Gönül gözü açık, basiret sahibi insanın hali başka oluyor. Prof. Dr. Haydar Baş genel seçimler sırasında yaptığı bir konuşmada yapılacak anayasadan “Türk milleti” ibaresinin çıkarılacağını açıklamış, birileri de bize, “Senin hoca ırkçı” demişti.
Demek birileri “Türk” demediği, “Türk milleti” diyemediği için 24 saat Haçlıların davulunu çalsa bile “Müslüman” oluyor, bin küsur yıldır İslâm’a hizmet eden, toprağı sıksan şehit fışkıracak bir milletin adını telaffuz etmek “ırkçılık” oluyor, öyle mi?
Önce Prof. Dr. Haydar Baş’ın genel seçimlerde yaptığı ve ne kadar haklı olduğu anayasa çalışmalarının başladığı şu günlerde çok iyi anlaşılan konuşmasından bir kesit aktaralım:
“-Seçimlerden sonra anayasa tartışmaları gündeme yeniden gelecek. (…)Türk milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın yapıldığı yerde milletten bahsetmek mümkün olmaz(…)Türk Milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın kim adına yapıldığını da anlayabilmiş değilim. Devlet o kadar mühim değilmiş, bireyler mühimmiş. Tamam da kardeşim devletin olmadığı yerde millet zaten olmaz. Sen bana bir yer göster ki orada aile yok, orada ordu yok, orada devlet yok. Millet var. Sen tarihi bilmiyorsun, geçmişini tanımıyorsun, insanlıktan haberin yok, ezbere konuşuyorsun!”
Sanki Haydar Baş konuştuğu platformdan yeni anayasayı yazmaya başlayan bugünkü komisyonları seyretmiş ve ne gördü ise söylemiş…
Dikkat edin, bir daha okuyun, Hoca, gelecek eki ile değil, hâl eki ile konuşuyor…
İşte o günler geldi ve yeni anayasa yazılmaya başlandı. Görülen o ki yazılacak anayasada “Türk milleti” denilmeyecek… Şimdi biz Haydar Baş Hocamızın, “Türk milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın kim adına yapıldığını anlayabilmiş değilim” endişesine cevap arayalım?
Gerçi bu sorunun cevabını da Haydar Baş defalarca verdi amma biz daha mikro pencereden bakmak istiyoruz.
“Türk milleti” kavramının yer almayacağı bir anayasayı bu topraklarda Türk milletini istemeyen Haçlılar istiyor, istemek ne kelime, adeta dayatıyor. “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınma” zilletini tercih edenler için bu “Batı” medenî, “Türk milleti” diyen Haydar Baş “ırkçı” imiş…
Şimdi biz “medenî Batı”dan birkaç örnek vereceğiz, batıcıların gücüne gidecek amma, ne yapalım, hakikat böyle…
Hayır, geçmişte Yunanlıların hırsızlıklarıyla övünmelerinden bahsetmeyeceğiz.
Amerikalıların Kızılderilileri bulaşıcı hastalık mikropları ile toptan imha etmelerinden de dem vurmayacağız.
Avrupa’nın engizisyonunu, Yahudilerin Filistin halkını imhası, ABD’nin teslim olmuş Japonya’ya iki atom bombası atması, Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’daki katliam ve Avrupa şehirlerinden Bosna’ya gerçekleştirilen insan safarileri, Vietnam kepazeliği, yine ABD’nin Irak ve Afganistan’da aç timsahların bile midesini bulandıran vahşeti de yer almayacak bu satırlarda…
Evet, bu vatandaki kimi alnı secdelilerin dostu olmaktan ve birlikte Müslümanların yurtlarına çullanmaktan gurur duydukları “medenî” denilen Batı, aslında “yamyamlığın neşet ettiği” ve hatta bugün bile yamyamların yaşadığı bir yerdir.
