Seyyid Ahmed Hicabi Hz.
"Ey kalplerin sevgilisi olan oğlum!" dedikten sonra özetle şu nasihatleri yapmıştır:
"... Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur'ânı Kerîm ehline hürmet et!. Cömert ve güler yüzlü ol. Herkese ihsân ve iyilikte bulun. Hatâ ve kusurları affet, görmemezlikten gel. Kendini hiç kimseden fazîletli, üstün zannetme. Birisi sana hased ederse, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allah-û Teâlâ'ya bırak. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine uymakla geçir. Vakitlerini dînin emirlerine uyarak kıymetlendir. Nefsini dâimâ hesâba çek. Dünyâya sarılmış, ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik; gam, keder ve üzüntü getirir. Devamlı âhiret kardeşlerini ve iyi arkadaşlarını arttırmaya çalış. Onlarla her zaman sohbet et. Evliyânın büyükleriyle ve Allah-û Teâla ile beraber ol. Buna gücün yetmezse, Allah-û Teâlâ ile berâber olanlarla ol ki, seni Allah-û Teâlâya kavuştursunlar".
Ahmed Hicâbî Efendi 1851'de Keskinzâde Hazretleri'nin vefâtı üzerine İstanbul'a geldi. Burada da tahsîline devamla, meşhur âlimlerden Müneccimbaşı Tâhir Efendi'den hikmet, astronomi, eski sadrâzam Mehmed Rüşdî Paşa'dan mantık, edebiyat ve Hâzım Efendi'den usûl-i fıkıh dersleri aldı.
Bu tahsilleri sırasında Hocapaşa semtindeki Safvetî Paşa Dergâhı'nda ikâmet ve talebeleri yetiştirme işi ile meşgul olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri'nin daha sağken yerine tâyin ettiği, kendi yerine irşâd makâmına geçirdiği Abdülfettâh-ı Akrî Hazretleri'nin sohbetine bulundu. Bu esnada tasavvuf mertebelerinde ilerledi.
Ahmed Hicâbi Efendi'nin çalışmasından, gayretinden ve ihlâsından çok hoşnud olan Abdülfettâh Efendi, onun kavuştuğu ilim ve irfâna bakarak, pederleri Ahmed Siyâhî Hazretleri'nin verdiği icâzetnâme üzerine kendisi de bir icâzetnâme yazdı.
Böylece Ahmed Hicâbî Efendi, İstanbul'da bulunduğu altı sene içinde bir taraftan büyük âlimlerden ilim tahsîlinden bulunurken, diğer taraftan Abdülfettâh Efendi gibi mükembel bir yetiştirici elinde tasavvuf yolunda ilerledi ve 1857 yılında Kastomonu'ya döndü. Bir müddet pederlerinin yanında talebelerin terbiyesi ve yetiştirilmesi işi ile meşgul oldu. Abdülazîz Efendi hayatta olduğu halde irşâd işinin başına Ahmed Hicâbi Hazretleri geçti.
"Ey kalplerin sevgilisi olan oğlum!" dedikten sonra özetle şu nasihatleri yapmıştır:
"... Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur'ânı Kerîm ehline hürmet et!. Cömert ve güler yüzlü ol. Herkese ihsân ve iyilikte bulun. Hatâ ve kusurları affet, görmemezlikten gel. Kendini hiç kimseden fazîletli, üstün zannetme. Birisi sana hased ederse, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allah-û Teâlâ'ya bırak. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine uymakla geçir. Vakitlerini dînin emirlerine uyarak kıymetlendir. Nefsini dâimâ hesâba çek. Dünyâya sarılmış, ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik; gam, keder ve üzüntü getirir. Devamlı âhiret kardeşlerini ve iyi arkadaşlarını arttırmaya çalış. Onlarla her zaman sohbet et. Evliyânın büyükleriyle ve Allah-û Teâla ile beraber ol. Buna gücün yetmezse, Allah-û Teâlâ ile berâber olanlarla ol ki, seni Allah-û Teâlâya kavuştursunlar".
Ahmed Hicâbî Efendi 1851'de Keskinzâde Hazretleri'nin vefâtı üzerine İstanbul'a geldi. Burada da tahsîline devamla, meşhur âlimlerden Müneccimbaşı Tâhir Efendi'den hikmet, astronomi, eski sadrâzam Mehmed Rüşdî Paşa'dan mantık, edebiyat ve Hâzım Efendi'den usûl-i fıkıh dersleri aldı.
Bu tahsilleri sırasında Hocapaşa semtindeki Safvetî Paşa Dergâhı'nda ikâmet ve talebeleri yetiştirme işi ile meşgul olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri'nin daha sağken yerine tâyin ettiği, kendi yerine irşâd makâmına geçirdiği Abdülfettâh-ı Akrî Hazretleri'nin sohbetine bulundu. Bu esnada tasavvuf mertebelerinde ilerledi.
Ahmed Hicâbi Efendi'nin çalışmasından, gayretinden ve ihlâsından çok hoşnud olan Abdülfettâh Efendi, onun kavuştuğu ilim ve irfâna bakarak, pederleri Ahmed Siyâhî Hazretleri'nin verdiği icâzetnâme üzerine kendisi de bir icâzetnâme yazdı.
Böylece Ahmed Hicâbî Efendi, İstanbul'da bulunduğu altı sene içinde bir taraftan büyük âlimlerden ilim tahsîlinden bulunurken, diğer taraftan Abdülfettâh Efendi gibi mükembel bir yetiştirici elinde tasavvuf yolunda ilerledi ve 1857 yılında Kastomonu'ya döndü. Bir müddet pederlerinin yanında talebelerin terbiyesi ve yetiştirilmesi işi ile meşgul oldu. Abdülazîz Efendi hayatta olduğu halde irşâd işinin başına Ahmed Hicâbi Hazretleri geçti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.