ÖYKÜ - 4 / Cazibe IRMAK
Öğretim yılının son haftasına girmişlerdi. Tüm öğrenciler özlemle bekledikleri yaz tatilinde neler yapacaklarının düşlerini kurmaya başlamışlardı bile. Çoğu öğretim yılı boyunca süren dersler, ödevler, sınavlardan sonra; havası temiz, doğal güzellikleri olan yerleri özlüyordu. Şener'in düşleriyse bir başkaydı. O gün okuldan çıkınca arkadaşı Murat'la birlikte evine doğru yürürken;
-Akşam üzeri okulun bahçesinde arkadaşlarla maç yapacağız, gelir misin Şener? diye sordu Murat.
-Gelmek isterdim ama, şöyle bir dolaşsam daha iyi.
-Tek başına yürüyüp ne yapacaksın?
-İş arayacağım.
-Gerçekten mi?
-Evet Murat, tatilde çalışmak istiyorum. Babam henüz iyileşmedi.
Murat bir an düşündükten sonra:
-Caddede bir market var. Geçen gün onun vitrininde görmüştüm. Eleman aranıyor yazılıydı, dedi.
Şener heyecan içinde,
-Hemen gidip konuşayım, dedi. Murat:
-Seni yalnız bırakmayayım, birlikte gidelim.
Soluk soluğa markete girdikten sonra bir süre alışveriş yapanları beklediler. Kalabalık dağılınca Şener:
-Eleman arıyormuşsunuz, dedi titreyen bir sesle.
-Evet, kim çalışmak istiyor? diye sordu marketin sahibi.
-Ben çalışacağım.
-Olmaz, seni işe alamam.
-Babam uzun zamandır işsiz. Hastalandığı için iş de arayamıyor. Onun yerine ben çalışmak istiyorum.
-Ama sen ufak ve güçsüz bir çocuksun. Bizim işleri yapamazsın.
Bu söz üzerine Murat şöyle dedi:
-Arkadaşım çalışkan çocuk amca. Üstelik çalışmaya ihtiyacı var.
Marketin sahibi Şener'e
-Öyleyse git anneni çağır. Onun izni olmadan işe alamam, dedi.
Bu sözden sonra Şener ile Murat teşekkür ederek marketten çıktı.
Şener'in gözlerinde bir umut ışığı belirmişti. Yaşamında henüz tanımadığı yeni bir yolun başlangıcındaydı. Belli ki erken girmişti küçük dünyasına geçim derdi. O bu konudaki sorumluluğa ilk adımı atmaya karar vermişti, güç de olsa.
***
Aynı gün Ebru da zihnini saran bazı düşüncelerin ağırlığı altında ezilerek dönüyordu okuldan.
"Annem çalışırken çok yoruldu mu acaba? Bu trafik karmaşasında işten dönüşü kim bilir ne zor olacak. Artık anneme ev işlerinde daha çok yardım etmem gerek. Ya Önder ne yaptı, çok ağladı mı? Canım kardeşim, öyle tatlı çocuk ki. Bir de konuşsa. Ne olur Allah'ım kardeşimin "abla" diye seslenişini bir duyabilsem.
Evinin kapısına geldiği an yüreği hızlı hızlı çarpıyordu. Zile parmağıyla dokunurken tedirgindi. Çiğdem hanım onu güler yüzle karşılayınca, Ebru'nun yüreğine su serpildi.
-Hoşgeldin Ebru, nasılsın?
-Hoşbulduk, teşekkür ederim öğretmenim, dedikten sonra:
-Önder nerede, diye sordu.
-Önder bol bol oynadı, sonra yemeğini yedi, az önce de uyudu.
-Ben gittikten sonra çok ağladı mı?
-Hayır, önemli bir sorun çıkmadı. Birbirimize kısa sürede alıştık, diyerek gülümsedi Çiğdem hanım.
Daha sonra Ebru, okul önlüğünü çıkarıp yeniden odaya girince, Çiğdem hanım:
-Her işini zamanında yapan, düzenli, prensip sahibi öğrencileri severim, dedikten sonra;
-Aslında her insan çocukluk yıllarında güzel alışkanlıklar kazanıp bunları yaşam boyu sürdürmeli. Ben, anne baba gibi yakın bildiğim öğretmenlerimden öğrendim iyi davranışları. Annemi babamı hiç bilmiyorum. Halam beni çocuk yuvasına yerleştirmiş. Sonra öğrenci yurdunda geçti günler. Okulumu bitirince de sizi buldum.
Çiğdem hanımı dinleyen Ebru, sordu:
-Şimdi yalnızca halanız mı var?
-İlköğretime yeni başladığım sırada onu da kaybettim. Onun kızıyla görüşüyorum yalnızca. Şimdi sizler; Ebru ile Önder adındaki sevimli çocuklar, yalnızlık dünyama bir ses, bir canlılık getirdiniz. Ebru:
-Gelişinize çok memnun oldum öğretmenim dedi.
-Dilersen bana "Çiğdem abla" diyebilirsin, dedikten sonra;
-Şimdi de sen kendinden söz et biraz, dedi Çiğdem hanım. Ebru bir an düşünerek:
-Sohbete güzel alışkanlıklar ile başlamıştık. Kitap okuma alışkanlığım çok küçük yaşta başladı Çiğdem abla, derken kollarını açarak kendine koşan Önder, Ebru'nun sevgisine kavuştuğu için gülümsüyordu.
