Hişam, Hz. Ali’ye lanet okutuyor
Ehl-i Beyt'e yaklaşımı, İmam Bâkır'a (a.s.) yaptıkları ile belli olan Halife Hişam, Ömer b. Abdülaziz zamanında yasaklanan "İmam Ali'ye (a.s.) lanet edilmesi" işini tekrar günlük hayata taşımıştır
05.04.2023 12:00:00 / Güncelleme: 05.04.2023 13:02:59





İbn Asâkir, Emeviler'in dostlarından Cüneyd b. Abdurrahman el-Harrî'nin torunu Cünade b. Amr, dedesi Cüneyd'den şöyle nakletmektedir:
"Maaşımı almak için Hevran'dan Dımaşk'a gitmiştim. Cuma günüydü, Cuma namazını kıldıktan sonra mescidin ed-Derc adlı kapısından çıkınca, Ebu Şeybe Kass denilen saygıdeğer birinin halka hikâye anlattığını gördüm. Ben de onarla katıldım. Ebu Şeybe bizi sözleri ile öyle etkilemişti ki, bazen seviniyor, bazen de kederlenip üzülüyor, hatta ağlıyorduk.
Sözleri bitince, 'Şimdi sözümüzü Ebu Turab'a lanet ile bitirelim, o halde hepiniz Ebu Turab'a lanet edin' dedi. Ben sağ tarafımda oturan adama dönerek, 'Ebu Turab da kim oluyor?' diye sordum.
Adam, 'O Resûlullah'ın (s.a.a.) amcası oğlu, kızının kocası, ilk Müslüman olan, Hasan ile Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Tâlib dir' dedi.
Ben üzgün halde, 'Hikaye anlatan bu adama ne oldu böyle' dedim ve koşarak ona yetiştim. Omuzlarına kürk almıştı. Kürkünü tutarak tokatlamaya, başını duvara vurmaya başladım. Adam bağırınca, mescidin yöneticileri yardıma koşup cübbemi boynuma bağlayarak beni çeke çeke Hişam b. Abdülmelik'in yanına götürdüler. Ebu Şeybe benden önce davranıp bağırarak, 'Ey emirü'l- mü'minin, baksana, senin babanın ve dedenin destancısının başına neler getirdiler?' dedi.
Hişam, 'Kim incitti seni?' diye sordu.
Ebu Şeybe beni işaret ederek, 'Bu adam' dedi.
Hişam saygın kişilerin yanına oturmuş bir halde bana dönerek, 'Ey Ebu Yahya! Ne zaman geldin?' diye sordu.
Dedim ki: 'Dün akşam geldim. Hizmetinize girmek istediysem de Cuma namazı vakti olduğu için namaza katıldım, namazdan sonra mescidin ed-Derc kapısından çıkınca etrafındakilere konuşma yapan bu adamla karşılaştım. Ben de onların arasına katılarak onu dinledim. O, halkın dikkatini çekmiş, korku ve ümitle konuşuyordu, biz de ona eşlik ediyorduk. Nihayet konuşması bitti, dua etti, biz de âmin dedik. 'Sözümüzü Ebu Turab'a lanetle' bitiriyoruz dedi.
Ben Ebu Turab'ın kim olduğunu sorduğumda, 'İlk Müslüman, Resûlullah'ın (s.a.a.) amcası oğlu, Hasan ve Hüseyin'in babası ve Resûlullah'ın (s.a.a.) kızının kocası Ali b. Ebu Tâlib'dir' dediler.
Ey emirü'l-mü'minin! Resûlullah'ın (s.a.a.) damadı ve kızının kocası bir kenara dursun, vallahi biri sana bu kadar yakın olan birine bile lanet etmiş olsa, kanını dökerim!'
