Senâullah-i Dehlevi Hz.
O halde çocuklarımdan kâdılık vazîfesi yapmak isteyenler, haksız olanı savunmaktan uzak dursunlar. Mûteber ve meşhur olan rivâyetler ile amel etsinler. Hülâsa, dini dünyâdan önde tutmanın bir yönü de kızını dindar bir dâmâdla evlendirmektir. Çünkü zamânımızda bu şehirde râfizîler çok yayılmıştır. Memleketin ileri gelenleri yâ aile esâletine, soya sopa veya mala, paraya ve zenginliğine bakıyorlar. Halbuki ilk önce dindârlığa bakmak lazımdır. Soyu yüksek ve zengin de olsa, böyle râfızî olduğu bilinen ve sezilen kimseye kız vermemelidir. Kıyâmet günü dindarlık ve takvâ, haramlardan sakınıp sakınmamak sorulacaktır. Bu yolda, falan oğlu filan olmak hiçbir şey değildir. Elde bulunan mala, nîmet çokluğuna îtibâr olunmaz. Çünkü bunlar el değiştirir. Nitekim, "Mal gelir gider" demişlerdir.
Şunu da bilmek lâzımdır ki, bir kimse gizlide ve açıkta bütün hallerinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme ilim, îtikâd, âdet ve ibadetlerindeki amelinde ne kadar tâbi olursa, O'na benzerse, onu o kadar kâmil bilmelidir. Resûlullah'a uymakta kusur ettiği kadar noksandır. Bu sebeble tasavvuf büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymakta en yüksek dereceye varmak için sanki yarış etmişlerdir. Tabi olma bakımından Resulullah sallallahü aleyhi ve selleme benzemelerindeki kemalleri, fazîletlerine üstünlüklerine delildir. Bizim gibi zayıf himmetli, Resûlullah'a tam mânâsıyla tabi olamayanlar, nafilelerde çokça meşgul olmasa da, fakat farzları yerine getirirse, bilhassa muâmelelerde, ibâdetlerde, âdaletlerde, haramları, mekruhları, şüphelileri terk ederse, bu da büyük kazançtır.
Eğer insanın himmeti bu dereceden de aşağı olur, şeytan ve nefse uyarak haramları işlerse, artık kulların haklarını zâyi etmeye başlar. İşlenen günahtan Allah-û Teâlâ'nın merhâmet edip affetmesi, din büyüklerinin şefâatine kavuşmak ümid edilirse de, kul hakları için böyle bir bağışlama yoktur. Bu hususta âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerifler çoktur. Hepsini buraya yazmak mümkün değildir. Bunlardan ikisi şöyledir:
"Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir".
"Kendin için istediğini, insanlar için de istemek, kendin için istemediğini insanlar için de istememek".
O halde çocuklarımdan kâdılık vazîfesi yapmak isteyenler, haksız olanı savunmaktan uzak dursunlar. Mûteber ve meşhur olan rivâyetler ile amel etsinler. Hülâsa, dini dünyâdan önde tutmanın bir yönü de kızını dindar bir dâmâdla evlendirmektir. Çünkü zamânımızda bu şehirde râfizîler çok yayılmıştır. Memleketin ileri gelenleri yâ aile esâletine, soya sopa veya mala, paraya ve zenginliğine bakıyorlar. Halbuki ilk önce dindârlığa bakmak lazımdır. Soyu yüksek ve zengin de olsa, böyle râfızî olduğu bilinen ve sezilen kimseye kız vermemelidir. Kıyâmet günü dindarlık ve takvâ, haramlardan sakınıp sakınmamak sorulacaktır. Bu yolda, falan oğlu filan olmak hiçbir şey değildir. Elde bulunan mala, nîmet çokluğuna îtibâr olunmaz. Çünkü bunlar el değiştirir. Nitekim, "Mal gelir gider" demişlerdir.
Şunu da bilmek lâzımdır ki, bir kimse gizlide ve açıkta bütün hallerinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme ilim, îtikâd, âdet ve ibadetlerindeki amelinde ne kadar tâbi olursa, O'na benzerse, onu o kadar kâmil bilmelidir. Resûlullah'a uymakta kusur ettiği kadar noksandır. Bu sebeble tasavvuf büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymakta en yüksek dereceye varmak için sanki yarış etmişlerdir. Tabi olma bakımından Resulullah sallallahü aleyhi ve selleme benzemelerindeki kemalleri, fazîletlerine üstünlüklerine delildir. Bizim gibi zayıf himmetli, Resûlullah'a tam mânâsıyla tabi olamayanlar, nafilelerde çokça meşgul olmasa da, fakat farzları yerine getirirse, bilhassa muâmelelerde, ibâdetlerde, âdaletlerde, haramları, mekruhları, şüphelileri terk ederse, bu da büyük kazançtır.
Eğer insanın himmeti bu dereceden de aşağı olur, şeytan ve nefse uyarak haramları işlerse, artık kulların haklarını zâyi etmeye başlar. İşlenen günahtan Allah-û Teâlâ'nın merhâmet edip affetmesi, din büyüklerinin şefâatine kavuşmak ümid edilirse de, kul hakları için böyle bir bağışlama yoktur. Bu hususta âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerifler çoktur. Hepsini buraya yazmak mümkün değildir. Bunlardan ikisi şöyledir:
"Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir".
"Kendin için istediğini, insanlar için de istemek, kendin için istemediğini insanlar için de istememek".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.