‘Hiçbir şey bana nisbet edilmesin’
İmam Şâfiî'nin fıkıhtan ve fıkhî konulardaki münazaralardan sadece Allah'ın rızasını kastettiğine bir delil gösterelim. Kendisi şöyle buyurmuştur: ‘İsterdim ki herkes bu ilimden (fıkıh ilminden) menfaat görsün de bana bu menfaatin zerresi dahi isabet etmesin; hiçbir şeyi bana nisbet edilmesin'
16.10.2019 00:00:00
İmam Gazali Hazretleri, İhya'da şöyle anlatıyor:
"Abdülkâhir b. Abdülâziz salihlerdendi ve çok muttaki bir kimseydi. İşte bu muttaki zat takvâ hakkında İmam Şâfiî'ye birçok sual sorardı. İmam da bu zâtın suallerine takvasından dolayı usanmadan cevap verirdi. Bu zat günün birinde İmam Şâfiî'ye şu suali sordu: 'Sabır mı, mihnet mi yoksa temkin mi daha üstün dür?'
İmam şöyle cevap verdi: 'Temkin peygamberlerin derecesidir. Temkin derecesine ancak mihnetten sonra varılır. O hale eren kimse imtihana çekildiği zamanlarda sabreder. Sabrettiği zamanlarda ise temkine varmış olur.
Ey Abdülkâhir! Görmez misin? Allah Teâlâ, kulu ve Resûlü İbrahim'i (a.s) önce denedi. Sonra da temkin mertebesine ulaştırdı. Hz. Musa'yı da önce imtihan etti, sonra temkin derecesine vardırdı. Hz. Eyyûb'u da önce imtihandan geçirdi, sonra temkine vardırdı. Yine Hz. Süleyman'ı da imtihan ettikten sonra temkin derecesine vardırdı ve kendisine mülk ihsan eyledi. Demek oluyor ki temkin derecelerin en üstünü ve en efdalidir.' 'İşte Yusuf'u böylece Mısır'a (temkin edip) yerleştirdik!' (Yusuf/21). Hz. Eyyûb büyük imtihandan sonra temkin mertebesine vardı.
Allah Teâlâ Hz. Eyyûb'un başından geçen bu imtihan ve temkini Kur'an-ı Kerîm'de aynen şöyle ifade buyurmaktadır: 'Biz de duasını kabul edip hemen kendisindeki hastalığı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir katını daha verdik.' (Enbiya/84).
İmam Şâfiî'nin verdiği bu cevap, Kur'an'ın sırlarını ve Allah'a yönelen enbiya ve evliyanın derecelerini ne denli bildiğini göstermektedir. Bu ise ahiret ilimlerini bilmenin bir sonucudur.
İmam Şâfiî'ye, 'Bir kişi ne zaman âlim olur?' diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: 'İlmini derinleştirip, diğer âlimleri tedkik ettiğinde hangisinin bilip, hangisinin bilmediğini anladığında...'
Hekîm Calinos'a, 'Sen bir hastalık için niçin birçok ilaçtan mürekkeb bir tedavi usûlü tavsiye ediyorsun' diye sorulunca, o bu sözü söyleyenlere şöyle cevap vermiştir: 'Gayeye bir ilaç da vardırır.
Ancak o bir ilaca birçok ilacın eklenmesi hastanın hiddetini dindirmeye yarar. Zira teklik öldürücüdür.'
İmam Şâfiî'nin bu ve buna benzer daha nice sözleri, onun marifetullahta ve ahiret ilminde ne denli yüksek mertebelere çıkmış olduğunu göstermektedir.
İmam Şâfiî'nin fıkıhtan ve fıkhî konulardaki münazaralardan sadece Allah'ın rızasını kastettiğine bir delil gösterelim.
Kendisi şöyle buyurmuştur: 'İsterdim ki herkes bu ilimden (fıkıh ilminden) menfaat görsün de bana bu menfaatin zerresi dahi isabet etmesin; hiçbir şeyi bana nisbet edilmesin.'
Dikkat edilecek olursa, İmam Şâfiî'nin ilimden doğacak olan âfeti ve ilmi şöhret elde etmek için istemenin felâketini nasıl idrâk etmiş olduğu, ilmi sadece Allah için istediği, ilimden gelecek olan şöhrete ise hiç iltifat etmeyip, kalbini benliğin her çeşidinden arındırdığı açıkça görülecektir."
OKAN EGESEL