Bunu biz söylemiyoruz, içlerinden biri, bir Batılı Tarih Profesörü Ch. Seignobus, “Le Moyen Age” isimli eserinde söylüyor. 1026 yılındaki kıtlıkta diyor, Seignobus, Avrupalılar birbirlerini yemişlerdir. O tarihlerde boğazlanıp pişirilmekten ibadet etmek için ibadet yerlerine gidenler bile kurtulamamıştır. Mesela Macon civarındaki ormanda bir kilise varmış. Hıristiyanlar o kiliseye tek başlarına Hac için giderlermiş. Adamın biri o civara yerleşip bir kulübede yaşamaya başlamış. Ve bu adam oradan gelip geçenleri kulübesine kabul edip öldürmüş, yemiş. Kulübesinde bedenlerinin tamamı yenmiş 48 erkek cesedi bulunmuş.
Şimdi siz tarihçi Seignobus’un söylediğinin üzerinden neredeyse bin yıl geçti diyebilirsiniz. Ama insan yemek Batının genlerinde var. Mesela François Robin isimli bir genç Edebiyat Fakültesini bitirince gitti Fransız ordusuna yazıldı. 1995 yılında Briman ordusuna başkaldıran isyancıları eğitmek için görevlendirildi. Orada 18 yaşındaki iki Briman askerini kurşun ve bıçakla öldürüp ciğerlerini yedi. Ve utanmadan kendini, “Herkesin fantezileri vardır, benim özelliğim bunları gerçekleştirmiş olmak” diye savundu.
İğrenç değil mi?
İnanınız böyle örnekler çok var fakat mide bulandırıcı oldukları için bu örnekle yetiniyoruz.
Çok ilginç farklı bir örnek daha verip konuyu kapatacağız.
Bugün Moskova hastanelerinden Avrupa’daki kozmetik sanayine tonlarca “cenin” ihraç edilmekte ve bu ceninlerden “güzellik kremi” üretilmektedir.
Ceninle güzelleşmek mi olur çirkinleşmek mi?
Ceninle cildini besleyenlere medenî diyenler ne dediklerinin farkındalar mı acaba?
Ya Çin’i de içine alan Uzak Doğudaki uygulamalara ne demeli?
Çünkü bugün bu ülkelerde insan eti yeniyor desek abarttığımızı iddia edebilirsiniz.
Biz en iyisi 2004’te Hong Kong Beslenme Uzmanı Başkanı olarak görev yapan Warren Lee ile baş başa bırakalım:
“- Cenin iyi bir protein kaynağıdır. İnsanı gençleştirir!”
Zeng isimli Çinlinin, “Her sabah devlet hastanesine gidip cenin satın alır çorbası çok lezzetli olur” dediği Türk basınında yer aldı. Gen uzmanı Zou Quin’in iddiası ise, ceninin sinir bozuklukları ve astıma iyi geldiği yönünde…
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Türk milletini” içine sindiremeyenlere Haçlı Batı ve muhtelif inançlara sahip Doğudan verdiğimiz “cenin örnekleri” yetmeli…
Cenin “can”dır, cenin “insan”dır.
Türk Ceza Kanunu’nun 27. Maddesine göre cenin, organları kısmen oluşmuş çocuktur. Cenin, ana rahmine düştüğü andan itibaren medenî haklardan yararlanır. Aynı yasanın 542. Maddesine göre mirasçılar arasında cenin varsa, bölüşmenin doğuma kadar ertelenmesi şarttır.
Şer’i hükümlere hiç değinmedik.
Velhasıl, Türk’ün tarihinde engizisyon, insan eti ve cenin yemek yoktur.
Anayasa’dan Türklüğü, cenin yiyici ve engizisyon artıklarının hatırı için çıkartmak isteyenlerin, Prof. Dr. Haydar Baş için yapabilecekleri tek şey, gidip ellerinden öpmektir. Evet, Haydar Baş Türk milletini sever, bu ırkçılık değildir. Haydar Baş ırkçı olsaydı, aralarında Türklerin azınlıkta kaldığı Sünnî dünya ile Ehli Şia’yı kucaklaştırma gibi, anlattığımız bu iğrenç Batı ve Doğu’nun tuzağını bozan, o ulvî gayret kuşağı ona nasip olmazdı.
