İmamlar Allah’ın nurudur
Ebu Hâlid el-Kabulî şöyle anlatmış: “Ebu Câfer’e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm), ‘Allah'a ve Resûlüne ve indirdiğimiz nûra iman edin...’ ayetini sordum
13.10.2023 20:26:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ebu Hâlid el-Kabulî şöyle anlatmış: "Ebu Câfer'e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm), 'Allah'a ve Resûlüne ve indirdiğimiz nûra iman edin...' ayetini sordum.
Buyurdu ki: Ey Ebu Hâlid! Allah'ın nuru, kıyamete kadar Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) soyundan gelen imamlardır.
Allah'a yemin ederim ki onlar, Allah'ın indirdiği nurdurlar.
Allah'a yemin ederim ki, onlar, Allah'ın göklerdeki ve yerdeki nurudurlar.
Allah'a yemin ederim ki, ey Ebu Hâlid! Mü'minin kalbindeki imamın nuru, gündüzün ortasında her tarafı aydınlatan güneşin ışığından daha parlaktır.
Allah'a yemin ederim ki, onlar, mü'minlerin kalplerini aydınlatırlar.
Allah Azze ve Celle, dilediği kimseleri de onların nurundan yoksun bırakır. Böylece kalpleri karanlıklar içinde kalır.
Allah'a yemin ederim ki, ey Ebu Hâlid! Bir kul bizi sevdiği ve bizi veli edindiği zaman mutlaka Allah onun kalbini arındırır. Kul bizimle ilgili samimi bir sevgiye sahip olup bizimle barışık olmadıkça Allah onun kalbini arındırmaz.
Bizimle barışık olunca, Allah onu şiddetli hesaptan korur. Kıyamet gününün en büyük korkusundan emin kılar."
Ebu'l-Cârud şöyle rivayet emiştir: "Ebu Câfer'e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) dedim ki: 'Allah, Ehl-i Kitab'a çok hayır vermiştir.'
'Nedir o?' diye sordu.
'Şu ayette işaret edilen hayırlardır: Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler ona inanırlar... İşte onlara, sabretmelerinden ötürü ecirleri iki kere verilir.'
Buyurdu ki: 'Allah onlara verdiği çok hayır gibisini size de vermiştir.' Ardından şu ayeti okudu: 'Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Resûlüne inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lutfetsin.' İzleyeceğiniz bir imam bahşetsin yani."
İMAMLAR ARZIN RÜKÜNLERİDİR
Ebu Abdullah er-Riyyahî, Ebu Samit el-Hulvânî'den duymuş ki:
"Ebu Câfer (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle buyurmuştur: Emirü'l-Mü'minin'in (Ali b. Ebu Tâlib Aleyhisselâm) üstünlüğü şudur ki; onun getirdiği her şeyi ben alıyorum ve nehyettiği her şeyi ben de nehyediyorum.
Allah, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve âlihi) sonra Resûlullah'a yöneltilmesi gereken itaatin ona da yöneltilmesini gerektirdi.
Ki üstünlük Hz. Muhammed'indir. Dolayısıyla, Ali'nin önüne geçen kimse, Allah'ın (Azze ve Celle) ve Resûlünün önüne geçmiş gibi olur. Kim, ona karşı üstünlük taslarsa, Resûlullah'a üstünlük taslamış gibi olur.
Küçük büyük herhangi bir meselede Ali'nin verdiği hükmü reddeden kimse, Allah'a şirk koşma sınırına dayanmış olur.
Çünkü Resûlullah, Allah'a açılan tek kapıydı. Allah'a giden yoldu ki, o yolu izleyen, Allah'a kavuşurdu. Ondan sonra Emirü'l-Mü'minin bu konuma geldi. Art arda gelen Ehl-i Beyt İmamları için de aynı özellik geçerlidir.
Allah Azze ve Celle, onları arzın rükünleri kılmıştır ki, bu sayede arzın düzeni bozulmasın, üzerindekiler savrulmasın. Onlar İslam'ın direkleridir. İslam'a yönelten yolun, üzerindeki kılavuzlardır.
Hidâyete eren bir kimse, ancak onların yol göstericiliğiyle hidâyete erebilir. Bir kimse de onların haklarını tanıma hususunda kusur işlemesi durumunda hidâyet çizgisinden sapabilir.
Onlar, Allah'ın indirdiği ilmin, özrün ve uyarının güvenilir koruyucularıdır. Yeryüzünde bulunan kimselere sunulan eksiksiz kanıtlardır. Onların ilkine Allah tarafından verilen yetkiler, en sonuncularına da verilmiştir. Bir kimse bu mertebeye ancak Allah'ın yardımıyla ulaşabilir.
Emirü'l-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib Aleyhisselâm) şöyle derdi: Ben Allah tarafından belirlenmiş cennet ve cehennemin ayırt edicisiyim.
Onlara girenler ancak benim taksimim esas alınarak girdirilirler. Ben, benden sonrakiler için imamım ve benden öncekilerin temsilcisiyim. Onların misyonlarının sürdürücüsüyüm. Ahmed'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) başka hiç kimse benim önüme geçmez. Ben ve O, aynı yol üzerindeyiz. Ancak O, bizzat nübüvvetle görevlendirilmiştir, ismen tayin edilmiştir.
