Abdullah; Allah'ın kulu...
Hz. Abdülmuttalib'in erkek çocuklarından sekizincisi... Sîret ve surette diğer kardeşlerinden çok farklı... Kıtlık yıllarında babası Abdulmuttalip Efendimiz, Abdullah'ın elini tutup dağa çıkıyor ve onun alnındaki nuru vasıta ederek, Allah'tan rahmet diliyordu...
Alnında eşsiz bir nur, yüzünde harika bir güzellik ve müstesna bir tatlılık vardı...
Allahümme salli ala Muhammed'in ve ala ali Muhammed.
Allah'ın habibi Muhammed Mustafa (s.a.a.), kendi doğumu hakkında şöyle buyuracaklardır: "Ben, atam Hz. İbrahim'in (a.s.) duası, Hz. İsa (a.s.) müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. Annem rüyasında içinden çıkan bir aydınlığın Şam diyarı saraylarını aydınlattığını belirtmişti. Peygamber anneleri hep böyle rüyalar görürler." (Ahmed Bin Hanbel-Müsned)
Günlerden bir gün Hz. Abdullah Kâbe'nin yanından geçerlerken, karşısına bir kadın dikildi. Bu kadın, Abdullah'ın dillere destan güzelliğine hayranlardan biri olan, Varaka b. Nevfel'in kız kardeşi Rukiyye idi. O da, kardeşi Varaka gibi eski mukaddes kitapları okumuş, o kitaplarda ahir zamanda gelecek peygamberin sıfatlarını görmüş ve öğrenmişti. İç âleminde, Abdullah'ın yüzünde, o âna kadar hiç kimsede görmediği müstesna parlaklıkla karşı karşıya kalınca, bu sıfatlarla münasebet kurdu. Bu şerefi başkasına kaptırmamak için de, adeta güzelliğini ve iffetini unutarak Abdullah'ın yanına yaklaştı ve fısıldadı:
"Delikanlı, biraz dursana! Benimle şimdi evlenir misin?" Abdullah'ın yüzü bir anda kıpkırmızı kesildi. Masumiyetini yırtmak isteyen bu teklife pek aldırmadı ve yoluna devam etmek istedi. Fakat Rukiyye, ona sahip olmak istiyordu. Arzusunu bir başka teklifle câzib hale getirdi. "Eğer" dedi, "Benimle evlenmeyi kabul edersen, senin için kurban edilen develer kadar develerim var, onların hepsini sana vereyim!"
Günler sonra, evlenmiş bulunan Hz. Abdullah, aynı kadınla Mekke sokaklarında bir kere daha karşılaştı. Aynı Rukiyye, ona karşı en ufak bir arzu ve hasret belirtisi göstermedi; bilâkis, hissiz ve bakışları, hayranlık şöyle dursun, çok donuktu.
Abdullah sebebini sordu: "Ne oldu sana? Halin değişmiş!"
Rukiyye, "O gün, alnında esrarlı bir nur parlıyordu. O nur karşısında kendimden geçtim. Ama şimdi onu göremiyorum!" diye cevap verdi.
Evet, Hz. Abdullah'ın alnında parlayan nur artık yoktu. Çünkü o nur Kâinatın Efendisine hamile olan, annelerin en büyüğü Hz. Âmine anamıza intikal etmişti. Allah'ın öz nurundan yarattığı nur üstüne nur olan bir neslin evladıdır Hz. Peygamber...
Peygamber Efendimizin babası Hz. Abdullah (r.a) Şam'a yaptığı ticaret yolculuğundan dönerken hastalanıp Medine'de vefat ettiğinde Hz. Muhammed (s.a.a) iki aylık bir bebekti; daha bu yaşta yetim kalmış, sevgili babası Medine'de toprağa verilmişti.
Kur'an-ı Kerim onun yetim kalmasını şöyle hatırlatır: "Sen bir yetim iken Rabbin seni bulup barındırmadı mı?"
Rabbimiz Muhammed'ini kendisine hasretmiş ve O'nu hiç kimseyle paylaşmak istememişti...
Allahümme salli ala Muhammed'in ve ala ali Muhammed.
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025