulunan alimler ve dinleyiciler şaşkınlıkla, Muhammed Pârisâ'nın büyüklüğüne hayran kaldılar. Hâce Üsâmeddîn'in, bu hadise karşısındaki hayranlığı hepsinden ziyade oldu. Çünkü kütüphanesinde böyle bir hadis kitabının bulunduğunu kendisi bile iyice bilmiyordu. Bu hadiseyi Mirzâ Uluğ bey işitince, Muhammed Pârisâ'yı Buhârâ'dan Semerkand'a getirttiğine çok üzülmüştür. O mecliste bu kerâmetin zahir olması üzerine, alimler ve zamanının ileri gelenleri tarafından çok sevildi. Hürmet göstererek kendisine bağlandılar ve onun sohbetlerinde bulunarak feyz aldılar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.