İmam Hasan'ın barışının maddeleri
Şimdi bu barış antlaşmasının bazı maddelerini inceleyip durumunu görelim. Tarihçiler antlaşmanın maddelerini şöyle kaydetmişlerdir: 1- Hükümet, Allah'ın Kitabı, Resûlullah'ın (s.a.v.) sünneti ve layık halifelerin gidişatına uyması şartıyla Muaviye'ye b
15.07.2012 00:00:00
Şimdi bu barış antlaşmasının bazı maddelerini inceleyip durumunu görelim. Tarihçiler antlaşmanın maddelerini şöyle kaydetmişlerdir: 1- Hükümet, Allah'ın Kitabı, Resûlullah'ın (s.a.v.) sünneti ve layık halifelerin gidişatına uyması şartıyla Muaviye'ye bırakılacak. (Arapça'da işi bırakmak anlamında teslim-i emr ifadesi kullanılmıştır. Bunun Türkçe tabiri hükümettir).
Burada şu noktaya da değinmem gerekir ki; Emirü'l-Mü'minin Ali'nin (a.s) şöyle bir mantığı var: Hilafet benim hakkım olduğu hâlde ben kendim veya başka birinin halife olması için kıyam etmem; bu halkın vazifesidir; ben ancak, hilafet kürsüsünde oturan kişi işleri mecraından çıkaracak olursa kıyam ederim. Nehcü'l Belaga'da şöyle buyuruyor: "Allah'a and olsun ki, ben Müslümanların işleri düzenli yürüdüğü müddetçe ve özellikle benden başkasına zulmedilmedikçe teslim olacağım." Yani, hakkım elimden alınarak zulüm sadece bana yapıldığı ve bunun dışında diğer işler kendi mecraında olduğu müddetçe ben teslimim; ben ancak Müslümanların işleri mecraından dışarı çıktığı zaman kıyam ederim. (Nehcü'l-Belaga, 74. Hutbe)
Antlaşmanın bu maddesi böyledir ve gerçekte İmam Hasan (a.s.) şöyle antlaşma yapmaktadır: Zulüm sadece benim şahsına yapılıp benim hakkımı gasp ediyorsa ve gasp eden kişi Müslümanların işlerini doğru mecraında idare etmeyi taahhüt ediyorsa, bu durumda ben kenara çekilmeye hazırım. 2- Muaviye?den sonra hükümet İmam Hasan'a geçecek. Onunu başına bir bela gelecek olursa İmam Hüseyin'e (a.s.) geçecek. (Başka bir rivayette ise, Muaviye'nin ölümünden sonra hilafet işi Müslümanların seçimine ve bir şûraya bırakılacaktı).
Bu cümlenin anlamı şudur: Bu barış antlaşmasının geçici bir süresi vardır. İmam Hasan (a.s.), "Al, hilafet senin olsun; biz kenara çekiliyoruz. İstediğin kadar istediğin işi yapabilirsin" buyurmamıştır. Hayır, bu barış antlaşması Muaviye hayatta olduğu süre için geçerlidir; Muaviye'den sonrası için bir geçerliliği yoktur. O hâlde Muaviye kendisinden sonrası için komplo hazırlayamaz. Muaviye bir kimseyi kendine halife seçemez.
3- Muaviye Şam'da Emirü'l-Mü'minin Ali'ye (a.s.) lanet okutmayı yaygınlaştırmıştı. Bu çirkin hareketin durdurulması antlaşma maddelerinden biri olarak yazıldı: Muaviye Emirü'l-Mü'minin Ali'ye küfretmeyi ve namazlarda ona lanet etmeyi bırakmalı, Ali'yi iyi bir şekilde anmalıdır. Muaviye bunu da taahhüt edip imzaladı. Bunlar propaganda yapıp; Ali (haşa) İslam dininden çıktığı için ona lanet okuyoruz diyorlardı. Bu maddeyi imzalayan bir kişiye en azından şu kadar hüccet tamamlanmıştır: Sen Ali'yi gerçekten lanete layık bir kişi biliyorsan, o hâlde neden onu ancak iyi bir şekilde anmayı taahhüt ediyorsun. Fakat eğer Ali lanete layık değilse ve taahhüt ettiğin şey doğruysa, o hâlde neden böyle davranıyorsun? Muaviye daha sonra bunu da çiğnedi ve bu çirkin hareket doksan yıl devam etti. 4- Beş milyon dirhemi bulunan Kûfe'nin Beytü'l-Mal'i, hükümeti teslim etme konusundan müstesnadır; Muaviye her yıl İmam Hasan'a (a.s) iki milyon dirhem göndermelidir.
