İmam Rıza’nın mezarında görülen kerametler
Benim İmam Rıza (a.s.) hakkında şüphem vardı. Onun hak olduğuna inanmıyordum. Annem de onu, İmam olarak kabul etmiyordu. Bana şöyle dedi...
19.02.2024 19:44:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ebu Tâlib Hüseyin bin Abdullah bin Benanî diyor ki: "Ben Muhammed bin Ömer en-Nevkanî'nin şöyle dediğini duydum: Nevkan'da karanlık bir gecede çatıda uyumuş idim. Aniden uyandığımda Sinabad'a, İmam Rıza'nın (a.s.) türbesinin olduğu tarafa doğru baktım. Bir nurun yükseldiğini hatta Meşhed'in onunla aydınlandığını gördüm. Sanki gündüz olmuş gibiydi.
Benim İmam Rıza (a.s.) hakkında şüphem vardı. Onun hak olduğuna inanmıyordum. Annem de onu, İmam olarak kabul etmiyordu. Bana şöyle dedi:
'Ey yavrum! Sana ne oluyor?' Ben anneme şöyle cevap verdim: 'Ben yayılmış bir nur gördüm. Onunla Sinabad'da olan Meşhed aydınlandı.' Annem de bana karşılık olarak şöyle cevap verdi: Bu bir şey değildir; yalnız, şeytanın işi olabilir!"
Ravi şöyle devam ediyor: "Önceki geceden daha karanlık bir gecede, o nuru tekrar gördüm. Meşhed yine onunla aydınlanmıştı. Anneme haber verdim. Nuru ve Meşhed'in onunla aydınlandığını görmesi için onu da yanıma çağırdım. Öz gözleriyle görünce şaşırarak bunun çok yüce bir şey olduğuna inandı. Allah'a hamd ve şükürler etmeye başladı."
Ebu Tâlib Hüseyin bin Abdullah bin Benan et-Taî şöyle diyor: "Ebu Mensur bin Abdurrezak, Tus bölgesinin hâkimi Biverdî'ye, 'Çocuğun var mı?' diye sordu. Biverdî, 'Hayır, yok' dedi. Ebu Mensur ona tekrar şöyle sordu: 'Neden Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gidip de onun yanında, Allah'ın sana çocuk ver-mesini istemiyorsun? Ben Allah'ı o mekânda çağırdım, hacetlerimi istedim, bana verdi.'
Hakim der ki: "Bunun üzerine Meşhed'e (orda olana selam ol-sun) gittim, İmam Rıza'nın (a.s.) yanında Allah'ı çağırarak evlat vermesini istedim. Allah da bana bir erkek çocuk verdi. Ben Ebu Mensur'un yanına gelip Allah'ın duama icabet ettiğini, bana çocuk vererek bununla ikram ettiğini haber verdim."
Kitabın yazarı şöyle diyor: "Ben 352 yılında Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gitmek için Ruknu'd-Devle'den izin istedim. Aynı yılın Receb ayında bana izin verdi. Dışarı çıktığımda beni tekrar çağırarak şöyle dedi: 'Gideceğin yer, mübarek ve kutsal bir yer olan Meşhed'dir. Orayı ziyaret edip içinde olan hâcetlerimi Allah'tan istedim, bütün isteklerim verildi. Dua ve ziyaretinde beni de unutma. Çünkü dua orada kabul olur.'
Ben ona da dua etmek için söz verdim. Sözümde durup ona da dua ettim. Meşhed'den (orda olana selam olsun) döndüğümde, onun yanına geldim. Bana şöyle sordu: 'Bana da dua edip yerime ziyaret ettin mi?'
Cevabında, 'evet' dedim. Bana şöyle dedi: 'Aferin, sağ ol, duanın Meşhed'de kabul olduğu ispatlandı.'
Ebu Nasr Ahmed bin Hüseyin ed-Debbî, ki ondan daha aşırı Ehl-i Beyt düşmanı (Nasibî) görmedim, salavatı şöyle söylerdi: 'Allah'ın selamı sadece Muhammed'e olsun!' Onun Âline (Ehl-i Beyt'ine) salavat göndermezdi.
