İnsanoğlu kendine öğretilen neyse ona inanır. Mesela renklere birileri bu ismi koymuş, dilden dile bu adlarla anılmıştır. Hâlbuki aynı renklere birileri başka bir toplumda başka bir isim koysa o toplum da renkleri o isimle anlamaya ve anlatmaya başlar.
İlim de bilgi de böyledir. Toplumda egemen olan güçler istediği bilgileri istedikleri şekilde topluma kabul ettirmiştir.
Peygamber gelmeden önceki toplumların seviyeleri ile peygamber geldikten sonraki toplumların seviyesine; ya da cahil toplumlar ile bilgili toplumlar arasındaki seviyeye baktığımız zaman, aradaki farkı anlarız.
Dünya kurulduktan, yani Hazreti Adem (as) dan bu yana milyarlarca sene geçmiş. Dünya defalarca tufanlar geçirmiş, nesiller yok olmuş, defalarca farklı farklı yerlerde tekrar kurulmuş. Her dönemde eserler yazılmış, eserler yok edilmiş. Bazısına asırlar sonra ulaşılmış, bazısından kimsenin haberi olmamış. 224 bin peygamberden bahsedilir ama sadece onlarca peygamberin hayatından ve isminden kısıtlı olarak bilgi sahibiyiz.
Bizi en fazla ilgilendiren son peygamber Hz. Muhammed(s.a.a.) ve O'nun vasıtasıyla sunulan Kur'an'dır. Peygamberimiz, aramızdan ayrılmadan önce kendinden sonra yol haritamızı çizmiş; Kur'an ve Ehl-i Beyt'ini bizlere emanet olarak bırakmıştır.
Biri kitap Kur'an, diğeri canlı uygulayıcısı Ehl-i Beyt. Bunların kıyamet sabahına kadar ve Kevser'in başında buluşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacağını da yine Peygamberimiz haber vermiştir.
Buraya kadar sorun yok. Kur'an kitap halinde olduğu için buna müdahale edilememiş; ancak canlı Kur'an olan Ehl-i Beyt asırlardır yok edilmeye çalışılmıştır. Bir de inen ayetlerin sebebi nüzulü(iniş sebebi) üzerinde oyunlar oynanmıştır.
Bir ayetin gerçek manasının anlaşılması, ne maksatla indiğiyle alakalı olduğu için iniş sebebini şaşırtırsanız, otomatik olarak manasını da şaşırtmış olursunuz.
Bu inceliği bilen, bilmeyen, kimseler tarafından sayısız eserler yazılmış, ya da gerçek sebepler ortadan bilinçli olarak kaldırılmış, insanlara da kaynak olarak sunulmuştur.
Kaynak kaynak diye söylenen kaç kişi kaynaklardaki bu inceliği anlayacak kabiliyettedir acaba? Bir de Peygamber Efendimizin irtihalinden sonra başlayan hadis toplama-yakma ve hadis uydurma dönemini, hadislerin esas taşıyıcısı Ehl-i Beyt'in yok edilme faaliyetlerini de hesaba katarsak; kaynak diye kullanılan hangi kaynağın doğruluğuna inanacağız?
Bize ulaşmış kaynakların, birçoğunun asırlarca süren Emevi zulmünden nasibini almış kaynaklar olduğunu nasıl göz ardı edeceğiz? Hangi kaynağa doğru diyeceğiz?
Hangi kaynağın doğruluğuna karar vermek için bunun tek çıkış yolu vardır: Kur'an ve Ehl-i Beyt gerçeğini bir arada tutan eserin kaynak eser olduğuna inanmalıyız. Birileri Ehl-i Beyt'e karşı çıktığı halde Kur'an ve sünnet hakkında eser yazmışsa buna asla kaynak eser diyemeyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş, bilge kişiliğiyle sürekli Kur'an ve Ehl-i Beyt gerçeğine işaret ederek tevhidin merkezinin Ehl-i Beyt olduğunu vurgulamaktadır.
Bu sebeple, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Sünni ve Şii kaynakların harmanlanmasıyla yazdığı "Ehl-i Beyt Külliyatı" kaynak eserlerin şahıdır.
Bu bilgilerden sonra birilerinin elinde Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğü gibi bir kıstası olmadan; "ben şu kaynağa inanırım, şu kaynağa inanman" gibi ilmi mesnetten yoksun görüşlerinin, ne ilme ne insanlığa bir faydası yoktur. Kaynaklar ve şahıslar ilmin kıstasları ile ölçülmelidir. Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğünü sağlayan ve bu ölçüye uyan her görüş; ister Şii ister Sünni kaynakta yer alsın, kabul edilmelidir. Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğünü sağlamayan eser ya da görüş, dünyanın en meşhur eseri olsa kaynak olarak kabul edilmemeli; yazan kimsenin adı ne kadar meşhur olsa da âlim olarak görülmemelidir.
Umarız bundan sonra kaynak sorunu yaşamadan, Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğüne ulaşarak; velayet ve hidayet yolu Ehl-i Beyt yolundan başka yollara girmez, bataklarda boğulmazsınız. Gayret bizden, hidayet Allah'tandır.