Haşimoğullarına Ümeyyeoğullarına yapılan bağış ve hediyelerden imtiyaz vermeli, Cemel ve Sıffin savaşlarında Emirü'l-Mü'minin Ali'nin (a.s.) safında yer alıp şehit olan kişilerin aileleri arasında bir milyon dirhem bölüştürülmeli ve bu para, "Darabcerd" vergilerinden temin edilmelidir. Darabcerd, Şiraz nahiyesindedir. Bu bölgenin vergisini Haşimoğullarına ihtisas ettiler.
5- Halk Şam, Irak, Yemen, Hicaz ve yeryüzünün her tarafında emniyet ve güvence içerisinde olmalı, zenciler ve kızıl derililer emniyette olmalı; Muaviye onların sürçmelerini görmezden gelmelidir. Maksat, geçmişte onlara karşı güdülen kinlerdi; çünkü onların çoğu geçmişte Sıffin'de Muaviye'yle savaşmışlardı. Hiç kimseyi geçmişteki hatalarından ve Irak halkını, geçmişte onlara karşı duyulan kinlerden dolayı cezalandırmamalıdır. Ali taraftarları nerede olursa olsunlar emniyet ve güven içerisinde olmalı, Ali taraftarlarından hiç birine eziyet edilmemeli ve Ali dostları can, mal, namus ve çoluk-çocuklarına bir zarar gelmesinden endişe duymamalıdırlar. Hiç kimse onları takip edip zarar vermemeli, kim olursa olsun hak sahibine hakkı verilmeli ve Ali dostlarının ellerinde olan şeyler onlardan alınmamalıdır. Açıkta ve gizlide Hasan b. Ali, kardeşi Hüseyin ve Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inden hiç kimsenin canına kastetmek için komplo hazırlanmamalıdır.
Burada şu noktaya da değinmem gerekir ki; Emirü'l-Mü'minin Ali'nin (a.s) şöyle bir mantığı var: Hilafet benim hakkım olduğu hâlde ben kendim veya başka birinin halife olması için kıyam etmem; bu halkın vazifesidir; ben ancak, hilafet kürsüsünde oturan kişi işleri mecraından çıkaracak olursa kıyam ederim. Nehcü'l Belaga'da şöyle buyuruyor: "Allah'a and olsun ki, ben Müslümanların işleri düzenli yürüdüğü müddetçe ve özellikle benden başkasına zulmedilmedikçe teslim olacağım." Yani, hakkım elimden alınarak zulüm sadece bana yapıldığı ve bunun dışında diğer işler kendi mecraında olduğu müddetçe ben teslimim; ben ancak Müslümanların işleri mecraından dışarı çıktığı zaman kıyam ederim. (Nehcü'l-Belaga, 74. Hutbe)
Antlaşmanın bu maddesi böyledir ve gerçekte İmam Hasan (a.s.) şöyle antlaşma yapmaktadır: Zulüm sadece benim şahsına yapılıp benim hakkımı gasp ediyorsa ve gasp eden kişi Müslümanların işlerini doğru mecraında idare etmeyi taahhüt ediyorsa, bu durumda ben kenara çekilmeye hazırım. 2- Muaviye?den sonra hükümet İmam Hasan'a geçecek. Onunu başına bir bela gelecek olursa İmam Hüseyin'e (a.s.) geçecek. (Başka bir rivayette ise, Muaviye'nin ölümünden sonra hilafet işi Müslümanların seçimine ve bir şûraya bırakılacaktı).