İşte o şöyle diyor: 'Halkın bazısı emanet verdiler. Ben de onu yere gömdüm ama daha sonra onları nereye gömdüğümü unuttum, şaşkın kalmıştım. Zamanı geldiğinde mal sahipleri istemek için geleceklerdi. Oysa ben onun yerini bilmiyordum.
Mal sahipleri çaldım, götürmüşüm diye, bana ithamda bulunuyorlardı. Evden perişan, düşünceli bir halde dışarı çıktım, bir grubun Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gitmekte olduğunu gördüm.
Ben de onlara katılıp Meşhed'e gittim. Ziyaret edip, Allah'tan emanetlerin yerini göstermesini istedim. Orada bir gece yatmış idim. Rüyamda birisi gelerek bana şöyle dedi: 'Emaneti şu ve şu yerde defnettin.' Ben de emanet sahibinin yanına gelerek rüyamda gördüğüm yeri ona gösterdim.
Oysa ben rüyaya pek inanmazdım. Mal sahibi oraya gidip kazarak, malını çıkardı. Üzerinde sahibinin mührü bile vardı. Bundan sonra o şahıs, bu olayı her yerde söyler, onları Meşhed'e (orda olana selam olsun) ziyarete gitmeleri için teşvik ederdi."
Ebu'l-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Hüseyin el-Hekim (r.a.) diyor ki: "Merv'in hâkimi olan Ebu Ali Amir bin Abdullah Biverdî'nin (ki o muhaddislerden idi) şöyle dediğini işittim: 'İmam Rıza'yı (a.s.) ziyaret için, Meşhed'e gittim. Orada bir Türk gördüm, kubbenin içerisinde, İmam Rıza'nın (a.s.) başucunda oturup ağlayarak Türkçe şöyle dua ediyordu:
'Ey Rabbim! Eğer oğlum sağsa bizi birbirimize kavuştur, eğer ölmüşse bize haberini ver.' Ben Türkçe bildiğimden yanına giderek, 'Ey kardeşim! Sana ne oldu?' diye sordum. O da şöyle cevap verdi:
'Benim bir oğlum vardı. İshakâbad savaşında benimle beraberdi. Onu kaybettim ve şimdi varlığından haberdar değilim. Annesi onun için her zaman ağlıyor. İşte bu yüzden Allah'a burada dua edip yakarıyorum. Çünkü, duanın burada (Meşhed'de) kabul olduğunu duydum.'
Onun haline acıdım, elinden tutup misafirim olması için dışarı çıkardım. Biz camiden çıktığımız zaman, uzun boylu bir gençle karşılaştık. Türk ziyaretçi onu görür görmez ona doğru koştu, kucaklayıp ağladı.
Her ikisi de birbirlerini tanıdılar. İşte bu genç dua ettiği oğlu idi. O, Allah'tan, İmam Rıza'nın (a.s.) kabri yanında birbirlerine kavuşmalarını veya öldüğünün haberini bildirmesini istemişti. Gençten buraya nasıl geldiğini sordum. Şöyle anlattı: 'İshakâbad savaşından sonra Tebristan'a düştüm.
Deylemlî denen biri beni büyüttü. Büyüdükten sonra baba ve annemi aramaya çıktım. Çünkü, her ikisinden de hiçbir haberim yoktu. Meşhed'e gelmekte olan grupla yola çıkıp buraya geldim.'
Gencin babası, 'Meşhed'de olanlar yakînimi daha çok güçlen-dirdi. Hayatta olduğum müddetçe buradan (Meşhed'den) ayrılmayacağıma dâir kendi kendime söz verdim' dedi."
