Akif ise şair mizacı ve pırlanta yaratılışı ile çoktan işine çekilmiş, zaferden kat'iyyen değil, ama zafer sonrasından ümit kesmişti. Haftalardan beri susuyor, bir sığnak arar gibi düşünüyordu. Avni Bey'in iş çekişine karşı mahzun mahzun gülümsedi, onun düşündüklerini ve ona ah çektiren endişelerini kendi kafasından geçmişler gibi biliyordu. Nitekim Avni Bey de bunu böylece kabul etmekte idi. Konuşmayı boş gördü.
Yalnız:
-"İzmir'i bir görsem Ya Rabb'im... Kadifekale'de bir çay içsem de öyle ölsem" demekle yetindi.
Akif birden ilgilendi:
-"Sonra?"
Cevap gelmeyince de ısrar etti:
-"Sonrası için ne düşünüyor, ne istiyorsun?"
-Şimdi de Avni Bey üzgün, melenkolikti:
- "Sonra Erzurum'a... Veya İstanbul'a bir köşeye çekilmek, minicik bir eve büzülmek isterdim" diye fısıldadı.
-"Sen bunu yapamazsın, Avni."
Akif onun elini tutmuştu, canlı canlı, heyecanla ve basık bir sesle konuşuyordu. Göz göze geldiler:
-"Bunu ben istiyorum. Yapacağımda. İstanbul'a da değil, bir dağ başına, çöller ötesine gitmek ve .... Unutulmak... Unutmak için yanıp tutuşuyorum. Zaferden sonra yapacağım şey de bu işte. Ama bunu sen ne kadar istesende yapamazsın. Sen, Avni, mücadele için yaratılmışsın. Allah seni mücadele için göndermiş yeryüzüne."
Şimdi onun elini çocuğunu okşar gibi okşuyordu. Gözleri derin bir sevgili ile ışıl ışıldı. Biran için onun kaderini mi? Yoksa kendi alınyazısını mı tahmin edemez oldu? Ama, galiba, hem kendisi, hem de Avni Bey için konuşuyordu ve artık sesi mırıltı halinde idi:
-"Avni sen çok çekeceksin. Lâkin bu ıstırapları Allah'ın bana da müyesser kılmasını ne kadar isterdim. Asım'ın nesli dedim... Biz ona layık olmalıydık. Sen olcaksın kardeşim. Bana gelince ben kaçağın birisiyim. Yok, itiraz etme... Böyledir ben kaçağım. Olsa olsa güreş adamıyım. Ben, kıran kırana güreş adamı. Sana karşı da tavazua katlanacak değilim ya? Kavgayı düşmanla yapmayı seviyorum. Karşımda düşman varken binlerce şükür, içime korkunun, can kaygısının gölgesi düşmedi. Vatanım, milletim, dinim için yaşadım, yaşamayı ancak bunlar için değerli buldum. Ama yanıbaşımda görülenlerle, bunların hileleri, bunların kahpelikleri ile mücadele! Yok.. Bana göre değil bu. Biliyorum, bu da vatan için, bu da milletim ve dinim için... Lakin insanı bu kadar küçülmüş görmeye tahammülüm yok, Avni. Ya ben yanılıyorsam diyor ve dağ başlarına, çöller ötesine kaçmak, unutmak istiyorum... unutmak istiyorum. Tek teselli budur gibi geliyor bana sen... Sen öyle değilsin; sen yiğitsin, sen cemiyet erisin çok çekeceksin diye korkarım."
Sustular, Akif neden sonra ilave etti:
-"Çektikçe büyüyeceksin Avni. Sen çektikce, sen kaybettikçe... Ben... Seni kıskanacağım, kardeşim."
Yarın bir başka kelam erbabını, kelam erbabını şahadetiyle, Erzurumlu Hüseyin Avni Ulaş'ı tanımayı sürdüreceğiz inşallah.
Yalnız:
-"İzmir'i bir görsem Ya Rabb'im... Kadifekale'de bir çay içsem de öyle ölsem" demekle yetindi.
Akif birden ilgilendi:
-"Sonra?"
Cevap gelmeyince de ısrar etti:
-"Sonrası için ne düşünüyor, ne istiyorsun?"
-Şimdi de Avni Bey üzgün, melenkolikti:
- "Sonra Erzurum'a... Veya İstanbul'a bir köşeye çekilmek, minicik bir eve büzülmek isterdim" diye fısıldadı.
-"Sen bunu yapamazsın, Avni."
Akif onun elini tutmuştu, canlı canlı, heyecanla ve basık bir sesle konuşuyordu. Göz göze geldiler:
-"Bunu ben istiyorum. Yapacağımda. İstanbul'a da değil, bir dağ başına, çöller ötesine gitmek ve .... Unutulmak... Unutmak için yanıp tutuşuyorum. Zaferden sonra yapacağım şey de bu işte. Ama bunu sen ne kadar istesende yapamazsın. Sen, Avni, mücadele için yaratılmışsın. Allah seni mücadele için göndermiş yeryüzüne."
Şimdi onun elini çocuğunu okşar gibi okşuyordu. Gözleri derin bir sevgili ile ışıl ışıldı. Biran için onun kaderini mi? Yoksa kendi alınyazısını mı tahmin edemez oldu? Ama, galiba, hem kendisi, hem de Avni Bey için konuşuyordu ve artık sesi mırıltı halinde idi:
-"Avni sen çok çekeceksin. Lâkin bu ıstırapları Allah'ın bana da müyesser kılmasını ne kadar isterdim. Asım'ın nesli dedim... Biz ona layık olmalıydık. Sen olcaksın kardeşim. Bana gelince ben kaçağın birisiyim. Yok, itiraz etme... Böyledir ben kaçağım. Olsa olsa güreş adamıyım. Ben, kıran kırana güreş adamı. Sana karşı da tavazua katlanacak değilim ya? Kavgayı düşmanla yapmayı seviyorum. Karşımda düşman varken binlerce şükür, içime korkunun, can kaygısının gölgesi düşmedi. Vatanım, milletim, dinim için yaşadım, yaşamayı ancak bunlar için değerli buldum. Ama yanıbaşımda görülenlerle, bunların hileleri, bunların kahpelikleri ile mücadele! Yok.. Bana göre değil bu. Biliyorum, bu da vatan için, bu da milletim ve dinim için... Lakin insanı bu kadar küçülmüş görmeye tahammülüm yok, Avni. Ya ben yanılıyorsam diyor ve dağ başlarına, çöller ötesine kaçmak, unutmak istiyorum... unutmak istiyorum. Tek teselli budur gibi geliyor bana sen... Sen öyle değilsin; sen yiğitsin, sen cemiyet erisin çok çekeceksin diye korkarım."
Sustular, Akif neden sonra ilave etti:
-"Çektikçe büyüyeceksin Avni. Sen çektikce, sen kaybettikçe... Ben... Seni kıskanacağım, kardeşim."
Yarın bir başka kelam erbabını, kelam erbabını şahadetiyle, Erzurumlu Hüseyin Avni Ulaş'ı tanımayı sürdüreceğiz inşallah.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025