Devam edecek...
Öğretim yılının son haftasına girmişlerdi. Tüm öğrenciler özlemle bekledikleri yaz tatilinde neler yapacaklarının düşlerini kurmaya başlamışlardı bile. Çoğu öğretim yılı boyunca süren dersler, ödevler, sınavlardan sonra; havası temiz, doğal güzellikleri olan yerleri özlüyordu. Şener'in düşleriyse bir başkaydı. O gün okuldan çıkınca arkadaşı Murat'la birlikte evine doğru yürürken;
-Akşam üzeri okulun bahçesinde arkadaşlarla maç yapacağız, gelir misin Şener? diye sordu Murat.
-Gelmek isterdim ama, şöyle bir dolaşsam daha iyi.
-Tek başına yürüyüp ne yapacaksın?
-İş arayacağım.
-Gerçekten mi?
-Evet Murat, tatilde çalışmak istiyorum. Babam henüz iyileşmedi.
Murat bir an düşündükten sonra:
-Caddede bir market var. Geçen gün onun vitrininde görmüştüm. Eleman aranıyor yazılıydı, dedi.
Şener heyecan içinde,
-Hemen gidip konuşayım, dedi. Murat:
-Seni yalnız bırakmayayım, birlikte gidelim.
Soluk soluğa markete girdikten sonra bir süre alışveriş yapanları beklediler. Kalabalık dağılınca Şener:
-Eleman arıyormuşsunuz, dedi titreyen bir sesle.
-Evet, kim çalışmak istiyor? diye sordu marketin sahibi.
-Ben çalışacağım.
-Olmaz, seni işe alamam.
-Babam uzun zamandır işsiz. Hastalandığı için iş de arayamıyor. Onun yerine ben çalışmak istiyorum.
-Ama sen ufak ve güçsüz bir çocuksun. Bizim işleri yapamazsın.
Bu söz üzerine Murat şöyle dedi:
-Arkadaşım çalışkan çocuk amca. Üstelik çalışmaya ihtiyacı var.
Marketin sahibi Şener'e
-Öyleyse git anneni çağır. Onun izni olmadan işe alamam, dedi.
Bu sözden sonra Şener ile Murat teşekkür ederek marketten çıktı.
Şener'in gözlerinde bir umut ışığı belirmişti. Yaşamında henüz tanımadığı yeni bir yolun başlangıcındaydı. Belli ki erken girmişti küçük dünyasına geçim derdi. O bu konudaki sorumluluğa ilk adımı atmaya karar vermişti, güç de olsa.
***
Aynı gün Ebru da zihnini saran bazı düşüncelerin ağırlığı altında ezilerek dönüyordu okuldan.
"Annem çalışırken çok yoruldu mu acaba? Bu trafik karmaşasında işten dönüşü kim bilir ne zor olacak. Artık anneme ev işlerinde daha çok yardım etmem gerek. Ya Önder ne yaptı, çok ağladı mı? Canım kardeşim, öyle tatlı çocuk ki. Bir de konuşsa. Ne olur Allah'ım kardeşimin "abla" diye seslenişini bir duyabilsem.
Evinin kapısına geldiği an yüreği hızlı hızlı çarpıyordu. Zile parmağıyla dokunurken tedirgindi. Çiğdem hanım onu güler yüzle karşılayınca, Ebru'nun yüreğine su serpildi.
-Hoşgeldin Ebru, nasılsın?
-Hoşbulduk, teşekkür ederim öğretmenim, dedikten sonra:
-Önder nerede, diye sordu.
-Önder bol bol oynadı, sonra yemeğini yedi, az önce de uyudu.
-Ben gittikten sonra çok ağladı mı?
-Hayır, önemli bir sorun çıkmadı. Birbirimize kısa sürede alıştık, diyerek gülümsedi Çiğdem hanım.
Daha sonra Ebru, okul önlüğünü çıkarıp yeniden odaya girince, Çiğdem hanım:
-Her işini zamanında yapan, düzenli, prensip sahibi öğrencileri severim, dedikten sonra;
-Aslında her insan çocukluk yıllarında güzel alışkanlıklar kazanıp bunları yaşam boyu sürdürmeli. Ben, anne baba gibi yakın bildiğim öğretmenlerimden öğrendim iyi davranışları. Annemi babamı hiç bilmiyorum. Halam beni çocuk yuvasına yerleştirmiş. Sonra öğrenci yurdunda geçti günler. Okulumu bitirince de sizi buldum.
Çiğdem hanımı dinleyen Ebru, sordu:
-Şimdi yalnızca halanız mı var?
-İlköğretime yeni başladığım sırada onu da kaybettim. Onun kızıyla görüşüyorum yalnızca. Şimdi sizler; Ebru ile Önder adındaki sevimli çocuklar, yalnızlık dünyama bir ses, bir canlılık getirdiniz. Ebru:
-Gelişinize çok memnun oldum öğretmenim dedi.
-Dilersen bana "Çiğdem abla" diyebilirsin, dedikten sonra;
-Şimdi de sen kendinden söz et biraz, dedi Çiğdem hanım. Ebru bir an düşünerek:
-Sohbete güzel alışkanlıklar ile başlamıştık. Kitap okuma alışkanlığım çok küçük yaşta başladı Çiğdem abla, derken kollarını açarak kendine koşan Önder, Ebru'nun sevgisine kavuştuğu için gülümsüyordu.
Devam edecek...