İbn Hibban şöyle der: "Kabrini birçok kez ziyaret ettim. Tûs'ta kaldığım sürece herhangi bir yerimde bir ağrı duyduğumda, bir zorluğa düştüğümde Ali b. Mûsa er-Rıza'nın kabrine gider Allah'tan bu ağrımı gidermesini, içinde bulunduğum zorluğu ortadan kaldırmasını dilerdim ve mutlaka duam kabul olurdu, sıkıntılarım orta¬dan kalkardı. Bu, defalarca denediğim bir olaydır. Her seferinde mutlaka bu sonuçla karşılaşmışımdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Benim İmam Rıza (a.s.) hakkında şüphem vardı. Onun hak olduğuna inanmıyordum. Annem de onu, İmam olarak kabul etmiyordu. Bana şöyle dedi:
'Ey yavrum! Sana ne oluyor?' Ben anneme şöyle cevap verdim: 'Ben yayılmış bir nur gördüm. Onunla Sinabad'da olan Meşhed aydınlandı.' Annem de bana karşılık olarak şöyle cevap verdi: Bu bir şey değildir; yalnız, şeytanın işi olabilir!"
Ravi şöyle devam ediyor: "Önceki geceden daha karanlık bir gecede, o nuru tekrar gördüm. Meşhed yine onunla aydınlanmıştı. Anneme haber verdim. Nuru ve Meşhed'in onunla aydınlandığını görmesi için onu da yanıma çağırdım. Öz gözleriyle görünce şaşırarak bunun çok yüce bir şey olduğuna inandı. Allah'a hamd ve şükürler etmeye başladı."
Ebu Tâlib Hüseyin bin Abdullah bin Benan et-Taî şöyle diyor: "Ebu Mensur bin Abdurrezak, Tus bölgesinin hâkimi Biverdî'ye, 'Çocuğun var mı?' diye sordu. Biverdî, 'Hayır, yok' dedi. Ebu Mensur ona tekrar şöyle sordu: 'Neden Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gidip de onun yanında, Allah'ın sana çocuk ver-mesini istemiyorsun? Ben Allah'ı o mekânda çağırdım, hacetlerimi istedim, bana verdi.'
Hakim der ki: "Bunun üzerine Meşhed'e (orda olana selam ol-sun) gittim, İmam Rıza'nın (a.s.) yanında Allah'ı çağırarak evlat vermesini istedim. Allah da bana bir erkek çocuk verdi. Ben Ebu Mensur'un yanına gelip Allah'ın duama icabet ettiğini, bana çocuk vererek bununla ikram ettiğini haber verdim."
Kitabın yazarı şöyle diyor: "Ben 352 yılında Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gitmek için Ruknu'd-Devle'den izin istedim. Aynı yılın Receb ayında bana izin verdi. Dışarı çıktığımda beni tekrar çağırarak şöyle dedi: 'Gideceğin yer, mübarek ve kutsal bir yer olan Meşhed'dir. Orayı ziyaret edip içinde olan hâcetlerimi Allah'tan istedim, bütün isteklerim verildi. Dua ve ziyaretinde beni de unutma. Çünkü dua orada kabul olur.'
Ben ona da dua etmek için söz verdim. Sözümde durup ona da dua ettim. Meşhed'den (orda olana selam olsun) döndüğümde, onun yanına geldim. Bana şöyle sordu: 'Bana da dua edip yerime ziyaret ettin mi?'
Cevabında, 'evet' dedim. Bana şöyle dedi: 'Aferin, sağ ol, duanın Meşhed'de kabul olduğu ispatlandı.'
Ebu Nasr Ahmed bin Hüseyin ed-Debbî, ki ondan daha aşırı Ehl-i Beyt düşmanı (Nasibî) görmedim, salavatı şöyle söylerdi: 'Allah'ın selamı sadece Muhammed'e olsun!' Onun Âline (Ehl-i Beyt'ine) salavat göndermezdi.
İşte o şöyle diyor: 'Halkın bazısı emanet verdiler. Ben de onu yere gömdüm ama daha sonra onları nereye gömdüğümü unuttum, şaşkın kalmıştım. Zamanı geldiğinde mal sahipleri istemek için geleceklerdi. Oysa ben onun yerini bilmiyordum.