Hişam, 'Kötü bir iş yapmıştır' dedi. Sonra Send bölgesinin valiliğine atadı beni. Daha sonra yanındaki arkadaşlarından birine şöyle dedi: 'Burada böyle konuşmalar olmamalıdır, aksi takdirde hükümetimizi yerle bir eder.'
Hişam Cüneyd'i Send bölgesine göndererek kendisinden uzaklaştırdı. Böylece Cüneyd hayatının sonuna kadar orada kaldı."
"Maaşımı almak için Hevran'dan Dımaşk'a gitmiştim. Cuma günüydü, Cuma namazını kıldıktan sonra mescidin ed-Derc adlı kapısından çıkınca, Ebu Şeybe Kass denilen saygıdeğer birinin halka hikâye anlattığını gördüm. Ben de onarla katıldım. Ebu Şeybe bizi sözleri ile öyle etkilemişti ki, bazen seviniyor, bazen de kederlenip üzülüyor, hatta ağlıyorduk.
Sözleri bitince, 'Şimdi sözümüzü Ebu Turab'a lanet ile bitirelim, o halde hepiniz Ebu Turab'a lanet edin' dedi. Ben sağ tarafımda oturan adama dönerek, 'Ebu Turab da kim oluyor?' diye sordum.
Adam, 'O Resûlullah'ın (s.a.a.) amcası oğlu, kızının kocası, ilk Müslüman olan, Hasan ile Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Tâlib dir' dedi.
Ben üzgün halde, 'Hikaye anlatan bu adama ne oldu böyle' dedim ve koşarak ona yetiştim. Omuzlarına kürk almıştı. Kürkünü tutarak tokatlamaya, başını duvara vurmaya başladım. Adam bağırınca, mescidin yöneticileri yardıma koşup cübbemi boynuma bağlayarak beni çeke çeke Hişam b. Abdülmelik'in yanına götürdüler. Ebu Şeybe benden önce davranıp bağırarak, 'Ey emirü'l- mü'minin, baksana, senin babanın ve dedenin destancısının başına neler getirdiler?' dedi.
Hişam, 'Kim incitti seni?' diye sordu.
Ebu Şeybe beni işaret ederek, 'Bu adam' dedi.
Hişam saygın kişilerin yanına oturmuş bir halde bana dönerek, 'Ey Ebu Yahya! Ne zaman geldin?' diye sordu.
Dedim ki: 'Dün akşam geldim. Hizmetinize girmek istediysem de Cuma namazı vakti olduğu için namaza katıldım, namazdan sonra mescidin ed-Derc kapısından çıkınca etrafındakilere konuşma yapan bu adamla karşılaştım. Ben de onların arasına katılarak onu dinledim. O, halkın dikkatini çekmiş, korku ve ümitle konuşuyordu, biz de ona eşlik ediyorduk. Nihayet konuşması bitti, dua etti, biz de âmin dedik. 'Sözümüzü Ebu Turab'a lanetle' bitiriyoruz dedi.
Ben Ebu Turab'ın kim olduğunu sorduğumda, 'İlk Müslüman, Resûlullah'ın (s.a.a.) amcası oğlu, Hasan ve Hüseyin'in babası ve Resûlullah'ın (s.a.a.) kızının kocası Ali b. Ebu Tâlib'dir' dediler.
Ey emirü'l-mü'minin! Resûlullah'ın (s.a.a.) damadı ve kızının kocası bir kenara dursun, vallahi biri sana bu kadar yakın olan birine bile lanet etmiş olsa, kanını dökerim!'
Hişam, 'Kötü bir iş yapmıştır' dedi. Sonra Send bölgesinin valiliğine atadı beni. Daha sonra yanındaki arkadaşlarından birine şöyle dedi: 'Burada böyle konuşmalar olmamalıdır, aksi takdirde hükümetimizi yerle bir eder.'
Hişam Cüneyd'i Send bölgesine göndererek kendisinden uzaklaştırdı. Böylece Cüneyd hayatının sonuna kadar orada kaldı."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.