Bana altı ayrıcalık verilmiştir: Ölümleri, ecelleri bilmek. Musibetleri bilmek. Vasilere özgü bilgilere sahip olmak. Kur'an'ı bilmek. Ben cenk meydanında döne döne vuruşanım. Bütün devletlere hâkim devlet benim. Ben âsânın, damganın, sahibiyim ve insanlarla konuşan dabbeyim." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Buyurdu ki: Ey Ebu Hâlid! Allah'ın nuru, kıyamete kadar Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) soyundan gelen imamlardır.
Allah'a yemin ederim ki onlar, Allah'ın indirdiği nurdurlar.
Allah'a yemin ederim ki, onlar, Allah'ın göklerdeki ve yerdeki nurudurlar.
Allah'a yemin ederim ki, ey Ebu Hâlid! Mü'minin kalbindeki imamın nuru, gündüzün ortasında her tarafı aydınlatan güneşin ışığından daha parlaktır.
Allah'a yemin ederim ki, onlar, mü'minlerin kalplerini aydınlatırlar.
Allah Azze ve Celle, dilediği kimseleri de onların nurundan yoksun bırakır. Böylece kalpleri karanlıklar içinde kalır.
Allah'a yemin ederim ki, ey Ebu Hâlid! Bir kul bizi sevdiği ve bizi veli edindiği zaman mutlaka Allah onun kalbini arındırır. Kul bizimle ilgili samimi bir sevgiye sahip olup bizimle barışık olmadıkça Allah onun kalbini arındırmaz.
Bizimle barışık olunca, Allah onu şiddetli hesaptan korur. Kıyamet gününün en büyük korkusundan emin kılar."
Ebu'l-Cârud şöyle rivayet emiştir: "Ebu Câfer'e (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) dedim ki: 'Allah, Ehl-i Kitab'a çok hayır vermiştir.'
'Nedir o?' diye sordu.
'Şu ayette işaret edilen hayırlardır: Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler ona inanırlar... İşte onlara, sabretmelerinden ötürü ecirleri iki kere verilir.'
Buyurdu ki: 'Allah onlara verdiği çok hayır gibisini size de vermiştir.' Ardından şu ayeti okudu: 'Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Resûlüne inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lutfetsin.' İzleyeceğiniz bir imam bahşetsin yani."
İMAMLAR ARZIN RÜKÜNLERİDİR
Ebu Abdullah er-Riyyahî, Ebu Samit el-Hulvânî'den duymuş ki:
"Ebu Câfer (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle buyurmuştur: Emirü'l-Mü'minin'in (Ali b. Ebu Tâlib Aleyhisselâm) üstünlüğü şudur ki; onun getirdiği her şeyi ben alıyorum ve nehyettiği her şeyi ben de nehyediyorum.
Allah, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve âlihi) sonra Resûlullah'a yöneltilmesi gereken itaatin ona da yöneltilmesini gerektirdi.
Ki üstünlük Hz. Muhammed'indir. Dolayısıyla, Ali'nin önüne geçen kimse, Allah'ın (Azze ve Celle) ve Resûlünün önüne geçmiş gibi olur. Kim, ona karşı üstünlük taslarsa, Resûlullah'a üstünlük taslamış gibi olur.
Küçük büyük herhangi bir meselede Ali'nin verdiği hükmü reddeden kimse, Allah'a şirk koşma sınırına dayanmış olur.
Çünkü Resûlullah, Allah'a açılan tek kapıydı. Allah'a giden yoldu ki, o yolu izleyen, Allah'a kavuşurdu. Ondan sonra Emirü'l-Mü'minin bu konuma geldi. Art arda gelen Ehl-i Beyt İmamları için de aynı özellik geçerlidir.
Allah Azze ve Celle, onları arzın rükünleri kılmıştır ki, bu sayede arzın düzeni bozulmasın, üzerindekiler savrulmasın. Onlar İslam'ın direkleridir. İslam'a yönelten yolun, üzerindeki kılavuzlardır.
Hidâyete eren bir kimse, ancak onların yol göstericiliğiyle hidâyete erebilir. Bir kimse de onların haklarını tanıma hususunda kusur işlemesi durumunda hidâyet çizgisinden sapabilir.
Onlar, Allah'ın indirdiği ilmin, özrün ve uyarının güvenilir koruyucularıdır. Yeryüzünde bulunan kimselere sunulan eksiksiz kanıtlardır. Onların ilkine Allah tarafından verilen yetkiler, en sonuncularına da verilmiştir. Bir kimse bu mertebeye ancak Allah'ın yardımıyla ulaşabilir.
Emirü'l-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib Aleyhisselâm) şöyle derdi: Ben Allah tarafından belirlenmiş cennet ve cehennemin ayırt edicisiyim.
Onlara girenler ancak benim taksimim esas alınarak girdirilirler. Ben, benden sonrakiler için imamım ve benden öncekilerin temsilcisiyim. Onların misyonlarının sürdürücüsüyüm. Ahmed'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) başka hiç kimse benim önüme geçmez. Ben ve O, aynı yol üzerindeyiz. Ancak O, bizzat nübüvvetle görevlendirilmiştir, ismen tayin edilmiştir.
Bana altı ayrıcalık verilmiştir: Ölümleri, ecelleri bilmek. Musibetleri bilmek. Vasilere özgü bilgilere sahip olmak. Kur'an'ı bilmek. Ben cenk meydanında döne döne vuruşanım. Bütün devletlere hâkim devlet benim. Ben âsânın, damganın, sahibiyim ve insanlarla konuşan dabbeyim." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.