Bu cümlenin anlamı şudur: Bu barış antlaşmasının geçici bir süresi vardır. İmam Hasan (a.s.), "Al, hilafet senin olsun; biz kenara çekiliyoruz. İstediğin kadar istediğin işi yapabilirsin" buyurmamıştır. Hayır, bu barış antlaşması Muaviye hayatta olduğu süre için geçerlidir; Muaviye'den sonrası için bir geçerliliği yoktur. O hâlde Muaviye kendisinden sonrası için komplo hazırlayamaz. Muaviye bir kimseyi kendine halife seçemez.
3- Muaviye Şam'da Emirü'l-Mü'minin Ali'ye (a.s.) lanet okutmayı yaygınlaştırmıştı. Bu çirkin hareketin durdurulması antlaşma maddelerinden biri olarak yazıldı: Muaviye Emirü'l-Mü'minin Ali'ye küfretmeyi ve namazlarda ona lanet etmeyi bırakmalı, Ali'yi iyi bir şekilde anmalıdır. Muaviye bunu da taahhüt edip imzaladı. Bunlar propaganda yapıp; Ali (haşa) İslam dininden çıktığı için ona lanet okuyoruz diyorlardı. Bu maddeyi imzalayan bir kişiye en azından şu kadar hüccet tamamlanmıştır: Sen Ali'yi gerçekten lanete layık bir kişi biliyorsan, o hâlde neden onu ancak iyi bir şekilde anmayı taahhüt ediyorsun. Fakat eğer Ali lanete layık değilse ve taahhüt ettiğin şey doğruysa, o hâlde neden böyle davranıyorsun? Muaviye daha sonra bunu da çiğnedi ve bu çirkin hareket doksan yıl devam etti. 4- Beş milyon dirhemi bulunan Kûfe'nin Beytü'l-Mal'i, hükümeti teslim etme konusundan müstesnadır; Muaviye her yıl İmam Hasan'a (a.s) iki milyon dirhem göndermelidir.
Haşimoğullarına Ümeyyeoğullarına yapılan bağış ve hediyelerden imtiyaz vermeli, Cemel ve Sıffin savaşlarında Emirü'l-Mü'minin Ali'nin (a.s.) safında yer alıp şehit olan kişilerin aileleri arasında bir milyon dirhem bölüştürülmeli ve bu para, "Darabcerd" vergilerinden temin edilmelidir. Darabcerd, Şiraz nahiyesindedir. Bu bölgenin vergisini Haşimoğullarına ihtisas ettiler.
5- Halk Şam, Irak, Yemen, Hicaz ve yeryüzünün her tarafında emniyet ve güvence içerisinde olmalı, zenciler ve kızıl derililer emniyette olmalı; Muaviye onların sürçmelerini görmezden gelmelidir. Maksat, geçmişte onlara karşı güdülen kinlerdi; çünkü onların çoğu geçmişte Sıffin'de Muaviye'yle savaşmışlardı. Hiç kimseyi geçmişteki hatalarından ve Irak halkını, geçmişte onlara karşı duyulan kinlerden dolayı cezalandırmamalıdır. Ali taraftarları nerede olursa olsunlar emniyet ve güven içerisinde olmalı, Ali taraftarlarından hiç birine eziyet edilmemeli ve Ali dostları can, mal, namus ve çoluk-çocuklarına bir zarar gelmesinden endişe duymamalıdırlar. Hiç kimse onları takip edip zarar vermemeli, kim olursa olsun hak sahibine hakkı verilmeli ve Ali dostlarının ellerinde olan şeyler onlardan alınmamalıdır. Açıkta ve gizlide Hasan b. Ali, kardeşi Hüseyin ve Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inden hiç kimsenin canına kastetmek için komplo hazırlanmamalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.