Yüzyıllarca halifelik konusu iktidar için araç olmuş, halkı kullanmak için çok güzel güç vesilesi olmuş. Halifelik kılıfı altında Müslümanlara az çile çektirilmedi. Bakmayın siz birilerinin sürekli bu konuyu gündeme getirdiklerine, niyetler ve hesaplar farklı!
Bize öyle bir halifelik tarihi sunuluyor ki, sanki Abbasiler döneminde tek halife vardı ve bütün Müslümanlar onun etrafında kenetleniyordu. En son da bütün Müslümanlar, Osmanlı'da var olan halifelik etrafında tek yumruk olmuştu.
Tabii ki gerçekte böyle bir durum hiçbir zaman olmadı.
Abbasilerde halife varken, Mısır'da kurulan Fatımi devletinin başındaki Sultan el-Mehdi kendini halife ilan etmişti. İspanya'da Endülüs Emevi Devletinde de III. Abdurrahman halifeliğini ilan etmiş ve bu kervana katılmıştı.
Yavuz Sultan Selim de, Müslüman Memlük devleti ile yaptığı savaş neticesinde mevcut halifeyi İstanbul'a getirdi, böylece Osmanlı'da da halifelik devreye girmiş oldu. Bu arada Yavuz'un ölümünden sonra Kanuni, tutsak eski halifeyi serbest bırakınca o da gidip Mısır civarında yeniden halifelik ilan etti.
Eğer sayabildiyseniz aynı anda halifelik iddiasında olan kimi zaman üç, kimi zaman dört, belki daha fazla kişi ve devlet vardı. Yani al birini, vur ötekine...
Gazi Mustafa Kemal diyor ki;
"Türk Hakanı ki; muazzam bir Türk Devletinin hâkimiyet ve saltanatını temsil ediyor, temasında bir hilâfet makamının ayrıca mahfuziyetinde bir beis görmüyor. Eğer böyle bir mahzur görseydi zaten yedi idaresine aldığı makamı ortadan kaldırmak ve o makama ait sıfat ve salâhiyeti kendi makamında mernzuç bulundurmak mümkündü. Yavuz Selim'den takriben beş asır sonra Mısır'da yaptığını eğer isteseydi Melikşah daha o zaman Bağdad'da yapmış olurdu.
Şimdi efendiler. Makamı hilâfet mahfuz olarak onun yanında hâkimiyet ve saltanatı milliye makamı ki; (TBMM'dir) Elbette yanyana durur ve elbette Melikşah'ın makamı karşısında âçiz ve naçiz bir makam sahibi olmaktan daha âli bir tarzda bulunur; çünkü bugünkü Türkiye Devletini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisidir." (TBMM – Zabıt Ceridesi – Yüz otuzuncu İçtima – 1/11/1338 Çarşamba).
Eğer İslam tarihi ve halifelik üzerine detaylı bilgi istiyorsanız, Atatürk'ün bu konuşmasının tamamını okuyabilirsiniz.
Gelelim 3 Mart 1924'te çıkarılan halifelik ile ilgili kanuna.
"Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun"
Kanun Numarası: 431 Kabul Tarihi: 3/3/1924 Yayımlandığı Resmi Gazete: Tarih: 6/3/1924 Sayı: 63
Madde 1 – Halife halledilmiştir. Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır.
Buradaki Mündemiç kelimesi "Bir şeyin içinde saklı bulunan, var olan" anlamına gelir.
Bu tarihi kayıtlardan sonra, bütün bu tartışmaları bitiren yaklaşımıyla Prof. Dr. Haydar Baş'a bir kez daha teşekkür etmemiz gerekiyor.
TBMM'nin arşivinde yer alan, kanun olan, resmi gazetede yayınlanan, ama Prof. Dr. Haydar Baş ortaya koyana kadar ne yazık ki suiistimale açık bırakılan halifelik konusunda Sayın Baş, o kadar güzel ve net bir ölçü koyuyor ki ortaya, herkese müthiş bir ders veriyor.
"Halifelik seçimle değil, Allah ve Resul'ünün nasbetmesiyle olur. Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk isteseydi 'hailfe' olabilir miydi? Elbette olurdu. Peki, neden Atatürk bunu seçmedi? Atatürk, İslam'da halifenin nasıl olunacağını çok iyi biliyordu. Kendisinin halife olmadığını bildiği için bu konuyu TBMM'ye havale etti, Meclis'in uhdesine bıraktı."
İşte meselenin özü de, çoğu da budur.
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021