Demek birileri “Türk” demediği, “Türk milleti” diyemediği için 24 saat Haçlıların davulunu çalsa bile “Müslüman” oluyor, bin küsur yıldır İslâm’a hizmet eden, toprağı sıksan şehit fışkıracak bir milletin adını telaffuz etmek “ırkçılık” oluyor, öyle mi?
Önce Prof. Dr. Haydar Baş’ın genel seçimlerde yaptığı ve ne kadar haklı olduğu anayasa çalışmalarının başladığı şu günlerde çok iyi anlaşılan konuşmasından bir kesit aktaralım:
“-Seçimlerden sonra anayasa tartışmaları gündeme yeniden gelecek. (…)Türk milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın yapıldığı yerde milletten bahsetmek mümkün olmaz(…)Türk Milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın kim adına yapıldığını da anlayabilmiş değilim. Devlet o kadar mühim değilmiş, bireyler mühimmiş. Tamam da kardeşim devletin olmadığı yerde millet zaten olmaz. Sen bana bir yer göster ki orada aile yok, orada ordu yok, orada devlet yok. Millet var. Sen tarihi bilmiyorsun, geçmişini tanımıyorsun, insanlıktan haberin yok, ezbere konuşuyorsun!”
Sanki Haydar Baş konuştuğu platformdan yeni anayasayı yazmaya başlayan bugünkü komisyonları seyretmiş ve ne gördü ise söylemiş…
Dikkat edin, bir daha okuyun, Hoca, gelecek eki ile değil, hâl eki ile konuşuyor…
İşte o günler geldi ve yeni anayasa yazılmaya başlandı. Görülen o ki yazılacak anayasada “Türk milleti” denilmeyecek… Şimdi biz Haydar Baş Hocamızın, “Türk milleti sözcüğü yer almayan bir anayasanın kim adına yapıldığını anlayabilmiş değilim” endişesine cevap arayalım?
Gerçi bu sorunun cevabını da Haydar Baş defalarca verdi amma biz daha mikro pencereden bakmak istiyoruz.
“Türk milleti” kavramının yer almayacağı bir anayasayı bu topraklarda Türk milletini istemeyen Haçlılar istiyor, istemek ne kelime, adeta dayatıyor. “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınma” zilletini tercih edenler için bu “Batı” medenî, “Türk milleti” diyen Haydar Baş “ırkçı” imiş…
Şimdi biz “medenî Batı”dan birkaç örnek vereceğiz, batıcıların gücüne gidecek amma, ne yapalım, hakikat böyle…
Hayır, geçmişte Yunanlıların hırsızlıklarıyla övünmelerinden bahsetmeyeceğiz.
Amerikalıların Kızılderilileri bulaşıcı hastalık mikropları ile toptan imha etmelerinden de dem vurmayacağız.
Avrupa’nın engizisyonunu, Yahudilerin Filistin halkını imhası, ABD’nin teslim olmuş Japonya’ya iki atom bombası atması, Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’daki katliam ve Avrupa şehirlerinden Bosna’ya gerçekleştirilen insan safarileri, Vietnam kepazeliği, yine ABD’nin Irak ve Afganistan’da aç timsahların bile midesini bulandıran vahşeti de yer almayacak bu satırlarda…
Evet, bu vatandaki kimi alnı secdelilerin dostu olmaktan ve birlikte Müslümanların yurtlarına çullanmaktan gurur duydukları “medenî” denilen Batı, aslında “yamyamlığın neşet ettiği” ve hatta bugün bile yamyamların yaşadığı bir yerdir.
