Seyyid Taha Hazretleri kendisine yazdığı mektuphda, "Talebenin hocasına ihlas ve muhabbeti tam, tabiliği dürüst olup, hal sahibi olmasa zararı yoktur. Bu üçünden birinde noksanlık olup, hal var ise Allah korusun Şekavet alametidir" diye yazdı. Bu mektuptaki mana o kadar büyüktür ki, bir sene sohbete bu sözlerle başlamıştır.
Hazret , ömrü boyunca İslamiyeti öğrendi ve öğretti. İnsanlara anlatarak onların iki cihan saadetine kavuşmaları için çalıştı. Bir gün talebelerine şöyle anlattı: "Sırrî-yi Sekatî buyurdu ki: "Korku, küfürden başka kalp hastalıklarını giderir. Muhabbet bunu da siler" Bunun için biz yolumuzda muhabbeti esas aldık. Talebelerinden Abdurrahman Tahi: "Muhabbet ve ihlastan hangisi üstündür?" diye sorunca: "Bu ikisi yemek ve su gibidir. Yani bu ikisi olmadan tasavvuf yolculuğu olmaz" buyurdu. Abdurrahman Tahi: "Hangisi asıldır?" dedi. Ona cevâben: "ihlas" buyurdu.
Tasavvuf yolcusunun durumuyla ilgili olarak buyurdu ki: "Fıkıhta bir mezhebe uyup amel edenin ictihad derecesine varmadıkça, imamından ayrılıp nasslara uyması doğru olmadığı gibi, tasavvuf yoluna intisab eden bir kimsenin de, hocasının ve hocasının vekillerinin koyduğu usul ve edeplerden dışarı çıkması uygun değildir. Bununla meclisinde bulunan ve ayağını öpmek isteyen bir talebesine mani olmak istedi. Abdurrahman Tahi: "Bu hususta hadis-i şerif vardır. Birisi Resulullah'tan elini öpmek için izin istedi, müsade buyurdu. Ayağını öpmek istedi, müsade buyurdu. Secde için izin istedi, müsade etmedi" dedi. Bunun üzerine Sıbgatullah Arvâsî Hazretleri buyurdu k: "Bu yolun geçmiş büyüklerinin birinden ve kendi hocası Seyyid Taha-i Hakkari Hazretlerinden bahs edip: "Bu işe mani olurlardı. Şöyle ki, Muhammed Parisa Hazretleri vefat edince, oğlu babasının ayağını öpmek için eğildiğinde, öptürmemek için ayağını çekmiştir" buyurdu.Vefat etmeden önce, "Amel ediniz?" buyurdu. "Amel nedir?" diye sordular. "Amelden maksad râbıtadır, yani mürşidini düşünüp ona bağlanmaktır" buyurdu.
Hazret , ömrü boyunca İslamiyeti öğrendi ve öğretti. İnsanlara anlatarak onların iki cihan saadetine kavuşmaları için çalıştı. Bir gün talebelerine şöyle anlattı: "Sırrî-yi Sekatî buyurdu ki: "Korku, küfürden başka kalp hastalıklarını giderir. Muhabbet bunu da siler" Bunun için biz yolumuzda muhabbeti esas aldık. Talebelerinden Abdurrahman Tahi: "Muhabbet ve ihlastan hangisi üstündür?" diye sorunca: "Bu ikisi yemek ve su gibidir. Yani bu ikisi olmadan tasavvuf yolculuğu olmaz" buyurdu. Abdurrahman Tahi: "Hangisi asıldır?" dedi. Ona cevâben: "ihlas" buyurdu.
Tasavvuf yolcusunun durumuyla ilgili olarak buyurdu ki: "Fıkıhta bir mezhebe uyup amel edenin ictihad derecesine varmadıkça, imamından ayrılıp nasslara uyması doğru olmadığı gibi, tasavvuf yoluna intisab eden bir kimsenin de, hocasının ve hocasının vekillerinin koyduğu usul ve edeplerden dışarı çıkması uygun değildir. Bununla meclisinde bulunan ve ayağını öpmek isteyen bir talebesine mani olmak istedi. Abdurrahman Tahi: "Bu hususta hadis-i şerif vardır. Birisi Resulullah'tan elini öpmek için izin istedi, müsade buyurdu. Ayağını öpmek istedi, müsade buyurdu. Secde için izin istedi, müsade etmedi" dedi. Bunun üzerine Sıbgatullah Arvâsî Hazretleri buyurdu k: "Bu yolun geçmiş büyüklerinin birinden ve kendi hocası Seyyid Taha-i Hakkari Hazretlerinden bahs edip: "Bu işe mani olurlardı. Şöyle ki, Muhammed Parisa Hazretleri vefat edince, oğlu babasının ayağını öpmek için eğildiğinde, öptürmemek için ayağını çekmiştir" buyurdu.Vefat etmeden önce, "Amel ediniz?" buyurdu. "Amel nedir?" diye sordular. "Amelden maksad râbıtadır, yani mürşidini düşünüp ona bağlanmaktır" buyurdu.