İlim de bilgi de böyledir. Toplumda egemen olan güçler istediği bilgileri istedikleri şekilde topluma kabul ettirmiştir.
Peygamber gelmeden önceki toplumların seviyeleri ile peygamber geldikten sonraki toplumların seviyesine; ya da cahil toplumlar ile bilgili toplumlar arasındaki seviyeye baktığımız zaman, aradaki farkı anlarız.
Dünya kurulduktan, yani Hazreti Adem (as) dan bu yana milyarlarca sene geçmiş. Dünya defalarca tufanlar geçirmiş, nesiller yok olmuş, defalarca farklı farklı yerlerde tekrar kurulmuş. Her dönemde eserler yazılmış, eserler yok edilmiş. Bazısına asırlar sonra ulaşılmış, bazısından kimsenin haberi olmamış. 224 bin peygamberden bahsedilir ama sadece onlarca peygamberin hayatından ve isminden kısıtlı olarak bilgi sahibiyiz.
Bizi en fazla ilgilendiren son peygamber Hz. Muhammed(s.a.a.) ve O'nun vasıtasıyla sunulan Kur'an'dır. Peygamberimiz, aramızdan ayrılmadan önce kendinden sonra yol haritamızı çizmiş; Kur'an ve Ehl-i Beyt'ini bizlere emanet olarak bırakmıştır.
Biri kitap Kur'an, diğeri canlı uygulayıcısı Ehl-i Beyt. Bunların kıyamet sabahına kadar ve Kevser'in başında buluşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacağını da yine Peygamberimiz haber vermiştir.
Buraya kadar sorun yok. Kur'an kitap halinde olduğu için buna müdahale edilememiş; ancak canlı Kur'an olan Ehl-i Beyt asırlardır yok edilmeye çalışılmıştır. Bir de inen ayetlerin sebebi nüzulü(iniş sebebi) üzerinde oyunlar oynanmıştır.
Bir ayetin gerçek manasının anlaşılması, ne maksatla indiğiyle alakalı olduğu için iniş sebebini şaşırtırsanız, otomatik olarak manasını da şaşırtmış olursunuz.
Bu inceliği bilen, bilmeyen, kimseler tarafından sayısız eserler yazılmış, ya da gerçek sebepler ortadan bilinçli olarak kaldırılmış, insanlara da kaynak olarak sunulmuştur.
Kaynak kaynak diye söylenen kaç kişi kaynaklardaki bu inceliği anlayacak kabiliyettedir acaba? Bir de Peygamber Efendimizin irtihalinden sonra başlayan hadis toplama-yakma ve hadis uydurma dönemini, hadislerin esas taşıyıcısı Ehl-i Beyt'in yok edilme faaliyetlerini de hesaba katarsak; kaynak diye kullanılan hangi kaynağın doğruluğuna inanacağız?
Bize ulaşmış kaynakların, birçoğunun asırlarca süren Emevi zulmünden nasibini almış kaynaklar olduğunu nasıl göz ardı edeceğiz? Hangi kaynağa doğru diyeceğiz?
Hangi kaynağın doğruluğuna karar vermek için bunun tek çıkış yolu vardır: Kur'an ve Ehl-i Beyt gerçeğini bir arada tutan eserin kaynak eser olduğuna inanmalıyız. Birileri Ehl-i Beyt'e karşı çıktığı halde Kur'an ve sünnet hakkında eser yazmışsa buna asla kaynak eser diyemeyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş, bilge kişiliğiyle sürekli Kur'an ve Ehl-i Beyt gerçeğine işaret ederek tevhidin merkezinin Ehl-i Beyt olduğunu vurgulamaktadır.
Bu sebeple, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Sünni ve Şii kaynakların harmanlanmasıyla yazdığı "Ehl-i Beyt Külliyatı" kaynak eserlerin şahıdır.
Bu bilgilerden sonra birilerinin elinde Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğü gibi bir kıstası olmadan; "ben şu kaynağa inanırım, şu kaynağa inanman" gibi ilmi mesnetten yoksun görüşlerinin, ne ilme ne insanlığa bir faydası yoktur. Kaynaklar ve şahıslar ilmin kıstasları ile ölçülmelidir. Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğünü sağlayan ve bu ölçüye uyan her görüş; ister Şii ister Sünni kaynakta yer alsın, kabul edilmelidir. Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğünü sağlamayan eser ya da görüş, dünyanın en meşhur eseri olsa kaynak olarak kabul edilmemeli; yazan kimsenin adı ne kadar meşhur olsa da âlim olarak görülmemelidir.
Umarız bundan sonra kaynak sorunu yaşamadan, Kur'an ve Ehl-i Beyt bütünlüğüne ulaşarak; velayet ve hidayet yolu Ehl-i Beyt yolundan başka yollara girmez, bataklarda boğulmazsınız. Gayret bizden, hidayet Allah'tandır.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- Çanakkale geçildi mi, geçilmedi mi? / 18.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- Çanakkale geçildi mi, geçilmedi mi? / 18.03.2024