Bunu biz söylemiyoruz, içlerinden biri, bir Batılı Tarih Profesörü Ch. Seignobus, “Le Moyen Age” isimli eserinde söylüyor. 1026 yılındaki kıtlıkta diyor, Seignobus, Avrupalılar birbirlerini yemişlerdir. O tarihlerde boğazlanıp pişirilmekten ibadet etmek için ibadet yerlerine gidenler bile kurtulamamıştır. Mesela Macon civarındaki ormanda bir kilise varmış. Hıristiyanlar o kiliseye tek başlarına Hac için giderlermiş. Adamın biri o civara yerleşip bir kulübede yaşamaya başlamış. Ve bu adam oradan gelip geçenleri kulübesine kabul edip öldürmüş, yemiş. Kulübesinde bedenlerinin tamamı yenmiş 48 erkek cesedi bulunmuş.
Şimdi siz tarihçi Seignobus’un söylediğinin üzerinden neredeyse bin yıl geçti diyebilirsiniz. Ama insan yemek Batının genlerinde var. Mesela François Robin isimli bir genç Edebiyat Fakültesini bitirince gitti Fransız ordusuna yazıldı. 1995 yılında Briman ordusuna başkaldıran isyancıları eğitmek için görevlendirildi. Orada 18 yaşındaki iki Briman askerini kurşun ve bıçakla öldürüp ciğerlerini yedi. Ve utanmadan kendini, “Herkesin fantezileri vardır, benim özelliğim bunları gerçekleştirmiş olmak” diye savundu.
İğrenç değil mi?
İnanınız böyle örnekler çok var fakat mide bulandırıcı oldukları için bu örnekle yetiniyoruz.
Çok ilginç farklı bir örnek daha verip konuyu kapatacağız.
Bugün Moskova hastanelerinden Avrupa’daki kozmetik sanayine tonlarca “cenin” ihraç edilmekte ve bu ceninlerden “güzellik kremi” üretilmektedir.
Ceninle güzelleşmek mi olur çirkinleşmek mi?
Ceninle cildini besleyenlere medenî diyenler ne dediklerinin farkındalar mı acaba?
Ya Çin’i de içine alan Uzak Doğudaki uygulamalara ne demeli?
Çünkü bugün bu ülkelerde insan eti yeniyor desek abarttığımızı iddia edebilirsiniz.
Biz en iyisi 2004’te Hong Kong Beslenme Uzmanı Başkanı olarak görev yapan Warren Lee ile baş başa bırakalım:
“- Cenin iyi bir protein kaynağıdır. İnsanı gençleştirir!”
Zeng isimli Çinlinin, “Her sabah devlet hastanesine gidip cenin satın alır çorbası çok lezzetli olur” dediği Türk basınında yer aldı. Gen uzmanı Zou Quin’in iddiası ise, ceninin sinir bozuklukları ve astıma iyi geldiği yönünde…
Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Türk milletini” içine sindiremeyenlere Haçlı Batı ve muhtelif inançlara sahip Doğudan verdiğimiz “cenin örnekleri” yetmeli…
Cenin “can”dır, cenin “insan”dır.
Türk Ceza Kanunu’nun 27. Maddesine göre cenin, organları kısmen oluşmuş çocuktur. Cenin, ana rahmine düştüğü andan itibaren medenî haklardan yararlanır. Aynı yasanın 542. Maddesine göre mirasçılar arasında cenin varsa, bölüşmenin doğuma kadar ertelenmesi şarttır.
Şer’i hükümlere hiç değinmedik.
Velhasıl, Türk’ün tarihinde engizisyon, insan eti ve cenin yemek yoktur.
Anayasa’dan Türklüğü, cenin yiyici ve engizisyon artıklarının hatırı için çıkartmak isteyenlerin, Prof. Dr. Haydar Baş için yapabilecekleri tek şey, gidip ellerinden öpmektir. Evet, Haydar Baş Türk milletini sever, bu ırkçılık değildir. Haydar Baş ırkçı olsaydı, aralarında Türklerin azınlıkta kaldığı Sünnî dünya ile Ehli Şia’yı kucaklaştırma gibi, anlattığımız bu iğrenç Batı ve Doğu’nun tuzağını bozan, o ulvî gayret kuşağı ona nasip olmazdı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015