Mal sahipleri çaldım, götürmüşüm diye, bana ithamda bulunuyorlardı. Evden perişan, düşünceli bir halde dışarı çıktım, bir grubun Meşhed'e İmam Rıza'nın (a.s.) ziyaretine gitmekte olduğunu gördüm.
Ben de onlara katılıp Meşhed'e gittim. Ziyaret edip, Allah'tan emanetlerin yerini göstermesini istedim. Orada bir gece yatmış idim. Rüyamda birisi gelerek bana şöyle dedi: 'Emaneti şu ve şu yerde defnettin.' Ben de emanet sahibinin yanına gelerek rüyamda gördüğüm yeri ona gösterdim.
Oysa ben rüyaya pek inanmazdım. Mal sahibi oraya gidip kazarak, malını çıkardı. Üzerinde sahibinin mührü bile vardı. Bundan sonra o şahıs, bu olayı her yerde söyler, onları Meşhed'e (orda olana selam olsun) ziyarete gitmeleri için teşvik ederdi."
Ebu'l-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Hüseyin el-Hekim (r.a.) diyor ki: "Merv'in hâkimi olan Ebu Ali Amir bin Abdullah Biverdî'nin (ki o muhaddislerden idi) şöyle dediğini işittim: 'İmam Rıza'yı (a.s.) ziyaret için, Meşhed'e gittim. Orada bir Türk gördüm, kubbenin içerisinde, İmam Rıza'nın (a.s.) başucunda oturup ağlayarak Türkçe şöyle dua ediyordu:
'Ey Rabbim! Eğer oğlum sağsa bizi birbirimize kavuştur, eğer ölmüşse bize haberini ver.' Ben Türkçe bildiğimden yanına giderek, 'Ey kardeşim! Sana ne oldu?' diye sordum. O da şöyle cevap verdi:
'Benim bir oğlum vardı. İshakâbad savaşında benimle beraberdi. Onu kaybettim ve şimdi varlığından haberdar değilim. Annesi onun için her zaman ağlıyor. İşte bu yüzden Allah'a burada dua edip yakarıyorum. Çünkü, duanın burada (Meşhed'de) kabul olduğunu duydum.'
Onun haline acıdım, elinden tutup misafirim olması için dışarı çıkardım. Biz camiden çıktığımız zaman, uzun boylu bir gençle karşılaştık. Türk ziyaretçi onu görür görmez ona doğru koştu, kucaklayıp ağladı.
Her ikisi de birbirlerini tanıdılar. İşte bu genç dua ettiği oğlu idi. O, Allah'tan, İmam Rıza'nın (a.s.) kabri yanında birbirlerine kavuşmalarını veya öldüğünün haberini bildirmesini istemişti. Gençten buraya nasıl geldiğini sordum. Şöyle anlattı: 'İshakâbad savaşından sonra Tebristan'a düştüm.
Deylemlî denen biri beni büyüttü. Büyüdükten sonra baba ve annemi aramaya çıktım. Çünkü, her ikisinden de hiçbir haberim yoktu. Meşhed'e gelmekte olan grupla yola çıkıp buraya geldim.'
Gencin babası, 'Meşhed'de olanlar yakînimi daha çok güçlen-dirdi. Hayatta olduğum müddetçe buradan (Meşhed'den) ayrılmayacağıma dâir kendi kendime söz verdim' dedi."
İbn Hibban şöyle der: "Kabrini birçok kez ziyaret ettim. Tûs'ta kaldığım sürece herhangi bir yerimde bir ağrı duyduğumda, bir zorluğa düştüğümde Ali b. Mûsa er-Rıza'nın kabrine gider Allah'tan bu ağrımı gidermesini, içinde bulunduğum zorluğu ortadan kaldırmasını dilerdim ve mutlaka duam kabul olurdu, sıkıntılarım orta¬dan kalkardı. Bu, defalarca denediğim bir olaydır. Her seferinde mutlaka bu sonuçla karşılaşmışımdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.